Yazan: Marton Dunai
Geçen hafta birbirinden tamamen farklı altı partinin lideri, Macaristan’ın despot lideri Viktor Orban’ı devirme stratejisinin ana hatlarını çizen ortak adayları Peter Marki-Zay’e destek olmak için Budapeşte’deki bir çatı katında toplandı.
Orban hükümetini “Macar halkının son bin yıldaki en yozlaşmış rejimi” olarak nitelendiren ve Başbakanı ülkedeki demokratik düzeni baltalayıp sağlık ve eğitimde gerekli reformları yapmamakla suçlayan Marki-Zay, iktidarı pandemi sürecini kötü yönettikleri için sert biçimde eleştiriyor.
Ülkedeki küçük bir kasabanın belediye başkanlığı görevini üstlenen Marki-Zay’ın Ekim ayında benzeri görülmemiş bir ön seçim ile muhalefetin ortak adaylığına seçilmesinden bu yana, muhalefet kanadında seçim kampanyasına ilişkin detaylar, politikalar ve adaylar üzerine aylarca süren çekişmelerden sonra geçen haftaki etkinlik ile muhalefetin birleşik bir cephe olarak görünmesi amaçlanıyordu.
Muhalefet, başbakanlık yarışında tek bir aday etrafında birleşerek Orban’ı sandıkta yenmek için şimdiye kadarki en iyi senaryoyu ortaya koymayı planlıyordu. Ancak seçimlere yalnızca altı hafta kala umutlar her geçen gün azalıyor. Muhalefet içerisindeki en iyimser kişiler bile ittifakın 3 Nisan’da seçimlerden zaferle ayrılma ihtimalini yalnızca yüzde 40 olarak görüyor.
Siyasi liderler ve analistler, kendi içerisinde ciddi tutarsızlıklar yaşayan muhalefet ittifakının, iktidardaki Fidesz partisini yenmekte zorlanacağını ve sandıktan çıkacak sonucun Orban’ı 2026’ya kadar başbakanlık koltuğunda tutacağını söylüyor.
Yaptığı konuşmada Marki-Zay, bir zamanlar aşırı sağda konumlanan Jobbik’in sosyalistlerle ve yeşillerle yan yana durduğu geniş bir koalisyona öncülük etmenin zorluklarından şöyle bahsediyor:
“Değerlerin ve çıkarların çatıştığı, bazen tartışmalarla dolu zor zamanlardan geçtik. Ancak bu seçimi kazanmak için daha önce hiç olmadığı kadar fazla gücümüz ve şansımız var.”
Gelgelelim, Marki-Zay bu açıklamayı yaptığı sırada, muhalefet bloğunun ne ortak bir seçim programı vardı, ne de nihai bir aday listesi üzerinde bir anlaşma sağlanmıştı.
Koalisyondaki yeşil partilerden birinin genel başkanı da olan Budapeşte belediye başkanı Gergely Karacsony, Marki-Zay’ın konuşmasının ardından “süreç çok zorlu geçti, artık toparlanıyoruz ama başlangıçta bu çabayı sadece biz destekliyormuşuz gibi hissediyorduk” dedi.
Kampanya ekibinden dört farklı kaynağına göre, ülkedeki en büyük iki muhalefet partisi, (yani merkez soldaki Demokratik Koalisyon (DK) ve Jobbik) kendi adaylarının ön seçimlerde Marki-Zay’e yenildiklerini görmenin yarattığı şokun ardından isteksiz bir tutum sergilediler.
Marki-Zay’ın ve ittifakın ülke çapındaki kampanyasını yöneten Peter Zarand, ”DK ve Jobbik ile her konuda uzlaşmamız gerekiyor. Ancak bu sorun değil. Çünkü iktidara gelince ülkeyi de bu şekilde yönetmemiz gerekecek” diyor.
Jobbik, cumhurbaşkanlığının büyük ölçüde sembolik bir mevki olmasına ve Fidesz’in 10 Mart’ta çoğunlukta olduğu parlamentoda bu seçimi de kolayca kazanacak olmasına rağmen koalisyonun ortak cumhurbaşkanı adayını topa tutarak kamuoyunda muhalefete zarar veren bir tartışmaya yol açtı.
Bunun yanı sıra Marki-Zay de ön seçimleri kazanmasına rağmen küçük çaplı partisinin oy pusulalarında görünmesi gerektiğinde ısrar ederek ortaklarını şaşırttı ve ittifakı zora soktu. Müttefikleri buna da göğüs gerdi, çünkü böyle bir gelişme Marki-Zay’e ittifak içindeki etkisini artıracaktı.
Muhalefet içinden bazı isimler, partilerin, adaylarının oy listelerinde ne şekilde dağıtılacağı konusunda haftalarca tartışıldığını söylüyor.
Bu çekişmeler, Orban’ın Fidesz partisinin uzun yıllardır devam eden örgütsel verimliliğiyle ve tutarlı söylemiyle çelişiyor. Zarand, “Bu durum özellikle göze çarpıyor çünkü Orban, kamusal meselelere ilişkin kamusal tartışmayı bu kadar uzun süre tıkadı” diyor.
Fidesz’in küçük bir farkla bile kazanması, Macaristan’ın seçim sistemindeki çarpıklıklar nedeniyle Orban’a 199 sandalyeli parlamentoda büyük bir rahatlık sağlayacak. Seçmenlerin yaklaşık dörtte biri hala kararsız.
Budapeşte merkezli düşünce kuruluşu Political Capital’da seçim uzmanı olarak çalışan Robert Laszlo, seçim bölgelerinin sınırlarının değiştirilmesinin ve kazanma marjlarını artırabilecek bir seçim sisteminin, Fidesz’in seçimleri kazanmak için muhalefetten daha az oya ihtiyacı olduğu anlamına geldiğini söylüyor.
Fidesz, parti ve hükümet kampanyaları arasında belirgin bir sınırın olmayışından ve ülkede partiler adına kampanya yürüten özel gruplara ilişkin gevşek kurallardan da fayda sağlıyor.
Fidesz, geçen hafta resmi kampanyasını başlattı, ancak hükümet, belediyeler, siyasi eylem komiteleri ve iletişim şirketleri Orban’ın kampanyasına şimdiden büyük miktarda para yatırdı.
444.hu adlı internet sitesine göre, hükümete lehine yapılan ve yaklaşık olarak 7,5 milyon euro’yu bulan çevrimiçi harcamalar, muhalefete yönelik harcamalarının kabaca iki katına tekabül ediyor. Ülke çapındaki reklam panolarında Fidesz’i destekleyen reklamlar, muhalefeti destekleyen reklamlarından kat kat daha fazla.
Orban, yüzlerce sadık medya kuruluşundan tutun da yüksek meblağlarla finanse edilen medya organlarına ve basını hükümetin çizgisine uygun ücretsiz içeriklerle dolduran haber ajanslarına kadar geniş bir medya makinesi yarattı.
Böylesine düşmanlığın olduğu bir ortamda, kampanya yöneticileri, muhalefet ittifakının, bu harcamalarla ülke çapında kapı kapı dolaşarak mücadele edeceğini söylüyor. Hem DK hem de Jobbik yöneticileri, seçmen baskısının farklılıklarını bir kenara koyarak onları tek bir hedef doğrultusunda hareket etmeye yönelttiğini öne sürüyor: Orban’ı iktidardan düşürmek.
Geçen yılki ön seçimlerde DK’nin adayı olan Klara Dobrev, Financial Times’a verdiği demeçte, “geçen sonbaharki ön seçimleri adeta sürünerek, binlerce gönüllüyü görevlendirerek ve koordine ederek tamamladık. Altı partinin de her adayı desteklediğinden emin olmak için siyasetimizi bu temel üzerine inşa edeceğiz… Seçmenler bizi bir araya gelmeye zorladı ve birlikte ülkeyi birlikte yönetmeye de zorlayacak” diyor.
Jobbik lideri Peter Jakab ise, aday listeleri üzerindeki tartışmalar gibi daha önceki anlaşmazlıkların seçim kampanyasına zarar vermeyeceğini söylüyor:
“Seçmen, aday listelerinde kimlerin adının yazdığıyla ilgilenmiyor. Onlar için önemli olan tek şey, 3 Nisan’da sandıktan muhalefeti çıkarıp ülkenin geleceğini kurtarmak.”
Orijinali:
https://www.ft.com/content/0650ddc5-9b52-4bea-80fa-846bef71c147
Çeviren: Deniz Karakullukçu