Gazeteci Fehmi Koru’nun kendi blogunda yer alan bugünkü yazısından:
Ethem Sancak’ın sanki tanığı imiş gibi aktardığı bu iddiayı, kuruluşu öncesinden başlayarak iktidara ulaştığı güne kadar ve sonrasında da uzun bir süre, en yakınında bulunarak AK Parti’yi izlemiş bir gözlemci olarak ben neden bilmiyorum?
Aynı soruyu şöyle de sorabilirim: Neden ben o iddianın tam tersi bir gözleme sahibim?
İktidar yolu nereden geçer
Şu gerçeği herkes bilmeli: AK Parti’yi iktidara oylarıyla millet getirdi; iktidardan gittiğinde de -tabii giderse- yine millet öylesini uygun bulup oyunu bunu sağlayacak biçimde kullandığı için seçimi kaybederek gidecek.
AK Parti’nin iktidardan gitmesi için ABD’nin veya başka yabancı güçlerin devreye girdiği türden iddialar ne kadar hakikattan uzaksa, muhalif çevrenin üzerine atladığı iddiada ileri sürülen AK Parti’yi iktidara ABD’nin getirdiği söylemi de o kadar temelsizdir.
Yabancılar iktidarları sevmeyebilir veya sevdikleri siyasi kadroların iktidar olmasını bekleyebilir, ancak halkı bunu sağlayacak kadar yönlendirme gücü hiçbir yabancı ülkede yoktur.
AK Parti’nin kendisini iktidara hazırladığı, seçmeni başarılı olacağına inandırma çabası gösterdiği, halktan iktidar görevi aldığı ve ülkeyi yönetmeye başladığı dönemde Ethem Sancak neredeydi, ne işle meşguldü bilmiyorum; ancak AK Parti çevrelerinde o sıralar göze çarpan isimler arasında yer aldığını hatırlamıyorum.
Şimdi ayrıldığı anlaşılan kafileye iktidar sonrasında katılmış olmalı.
Tanık sıfatını hak edecek bir durumu yok.
Ben ise o günlerin, haftaların, ayların ve yılların tanığıyım.
İşte tanıklığım
AK Parti kurulduğu sırada ABD’nin Ankara’daki büyükelçisi Robert Pearson’du. Pearson Ankara’da göreve 21 Eylül 2000 tarihinde başladı, Temmuz 2003 tarihinde -dört yıllık görev süresi dolmadan- ülkemizden ayrılmak zorunda bırakıldı. Pearson AK Parti’nin kuruluş dilekçesini verdiği 14 Ağustos 2001 tarihinde ülkesinin Ankara büyükelçisiydi.
Washington, arkasına Türkiye’yi de takarak Irak’ı fethetme girişimi niyetini akamete uğratan 1 Mart (2003) tezkeresinin faturasını AK Parti ile birlikte Pearson’a da çıkartmıştı.
Yeni kurulmuş bir parti olarak AK Parti ve genel başkanı Tayyip Erdoğan doğal olarak Ankara’da görevli yabancı diplomatların ilgi odağıydı. Neredeyse bütün önemli ülkelerin büyükelçileri AK Parti genel merkezini ziyaret ettikleri ve böyle bir ziyaret AK Parti tarafından beklendiği ve bu yolda haberler kendisine de ulaştırıldığı halde, Pearson o nezaketten uzak durdu.
“Öyle görünmek istemiştir” diyenler çıkabilir.
Bakalım bu tanıklığa ne diyeceksiniz?
Her yılın ilk ayının sonlarında İsviçre’nin Davos kentinde toplanan Dünya Ekonomik Forumu (DEF) 2002 yılında bir defalığına New York’ta yapıldı. 11 Eylül’de (2001) ikiz kuleleri hedef alan terör saldırısına uğrayan kentin halkıyla dayanışmak için bu karar alınmıştı.
DEF davetlileri arasında AK Parti kurucuları da –Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül– bulunuyordu.
ABD’ye gelmişken Washington’a da uğradı AK Parti heyeti.
Washington’da sadece iki düşünce üreten kuruluş –CSIS ile Middle East Institute– kendilerini ağırladı. Oralarda yapılan toplantılara Amerikan yönetiminden isimlerin ilgisi çok alt düzeydeydi. Kendileri görüşmeyi arzuladıkları halde yönetim kademesinden üst düzey kimse onlara randevu vermedi.
New York’ta ve Washington’da yaptıkları temasların, neredeyse her adımlarını en yakınlarında izleyerek, birinci elden tanığıyım.
Açık-gizli hiçbir temas olmadığını biliyorum.
‘1 Mart tezkeresi’ reddedildiğinde, Washington, Türkiye’yi değilse bile AK Parti’yi kara listeye aldı. Tezkere ikinci kez Meclis’ten geçirildiği halde hem de…
Pearson’dan sonra ABD Ankara’ya büyükelçi olarak Eric Edelman’ı atadı. Ağustos 2003-Haziran 2005 tarihleri arasında Ankara’da bulunan Edelman bu görevi sırasında AK Parti karşıtı bir profil çizdi.
Sözün kısası şu: AK Parti’yi iktidara getirmesi şöyle dursun, iktidarın öncesi ve sonrasında -hiç değilse 2006 yılı başına kadar- AK Parti’nin iktidardaki varlığından hiç memnun görünmedi ABD.
Ethem Sancak da herhalde o sıralarda kafileye katılmış ve ABD’nin AK Parti ile sonraki ısınma hamlelerine tanıklık etmiş olmalı.
Muhalif çevreler, “AK Parti’yi iktidara ABD getirdi” safsatasının üzerine atlamak yerine altı partili masayı Batı’nın yönlendirdiği yolunda bir iddiayı kullanıma sokan bakanı açıklamaya zorlasalar daha doğru bir iş yapmış olurlar.
“Türkiye’de iktidar olabilmek için yabancı ülkeleri arkaya almak gerekir” batıl inancını yıkmak için…
Yazının tamamını okumak için: