Zamana yayılmış bir hikâyenin tam olarak ne zaman başladığını tespit etmek bazen çok zor olabiliyor. Mesela, DEVA ve Gelecek partilerinin muhalefet bloğunda yer almalarının yararlı değil yararsız olacağına dair bugün artık epeyce elle tutulur bir hale gelmiş görüşlerin başlangıcını nereye kadar uzatabiliriz?
Bana öyle geliyor ki ilk homurtular DEVA lideri Ali Babacan’ın milli bayramlardaki ‘vals’ uygulamaları örneğini kullanarak “endişeli muhafazakârlar”a yönelik “korkma, ben varım” hitabından sonra geldi.
Babacan’ın, dindar muhafazakârların kazanılmış haklarının geri alınabileceği endişeleri karşısında dile getirdiği “nöbetleşe zorbalığa son vereceğiz” çıkışı da hoş karşılanmadı. Bazı çevrelere göre Babacan aslında ne olduğunu bu ve benzer çıkışlarıyla gösteriyor, aslına rücu ediyordu. Benzer durumlar Ahmet Davutoğlu’nun bazı konuşmaları üzerinden de yaşandı.
Davutoğlu ve Babacan’ın dindar muhafazakârlara yönelik beyanları sol-laik çevrelerde “onlar da yargılanacaklar”dan “muhalefet bloğunda kendilerine duyulan ihtiyacın altını çizmek ve pazarlık güçlerini artırmak için böyle konuşuyorlar”a uzanan bir yelpazede muhtelif tepkilerle karşılaştı.
Bu sürülmüş tarlaya Gültekin Uysal hangi tohumları ekiyor?
Yine de bütün bunlar “dışarıdan” birilerinin besleyip büyüttüğü eleştirilerdi, Altılı Masa’nın aktörlerinin dilinde böylesi eleştirilere rastlanmıyordu, ta ki Gültekin Uysal’ın meşhur tweet’ine kadar:
“Türk Milleti’nin CbAdayı ile ilgili beklentisinin 3 ölçüsü var;
“1) 20 yıllık Akp döneminde sorumluluğa ortak olmamış olmak,
“2) Seçilebilirlik,
“3) Seçim sonrası 20 yılda Akp tarafından ‘devr-i sabık’ muamelesine maruz kalan TC Devleti’ni kurucu bir ruhla yeniden tesis etme yetisi!”
Dün (11 Nisan) HalkTV’deki ‘İki Yorum’ programında Levent Gültekin bu tweet’i değerlendirirken şöyle dedi:
“Şu anda bir el, Davutoğlu’nu ve Babacan’ı Millet İttifakı’ndan uzaklaştırma operasyonu yapıyor. Bunu kimin yaptığını biliyorum. Hem de o masada kimin yaptığını biliyorum. Nerelere gidip Davutoğlu ve Babacan’ın hain olduğunu söylüyorlar…”
Bugün ise “DEVA ve Gelecek’in katılımı muhalefeti küçülttü” analizinin kurucularından akademisyen Burak Bilgehan Özbek bu cümleleri alıntılayarak şu tweet’i attı:
“Gültekin Uysal’ın saydığı cb adaylık kriterlerine hem CHP-İYİP genel başkanları hem de Ankara ve İstanbul belediye başkanları uyuyor. Levent Bey’in aklında bu isimler dışında başka bir aday mı var ki bu kadar sinirlenmiş?”
Burak Bilgehan Özbek anlamıyor mu yoksa anlamazlıktan mı geliyor bilmiyorum ama burada meselenin “cumhurbaşkanlığı adaylığı” olmadığı açık değil mi? Gültekin Uysal’ın tweet’inde asıl vurgunun “20 yıllık Akp döneminde sorumluluğa ortak olanlar” üzerinde olduğu açık değil mi? Suçları cumhurbaşkanlığına aday olamayacak kadar çok fakat Altılı Masa’da olabilirler, öyle mi? Mantıklı mı bu, tutarlı mı? Gültekin Bey nasıl oluyor da Cumhurbaşkanlığına layık olmayanlarla ortaklaşa ülkeyi yönetme hesapları yapıyor?
Aslında ikinci maddede de -bu defa Kılıçdaroğlu’na- bir bel altı vuruş var… Aday oldukları takdirde seçilecekleri “kesin” olduğu söylenen birilerinin ve aday olduğu takdirde “seçilemeyebileceği” söylenen birilerinin olduğu koşullarda “seçilebilirlik” ölçüsü ne anlama gelir?
Gültekin Uysal, bu sabah Fox TV’de politikacılardan duymaktan artık gına getirdiğimiz tevil cümlelerine başvurdu ve kesinlikle Davutoğlu ve Babacan’ı kastetmediğini söyledi.
Bu cümlelerin bir önemi yok. Onun kafasında neyin olduğunu biz anladık da, asıl soru şu: Gültekin Uysal salt kendi fikirlerini mi ifade etmektedir, yoksa?
Doğrusu, Gültekin Uysal ve partisinin merkez sağda DEVA ve Gelecek’i kendine rakip olarak görme şuursuzluğunu göstermeyeceği varsayımıyla birlikte ele aldığımda, bu işin arkasında daha büyük, daha iddialı bir merkez sağ aktörün olabileceğini düşünmeden edemiyorum.