Hakkında birkaç yazı okuyunca fark ediyorum ki, Elon Musk sadece bana değil başkalarına da android ya da bilim kurgu karakteri olduğu hissini veriyormuş. Herhangi bir söyleşisini izleyin, soruların ardından kısa bir an duraklarken verdiği standart tepkiler, minimal düzeyde ama çok sık değişen mimikleri, yüzüne asılı kalan tebessümü… Bunlar bir yazılım ya da kurmaca karakter olduğu hakkında şüphelenmeye başlamak için ilk veriler olabilir mesela. Ya da estetik sektörünün her türlü ürününden çokça yararlanan insanların ortak özellikleri deyip geçebiliriz.
“Olağanüstü potansiyele sahip olan Twitter’ın kilidini açacağı” vaadiyle, birçoklarına göre gereğinden çok fazla para teklif ederek almaya girişti Twitter’ı, 44 milyar dolar karşılığında… İfade özgürlüğü, şeffaflık, eşitlik gibi kavramlar eşliğinde “Twitter sanal halk meydanıdır” dedi. Sadece demokrasi için, ortak aklın ve vicdanın oluşmasına katkıda bulunmak için bu parayı ödemek istediğini iddia etti.
Olabilir mi? Elon Musk dedikodusu yapacaksak, rakamlara da bakmamız gerekir. O hâlde, olabilir ama bu olabilirliğin ihtimali pek düşük. Çünkü rakamlardan görüyoruz ki, Elon Musk Twitter’da aktif olarak tweet atıp ona buna bulaştıkça, yani hepimizin yaptıklarını yaptıkça, hepimizin başına gelmeyen bir şey oluyor, şirketleri hızla değer kazanıyor ve bu gayet spekülatif değer artışı sonucunda kendisi hızla daha da, daha da zengin hâle geliyor. O kadar ki, bir de bakıyoruz, dünyanın en zengin kişisi oluvermiş. Twitter’ı daha özgürlükçü ve daha tarafsız hâle getirmek istediğini söylüyor, bu konuda kendi kafasındaki kriterlerle adımlar atmaya başladı bile. Ama bu konularda alacağı kararların objektivitesini nasıl sağlayacağından bahsetmediği için çok da ikna edici görünmüyor. Üstelik herkes biliyor doğrudan müdahale bağımlılığını…
Elon Musk’ın çocukluğu bildiğimiz dâhi çocuk hikâyesi. Anne baba yakıştırması olan, hepimizin (!!!) dâhi çocuklarından değil ama. Sessiz, asosyal, kendi dünyasında, hayal gücü gerçekten yüksek bir çocuk. Tüm dünyayı meşgul eden bu tip karakterlerin çocukluğu hakkında yaratılan efsaneleri biliyoruz. Çok az şey gerçekten anlatıldığı gibidir muhtemelen. Ama genel bir çerçeve de çizmek gerekiyor tabii.
1971 yılında “apartheid”ın başkenti sayılan Pretorya’da doğmuş. Aile “apartheid” destekçisi değil, o zamanlar için olabildiğince eşitlikçi. Şimdilerde 74 yaşında ve hâlâ çok formda olan annesi model ve yazar Kanadalı Maye Musk’ın 3 çocuğundan biri. Babası Errol Musk Güney Afrikalı beyazlardan, mühendis, pilot vb teknik titrleri olan birisi.
Bir rivayete göre, küçükken, parlak bir teknoloji ile yapılan şeylerin büyüye çok yakın olduğu fikri oluşmuş kafasında. Bu fikri çok beğenmiş.
“500 yıl öncesine dönersek, şu anda elimizin altında olan normal bulduğumuz şeylerin sihirli sayılacağını görebiliriz. Uzak mesafelerdeki insanlarla konuşmak, resim göndermek, uçmak, büyük miktarda verilerden sonuçlar çıkarmak…”
Zamanın şimdiki çocukların hayal edemeyeceği kadar ilkel bilgisayarlarında, şimdikilerin dalga geçeceği ölçüde basit oyunlara merak sarmış, küçük çaplı yazılımlar yapmış. Üstüne gökyüzünü seyredip hayallere dalmalar, uzay merakı eklenmiş. Can sıkıntısını geçirmeye birebir gelen uğraşlar…
Güney Afrika’da meraklı ama içine kapanık bir yeni yetme olarak yaşarken iki yıllık zorunlu askerliğin vaktinin gelmesiyle, Elon Musk 17 yaşında annesinin memleketi Kanada’ya gidiyor. Kaçak göçmen olarak. Sonra ABD’ye geçiyor. Üniversitede fizik ve finans okuyor. Sonraki hayatındaki girişimlerinin izlerini buralarda net olarak görüyoruz.
20. yüzyılın son çeyreğinin geometrik hızla artan teknolojik gelişmeleri, tüm kuşakları etkiledi ama Elon Musk ile aynı kuşaktan biri olarak, bizim kuşağın bu etkiyi en derin anlamda ve en geniş yelpazede yaşadığını düşünüyorum. Belki, okul anılarında herkesin sınıfının “Hababam sınıfı” olması gibi bir şeydir bu ama bizim kuşağın durumunun özel olduğunu sanıyorum. “Ne içindeyiz” teknolojinin “ne de büsbütün dışında.” İçine doğmadık bütün bu dijital çağın ama dışında kalmamız da imkânsızdı çoğumuz için.
Elon Musk bu iki arada bir derede duruma erken uyanmış biri olsa bile, o ortak şaşkınlığımızı ve hayranlığımızı anlatıyor: “Eskiden herhangi bir bilgiye ulaşmak için ansiklopedileri tek tek taramamız gerekiyordu. Şimdi, Kongo’da ormanın derinliklerinde yaşıyor olsanız bile, eğer bir internet uydu bağlantınız varsa, insanlığın biriktirdiği bütün bilgilere kolayca erişebiliyorsunuz.”
Müthiş yeniliklerle birlikte dünyanın maddi kaynaklarının da tükenmeye yüz tuttuğu, distopyalardan beter gerçekliklerin yaşandığı, her şeyin birer manipülasyon malzemesi olarak görüldüğü ve çevresel yıkımın adının konduğu yıllar oldu 20. yüzyılın son çeyreği. Elon Musk da, en azından iyi bir halkla ilişkilerci ya da ilgi çekmeye bayılan biri olarak, girişimlerinde hep bu zayıf düştüğümüz yerler hakkında bir vurgu yapmayı önemsedi.
Tesla, fosil yakıtların maddi olarak maliyetinin artmasının yanısıra çevresel yıkıma katkısının önlenmesi için de kurulmuş olan bir şirket mesela. Peki başarısı bundan mı kaynaklanıyor? Bir söyleşide, Tesla araçlarına olan talebin her zaman üretimin çok üstünde olduğunu anlatıyor Elon Musk. Yani ne kadar üretirse o kadar satılıyor Tesla marka arabalar. Bence, bu başarının esas sebebi, Elon Musk’ın başında olduğu bir girişim olması. Parası olan birçok insan için bu isim prestij ve güç anlamına geliyor.
Uzay çalışmalarında da aynı Elon Musk etkisini görüyoruz. Herkesin unuttuğu, 20. yüzyılın fiyakalı kurumu NASA’nın bile gözden tamamen düştüğü zamanlarda, birisi çıkıyor, “zamanın ruhu”na falan hiç takılmıyor, uzay yolculuklarından, Mars’ta bitki yetiştirmekten, fare astronotlardan, koloni kurmaktan vs bahsetmeye başlıyor. Uzay teknolojisini yeniden gündeme getirirken, bunu ticari bir girişime çevirmeyi de başarıyor ve SpaceX’i kuruyor.
Elon Musk’ın çok sayıda girişiminde elinin değdiği altın oluyor, doğru, ama girişimlerin insanlık için, demokrasi için yapıldığı iddiası sempati toplamaya devam etse bile, sıklıkla şirketlerin çalışanlarının bile mutlu olmadığı, cinsel taciz iddialarının, kötü çalışma koşullarından şikayetlerin ayyuka çıktığı da biliniyor. Bizzat Elon Musk’ın tacizine uğradığını söyleyen çok sayıda çalışan var.
Gündemde olmak, çok ilgilenilmek, sınırları zorlamak, uçuk fikirleri büyük amaçlara bağlayarak insanları tavlamak Elon Musk’ın hem başarılı hem de bağımlı olduğu konular kuşkusuz. Muhtemelen “bütün bunları yapabilen kendine” aşık bir adamla karşı karşıyayız. Ama bütün büyük aşklar gibi, her an yere çakılma ihtimali taşıyan bıçak sırtı bir gerilimi de hep yanında taşıyor sanki Elon Musk.
Her ne kadar son günlerde geri adım atabilir gibi görünse de, Twitter’ı satın alma macerası da devam ediyor. “Dünyanın en zengin, en popüler adamı Twitter’ı ne yapacak?” sorusuna cevap arayan yazılar var internette. Sosyal medyanın ticari manipülasyon imkanlarını kullanacak olması tabii ki en önemli sebep. “Nükleer yakıtlarla ışık hızının kat be kat üstüne çıkıp zamanı bükmek” gibi bizleri duyarken bile ürküten konular hakkında atıp tutmayı seven Elon Musk’ın, her şeye olduğu gibi siyasi söyleme de hakim olmayı istemesi diğer önemli sebep bence. Süreklilik kazanan her şey gibi, sürekli başarı da bir süre sonra tekdüze ve sıkıcı hâle geliyor belli ki. Elon Musk da özel hayatında olduğu gibi, iş hayatında da yeni hikâyelere ihtiyaç duyuyor.
51 yıllık hayatının detayları bize Elon Musk’ın, can sıkıntısına tahammülünün çoğumuzdan çok daha düşük olduğunu anlatıyor. Tesla, SpaceX, Neuralink gibi şirketlerin yanısıra trafiğin sıkıcılığından kurtulmak için tüneller yapan “Boring Company”nin (Sıkıcı Şirketin) de kurucusu kendisi. Buna benzer şekilde, ama bu sefer hayatın sıkıcılığını bypass etmek için, Twitter’ı ele geçirmek, kontrol altına almak, kullanmak ve yaptıklarını uzaktan seyretmek istiyordur belki de.