Akşener’in masadan kalkması ve yeniden oturması sizi şaşırttı mı? Millet İttifakı’nda yaşanan son krizle ilgili değerlendirmeleriniz nelerdir?
Başından beri Meral Akşener’in masadan kalkabileceğini düşünenlerdendim. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı oluşunu çok kuvvetli dile getiriyordu. Partisi içinde de bu tür bir kaynama olduğu muhakkaktı. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun adaylığına evet demesinin çok kolay olmadığını düşünüyordum ama yine de bu tarz bir masadan kalkış, bu tarz bir kopuş beklenmedik bir hareketti tabii, hiç şüphe yok.
O noktada pek çok soru ortaya çıktı. Neden böyle yaptı? Geri dönüş kapılarını niye kapadı? Kuvvetli telkinlerde bulunanlar mı oldu? Bunu zaten yapacak mıydı? Acaba Türkiye’de iki farklı devlet; Kılıçdaroğlu’nu destekleyen bir devletle Tayyip Erdoğan’ın kalmasını isteyen bir devlet arasındaki çatışmada bir enstrüman mı oldu? Bunlar gibi pek çok soru ortaya çıktı. Bu sorulara cevap vermek somut olarak mümkün değil çünkü elimizde somut deliller yok. O günkü durum da sonra gelinen durum da pek çok aktörün devreye girdiği, telkinde bulunduğu, çeşitli güreşlerin çeşitli sahalarda yaşandığı ihtimallerini ortadan kaldırmıyor ama şöyle söylememde fayda var:
Ben Akşener’in masadan kalkmasıyla ortaya bir tür saflaşma, temizlenme tablosunun çıktığını düşünmüştüm. Çünkü malum, Akşener çeşitli riskler oluşturuyordu ve hâlâ da oluşturuyor. Türkiye’nin en önemli konularından bir tanesi olan Kürt meselesinde özellikle sınır koyan, koyduğu sınırları masaya empoze eden bir politik pozisyonu var. Seçimlerden önce de seçimlerden sonra da iktidar kavgası yapma, çatışma siyaseti yürütme, alan genişletme üstüne bir refleksle yol alma riski var. Ayrıca bir soğuk savaş siyasetçisi, söylem siyasetçisi, siyasi pozisyon siyasetçisi… Somut konular hakkında, işte Ali Babacan’la karşılaştırın, Davutoğlu’yla karşılaştırın. Hiçbir önerisi yok, hiçbir hattâ siyasi duruşu yok. Gündelik olaylar üstüne aldığı pozisyonlarla yol alan, merkezi temsil ettiği iddiasında duygu siyaseti yapan biri. Kürt meselesine yaklaşımı da böyle bir duygu siyaseti üstünden gidiyor. Siyasetsizlik, pozisyona yönelme, her an siyaseti çatışma, alan genişletme, kontrol etme üstünden yapmaya yatkın bir durumdur. Akşener bu açıdan pimi çekilmiş bir el bombasıdır. Bu bomba varlığını sürdürmeye devam ediyor. Dolayısıyla Akşener geri dönmeseydi, benim orada gördüğüm hatta beğendiğim de diyebilirim model, en azından bütün bu engellerin kalktığı, daha sağdan soldan yani Saadet’ten, merkezden, sosyal demokratlardan daha özgürlükçü, daha değişimci bir Türkiye ittifakının kapısının açıldığı bir durum olabilirdi. Kaldı ki HDP’nin, Kürtlerin buraya oy vermesinin, burayla temas etmesinin önündeki kimi engeller de kalkmış olurdu.
Tabii bu formül demokratik düşünce açısından kuvvetli bir formül olmakla birlikte rakamsal olarak yeteri kadar kuvvetli miydi? Ayrı bir tartışma.
Akşener’in geri dönüşüne duygusal bir tepki vermedim açıkçası. İlk verdiğim tepki, ‘Keşke geri gelmeseydi’ oldu. Ama bu, samimi olarak söylemem gerekirse kişisel ve duygusal anlık bir tepkiydi. Bugünkü duruma bakınca oluşan tablo güçlü bir tablo aslında. Bunu da görmek lazım. Muhalefetin bütün kuvvetli ve ayrı parçalarının en azından şekli olarak masada bir araya geldikleri, bütünleştikleri, bütünleşmeseler bile eklemlendikleri bir tablo var. İmamoğlu, Yavaş ve diğerleri. Bu tabii yürütülecek kampanyaya bağlı olarak bütün aktörleri topluyor. Kürtler açısından bakıldığında HDP de bir miktar geri adım atmaya devam ediyor. Onlar depremden sonra aday çıkarmamayı gündeme getirdiler. Yarın öbür gün yeni bir kavga çıkmazsa, yeni bir çatışma çıkmazsa, yeni bir itiş-kakış çıkmazsa, Kürt meselesi ortalığı tekrar Meral Akşener üzerinden karıştırmazsa kötü bir formül değil.
Muhalefet bundan sonra nasıl bir strateji izlemeli?
Şimdi bir kere bu durumun iktidarı korkuttuğunu düşünüyorum. Yani İmamoğlu’yla Yavaş’ın yeni pozisyonları sayesinde iktidarın üstüne oynayabileceği çatlakların kapatılması iktidarı ürkütmüş olabilir. Nedir bu durumun verdiği duygu diye baktığınız zaman güçlü olma ve kazanabilme duygusudur. Seçmenin belli bir oranı, yüzde beşi, yüzde altısı hangi partiden olursa olsun, genel olarak kimin kazanacağına dikkat ederek siyasi davranışta bulunur. Eğer bu kompozisyon ve bundan sonra yürütülecek kampanya kazanma duygusunu yaratabilirse, açıkçası iktidarın korkması için nedenler var ve buradan bir iktidar yürüyüşü çıkması mümkün.
Ama bununla birlikte tabii şu noktadan sonra insicam, içerideki denge son derece önemli olmaya başlıyor. Bu denge sağlanabilecek midir? Çok önemli bir soru. Şimdi Kılıçdaroğlu HDP’ye gidecektir. Sol partilerle görüşecektir. Akşener nasıl bir tavır içerisinde olacak? Akşener çeşitli telkinlere açık mı? Siyasetçi olarak, tek başına mı karar veriyor? Bunlar da masada duran sorular. Aktörler içerisinde devlet aktörleri ne kadar var?
Dolayısıyla çok faktör var. Bu faktörler içerisinde iyi ve doğru bir kampanya, cesur bir kampanya önlerini açabilir diye düşünüyorum.
Metne baktığımız zaman metinde gördüğümüz şey şu: İYİ Parti ve Meral Hanım konum olarak zayıflamakla birlikte o metinde güçlenmiş durumda. Yani o metin, iki belediye başkanını da dikkate alacak olursan bir tür CHP, İYİ Parti koalisyonu metni. Çünkü herkes alacağı oy oranına göre bakanlığa sahip olacak. Oy alamazsanız bir tane alacaksınız. Bu durumda dört partinin birer bakanlık alacağını diğer bakanlıkların İYİ Parti’yle CHP arasında dağıtılacağını varsaymak lazım. Böyle bir boyutu var bu metnin. Sonuç olarak, ‘psikolojik üstünlük, bir taraftan diğer tarafa geçti’ diyorum. Çünkü son 10 aydır AK Parti’nin anketlerde küçük bir yükselişi vardı. Bu hava o yükselişi kırabilir.