Ali Bayramoğlu’yla Bugünler’in yeni bölümünün tamamını izlemek için:
- 31 Mart seçimine sayılı günler kala bu seçimin de kilit partisi olan DEM Parti’de üst üste önemli gelişmeler yaşandı. 21 Mart’ta Diyarbakır Newrozu’nda Leyla Zana konuştu ve yeniden bir barış süreci çağrısında bulunup Kürt seçmenlerden iradelerine sahip çıkmasını istedi. Yeni Yaşam gazetesinde isim verilmeden Zana’nın açıklamalarını hedef alan bir yazı yayınlandı ve “AKP-MHP’ye karşı mücadele etmeliyiz” denildi. Herkes İstanbul seçimini konuşurken DEM Parti İBB adayı Meral Danış Beştaş İstanbul’daki çalışmalarına ara verip Siirt, Erzurum, Iğdır’da seçim çalışmalarına katıldı. Tüm bunları bir bütün olarak ele aldığımızda ortaya çıkan tablo seçim öncesinde bize ne söylüyor? DEM Parti ikiye bölündü diyebilir miyiz?
Açıkçası DEM Parti’de böyle bir ikilik olduğunu hissetmiyorum. Şunu söylemekte fayda var: Gerek DEM Parti’nin izlediği strateji, gerek Kürt siyasi partisine muhalefet ve iktidar tarafından verilen anlam – yani sadece bir oy deposu – bir dizi paradoks üretiyor. Bir kere bunun altını çizelim.
İlk paradoks, DEM’den beklentisi olanlar, iktidar ve muhalefet, Kürt sorununa temas ile, onunla ilişki kurarak yol alma niyetinde değil. Burada hedeflenen esas olarak seçim zamanı kimliğine göre davranan seçmeni ya kendisine çekmek ya da diğer tarafa gitmesini engellemek. Bu tabii kendi başına bir sorun olmakla birlikte Kürt seçmen açısından bir paradoks.
DEM Parti’nin verdiği mesajlara baktığımızda ilk olarak Leyla Zana’nın açıklamalarını konuşabiliriz. Her ne kadar Zana DEM Parti’yi doğrudan temsil etmese de Kürt hareketinin önemli isimlerinden biri. Aynı zamanda 2023 seçimlerinden sonra ortaya çıkıp Öcalan ile Erdoğan’ın görüşmesi gerektiğini ortaya atan isimdi. Diğer taraftan Kandil 2024 yılını ve Newroz’unu Öcalan’a atfetti. Ben Leyla Zana’nın söylediklerinden şunu anlıyorum: Kendi özüne dönüş, kendi kimliğini koruma. Belli ki seçim matematiği ve oy hesapları dışında bir değerlendirme olarak, DEM Parti içerisinde hareketin muhalefete fazla eklemlendiği kanısı ortaya çıktı. Bu konuda bir taban tepkisi de vardı partiye. Bugün bir karşı ağırlık söylemi ortaya çıkmış bulunmuyor. “Biz CHP’nin tamamlayıcı unsuru değil, bağımsız bir siyasi partiyiz. Bağımsız bir siyasi hareketiz” söylemi, vurgusu önemli ve siyaseten hafife alınmaması gereken bir vurgu. Burada Kürtler kime oy verecek kadar Kürt siyasi hareketinin kendisine yönelik yaptığı bir değerlendirme de söz konusu. İşin bir ayağı da bu.
Leyla Zana bu seçimler öncesinde CHP’ye çok sert yükleniyor. Öte yandan Yeni Yaşam’da müstear isimli yazılan makalede olduğu gibi hedef olarak AK Parti – MHP’yi gösteriliyor. Nitekim PKK’dan gelen tüm açıklamalar ve son dönemde esen hava, Irak’taki çatışmalar, Türk ordusunun operasyon hazırlığı iddiası vs. Kürt hareketinin siyasi kanadının AK Parti-MHP iktidarını asli hasım olarak öne aldığını, ana ekseni bunun oluşturduğunu gösteriyor.
Tüm bunları bir araya getirdiğimiz zaman , DEM Parti kaotik bir dile ve yapıya sahip. Çünkü hem muhalefete uzak durmak, hem iktidara uzak durmak ama MHP – AK Parti’nin de kaybetmesini istemek… Tüm bunlar bir araya gelince böyle bir tablo ortaya çıkıyor.
Ama buradan bir tutarlılık da üretebiliriz. Leyla Zana’nın çıkışları HDP’nin fazla muhalefetle iç içe geçmiş siyasetine bir geç kalmış itirazdır. Dolayısıyla ben buradaki esas tutumun biraz daha bağımsız olmak olduğunu söyleyebilirim.
AK Parti’ye baktığımızda o da DEM’e yüklenmekle birlikte bunu çok aşırıya götürmüyor. Nitekim son İstanbul mitinginde Erdoğan bu meseleyi çok dile getirmedi. Bunun da bir anlaşmadan çok bir temkinli hareket olduğunu söylemek mümkün.
Geçen hafta sonu Diyarbakır’da insanlarla konuştuğum zaman ya da bu açıklamaları okuduğum zaman bir siyaset umudunun hep olduğunu görüyorum. Bunun iki kanadı var. Bir kanadı daha demokratik bir düzende bir siyasi parti üzerinden siyaset yolunun açılması. Geçen dönem HDP’nin izlediği ana politikaydı bu. İkinci kanat ise koşullar oluşur, pazarlıklar yapılır ve yeniden örgütle ya da Öcalan ile Erdoğan masaya otururması.
Kürt hareketinin Erdoğan’ın dört yıl daha iktidarda kalacağını varsaydığını düşünüyorum. Şu anda bütün kapılar kapalı olmakla birlikte 1 Nisan’dan itibaren çeşitli imkanlar, konjonktürdeki bazı değişiklikler, Suriye’de olabilecek bazı hadiseler kimi kapıları açabilir, aralayabilir. Bu sebeple AK Parti’ye destek vermeden ama onunla ipleri de koparmadan bu ilişkiyi sürdürüyorlar.
Buradan şu sonucu çıkartmamak lazım: Leyla Zana Urfa’dan CHP’ye çok sert çıktı demek AK Parti ile DEM arasında bir pazarlık sürüyor demek değildir. Benim hissiyatım orada bir özgül ağırlık, bir bağımsız kimlik vurgusu çok kuvvetlidir. AK Parti ile belki mümkün olabilir diye düşünülen bir temas beklentisi kenara atılmak istenmiyor olabilir ama bununla birlikte devletin iktidar kanadıyla Kürt siyasal hareketinin silahlı yapısı arasında bir varoluş mücadelesi de açıkçası Irak’ta sürüyor.
Tüm bu faktörleri bir arada düşünüp tabloyu öyle değerlendirmek ve bunları teke indirmemek lazım. Bir de şunu eklemem lazım ki DEM Parti İstanbul’da güçsüz veya yanlış bir aday göstermedi. Evet DEM’in oyları bölünecektir bu seçimde hiç şüphesiz. Bir grup seçmen kendi partisine oy verirken bir grup seçmen ise iktidar karşısındaki İmamoğlu’na oy verecektir. Ama bu DEM’in küçülmesi, yok olması anlamına gelmiyor.
DEM’in davranışlarına bakarak, Kürt aktörlerin açıklamalarına bakarak ittifaklar üzerinden keskin fikirler yürütmek doğru değil. Burada birden çok hamle var. AK Parti – DEM ilişkisi kurulamamış ama belki kurulabilir düşüncesi, diğer açıdan AKP-MHP’yi geri ittirecek güç CHP – İmamoğlu ve onunla da kurulan ilişki zaman zaman sert, zaman zaman yumuşak. Böyle değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.