İZLEMEK İÇİN
İBB soruşturmasında 19 Mart’ta 1. dalga diyebileceğimiz operasyon yapıldı. Nisan ayında 2. dalga geldi. Mayıs bitmeden 3’üncü, 4’üncü, 5’inci dalgalar, üç dalga operasyon birden geldi. “Dalga operasyon” kavramı en çok Ergenekon Davası’nı hatırlatıyor. Ergenekon operasyonları da 8.’inci dalga, 9’uncu dalga diye devam ettikçe AK Parti ile o zamanki adıyla Cemaat, şimdiki adıyla FETÖ için “muarızlarını toplamaya başladılar” kanaatleri daha yüksek sesle dillendirilmeye başlanmıştı ve bunu dillendirenlerin sayısı da artmıştı. Sizce bu İBB soruşturmasında da dalgaların çok olması soruşturma içeriğiyle ilgili inandırıcılığı azaltıyor ve siyasi tartışmaları güçlendiriyor mu?
Bu tür bir zincirin halkalarını andıran, zamana yayılan soruşturmalar aslında bir iç kavganın, silahsız bir iç savaşın araçlarıdır. Nitekim yakın tarihte hep öyle yaşandı bizim ülkemizde.
Gerek Fethullahçıların orduyu tasfiyesinde gerek siyasi iktidarın daha sonra Fethullahçıları tasfiyesinde böyle zincir davalar yaşadık.
Bunlar biraz baskı kurma, biraz süründürme ama en önemlisi tasfiye üstüne kurulu, yargı gücüyle yürütülün siyasi süreçlerdi. Tasfiye de kolay olmadığı oranda zamana yayılıyor, en en ince damarlara kadar gidiliyor, en önemlisi toplumda bu süreç ve tasfiyenin gerekli, kaçınılmaz ve meşru olduğunu uyandıracak bir iklim yaratma hedefleniyordu. Zincir davaların böyle bir yan işlevi, hedefi vardır.
Bugün baktığımız zaman böyle bir “iç savaş” ikilimi yok. O günlerle karşılaştıracak çapta bir iç kavga yok. Ama gel gör ki, mekanizmalar farklı değil.
Operasyonların dalgalar halinde arka arkaya yapılıyor olmasının iki nedeni var bence. İlki, siyasi iktidarın ana muhalefet partisine, yani Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik bir sistematik, gitgide yayılan ve büyüyen tasfiye mekanizmasını harekete geçirmesi. İkincisi, belki daha önemlisi CHP belediyelerini yolsuzluklarla özdeş kılan bir iklimin, bir kanaatin devreye oluşturulma gayreti.
Maalesef -maalesef burada tırnak içinde tabii- tasfiye süreci Tayyip Erdoğan’ın istediği gibi gitmiyor. Fiilen bir tasfiye var ve bu tasfiyenin siyasi ve demokratik bedeli çok ağır ve çok büyük oluyor. İktidarın arzu ettiği iklim de o kadar kolay oluşmuyor. Muhalefet büyük direnç gösteriyor. İktidar seçmeni bile zaman zaman ikna olmakta zorlanıyor. Zira bu durumu doğrulayacak göstergeler ve gerilim yok ortada. Sadece bu girişimin ürettiği bir gerilim var, bu da bu davaların ikna ediciliğini ortadan kaldırıyor. İşin tamamen bir siyasi operasyon olduğu kanaatini arttırıyor.
Belli ki Tayyip Erdoğan şahıs olarak, etrafındakileri de dinlemeyerek aynı Gezi olayları zamanında olduğu gibi, bu girişime ağırlığını koyuyor. Bu süreci adete kendi yöneten, bu konuda son derece iradeli ve kararlı davranan bir istikamette gidiyor.
Erdoğan’a rasyonel gelen topluma öyle gelmese de sahnedeki oyun devam ediyor.
Dolayısıyla karşımızdaki asıl büyük paradoks bu. Bir taraftan Erdoğan’ın karşısındaki muhalefet keskinleşiyor bu konuda. Hatta bu muhalefete belki de Erdoğan’a oy vermiş olan kesimlerden katılımlar oluyor ama diğer taraftan baktığınız zaman kervan da yürüyor.
Nedir bu kervan? Milleti hapse atıyor, kayyımlar atıyor, başkanları tutukluyor, gözaltına alıyor ve bir otoriter hamle kanunları kullandığı oranda da banalleşmeye, sıradanlaşmaya başlıyor. Bunların sonuçlarını göreceğiz ama iç siyasette bu iki büyük sert uç şu anda karşı karşıya. Tasfiye ve otoriterleşme hamleleri bir yanda, toplumun buna itiraz şekli ve dozu diğer yanda. Ya otoriterleşme derinleşecek ya da iktidar sallanacak, zaman içinde göreceğiz…
Bu ortamda Erdoğan’ın elini güçlendiren, otoriterleşmeyi maskeleyebilecek bir gelişmede dış politik sahada yaşanıyor. Erdoğan’ın güç ve başarı imajını besleyen bir gelişme bu. milliyetçilik duygusu, artan oranda, Türkiye’nin global güç olması, bu global güç olma halini Erdoğan’ın şahıs olarak taşıması kanaatiyle kuşatılıyor ve bir miktar doğrulanıyor. Uluslararası politika, milliyetçi zeminin bütün dünyada ve Türkiye’de sivil milliyetçi zeminin genişlemesi, Erdoğan’ın orada bir güç olarak ortaya çıkması, sevilmese bile güç olarak sahiplenilmesi halini bu durumun üretmesi gibi bir tablo var karşımızda.
Bu tablo otoriterleşmeyi toplumun bir kesimi için sıradanlaştırabilir veya ikinci plana itebilir.