Atilla Aytemur

Bu rejimi nasıl değiştirdik (2) Kırılma noktası ve yeni kutuplaşma

95 yıldır ağır aksak bir demokrasi ve parlamenter sistemle bugüne taşıdığımız siyasal rejimimiz, yukarıda hikâyesini anlatmaya çalıştığım süreçler sonunda, yürütmenin olağanüstü yetkilerle donatıldığı, Meclisin yasama ve denetim yetkisinin bir nevi kenar süsü haline geldiği, yargının başkanın ve partisinin çizdiği sınırlarla kuşatıldığı, dünyada ender bulunan bir başkanlık rejimine evrildi.

Bu rejimi nasıl değiştirdik (1) Erdoğan’ı iktidara taşıyan şartlar

Demokrasi, insan hakları, basın ve düşünce özgürlüğü, inanç ve ibadet özgürlüğü, giyim kuşam serbestisi, geçmişle yüzleşme, Kürt sorununu demokratik yollardan çözme, evrensel değerler etrafında Batı’yla bütünleşme, AB’ye katılma gibi çoğu çok ciddi reform vaatleriyle (ve uygulamalarıyla) geniş bir kesimin rızasını aldı. Sözcülüğünü yaptığı kesimin özel kimlik taleplerine hapsolmak yerine bütün toplumu kucaklayan siyasal yönelimi, karşılık buldu.

Seçimler ve başkanlık sistemi

Yürütme yetkilerinin tek kişide toplandığı, yargının büyük ölçüde onun kontrolü ve yönlendirmesi altına girdiği, yasamanın denge ve denetleme fonksiyonunun hemen hiç kalmadığı, özgür medya alanının da neredeyse kalmadığı bir başkanlık rejimine artık geçmiş bulunuyoruz. Bu şartlar altında, muhalefetin nasıl olması gerektiğini, eylemini, söylemini, formunu, hedeflerini etraflıca, tabusuz ve takıntısız tartışmak gerekiyor.

Aldatılmalara doyamıyoruz!

Her vaade bu kadar kolay kanmamızın sebebini ve arka planını kriminoloji uzmanları, ekonomi erbabı, sosyolog ve psikologlar mutlaka incelemiştir. Doğrusu ne gibi sonuçlara ulaştıklarını müthiş merak ediyorum. Ama gerçek şu ki, millet olarak eski veya yeni tarzda, geleneksel yahut modern yollardan, ileri teknolojiyle veya babadan kalma usullerle aldatılıp duruyoruz.

Ahmet Maranki vakası

Bir süredir toplumda alttan alta bir konu konuşuluyor. Sosyal medyada iddianın biri bitmeden diğeri başlıyor. AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, seçimleri kaybetmeleri halinde sayısız gerekçelerle ve çeşitli yollara başvurarak iktidarı bırakmayacağı ileri sürülüyor. Buna inanan da var! Gerçi deli saçması gibi geliyor. Ama nedense, olur olmaz her yerde ve her olayda Marankigiller zırt diye ortaya çıkıyor.

HDP’nin konumu ve Millet İttifakı

Bir taraf iktidar ağzıyla HDP’yi “PKK’nın siyası ayağı” gibi ötekileştirmek ve suçlamaktan uzak duruyor; diğer taraf Millet İttifakı’nı sağ blok diye tarif etmekten imtina ediyor.

Manifesto: “Yine, yeni, yeniden!”

AK Parti 2002’lerin AK Partisi değil. Şüphesiz devletin imkânlarını Fethullah Gülen örgütüne sonuna kadar açtığı dönemin AK Parti’si hiç değil. 15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimini, içinde muhalif partilerin ve yurttaşların da yer aldığı bir demokrasi ve meşruiyet koalisyonuyla alt eden AK Parti de galiba artık gerilerde kaldı.

CHP’nin hamlesi

Yaygın kanaat, YSK’nın İyi Parti’yi 24 Haziran’da seçime katılacak partiler listesine almamaya hazırlandığı yönündeydi. Bu da, milletvekili seçimlerinde (eski) MHP’nin geleneksel seçmen kitlesini tamamen (yeni) MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin rakipsiz oy deposu haline getiriyordu. Bu oyun bozuldu; geleneksel MHP oylarına İyi Parti de talip olabildi.

OHAL’de baskın seçim!

Cumhur İttifakı’nın işi ilk turda bitirmeye hazırlandığı biliniyor. Tek adayla, Erdoğan’la girileceği çoktan ilan edildi. Zaten aksini ummak mümkün değildi. Muhalefet bu ilk tur hazırlığını dikkate almayıp, sanki bu özel seçim Fransa’da yapılıyormuş gibi “ilk tura herkes kendi adayı ile girsin” rahatlığını sergilerse, vay haline!

“Siyasi ayak” Erdoğan iddiası…

CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun “ Darbenin siyasi ayağı Beştepe’de oturuyor” iddiası, esasen “ 15 Temmuz Darbe Girişimi tiyatrodur” ve “ Asıl darbe 20 Temmuz’da yapıldı” türünden değerlendirme ve propagandif yaklaşımların devamı gibi. Bu iddianın nesnel gerçeğe işaret etmekten çok, Ak Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı FETÖ ve ona karşı OHAL ve KHK uygulamalarıyla sürdürülen mücadele konusunda eleştirmek ve siyaseten mahkum etmek amacı taşıyan bir propaganda olduğunu söylemek hatalı olmaz.

Kutuplaşma mevsimi

AK Parti-MHP ittifakı kimlik siyasetinin şahını seçmiş gibi. Milliyetçi-Muhafazakâr bir blok, kutuplaşma geleneğimizin arayıp da bulamayacağı bir bileşim. Bu buluşma ilk meyvasını “yerli ve millî” kavramıyla verdi. İktidar tarafından toplumun geride kalanının alnına vurulan sıfatlara bakınca, nereye doğru sürüklendiğimiz az çok belli oluyor.

Boykot muhalefete yaramaz!

Ülkelerin tarihî ve sosyolojik şekillenişi bazı önemli farklar getirmekle beraber, genel olarak şu söylenebilir: halk yeterince olgunlaşıp zamanı gelmeyen hiçbir siyasal çağrı ve tepkiye katılım göstermiyor.

Ötesini görmek

Çoğulcu demokrasiye, hukuk devletinin evrensel norm ve ilkelerine, farklı yaşam tarzlarını garanti altına alan özgürlükçü bir laiklik ve insan hakları anlayışına, yargı bağımsızlığına ve adalete, parlamentoya ve toplumsal katılıma... fazla duyarlı olmayan bir siyasal ortaklığın şekillendiğini söyleyebiliriz.

İttifak yasasını anlama rehberi/ Sandık devletin “güvenli” kolları arasında

4. madde, cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimi oylarının aynı zarfa konulmasını öngörüyor. Öte yandan 9. madde, sandık kurulu mührü bulunmayan zarfların geçerli sayılması hükmünü getiriyor. 11. madde, arkası sandık kurulu tarafından mühürlenmeyen oy pusulalarını da aynı şekilde geçerli kabul ediyor. Bu, seçimin en kilit katılım, saydamlık ve denetleme mekanizmasının devreden çıkması demek.

Olaylar, partiler ve yaklaşan seçimler

Muhalefetin HDP’yi de içeren ortak bir seçim platformu yaratması nasıl mümkün olacak? CHP, SP ve İyi Parti’nin böyle durumlarda milliyetçi söylemin etkisine giren seçmenlerinin, HDP’nin hali hazırdaki seçmeniyle ortak zeminde buluşması nasıl gerçekleşecek? Hendek savaşlarının etkisinden çıkamamış CHP seçmeniyle, dokunulmazlıkların kaldırılmasına oy verenleri unutmayan HDP seçmeni, hangi yeni ve ortak zeminde buluşacak?

Canan Kaftancıoğlu

Partiler dünyasında kaybeden grupların bir süre mızmızlanması, hazımsızlık gösterip kazananlar aleyhine atıp tutması, bazı mevzuları köpürtmesi olağan işlerden. Bununla beraber, Can Kaftancıoğlu’nun üzerinde kıyamet kopan tweetlerini basına sızdıran CHP’li “iç ihbarcı”ların bunlara zamanında tepki göstermiş olup olmadığını da merak ediyorum doğrusu.

Afrin operasyonu

Böyle dönemlerde, barışa vurgu yapmanın çatık kaşlar ve ağır sıfatlarla karşılandığını da biliyorum. En hafifinin, dünyadan bihaber olmakla suçlanmak olduğunun da farkındayım.

Tektaş Ağaoğlu’na veda

Tektaş herkesle eşit ilişki kurabilen bir insandı. Bunu anlık ve bir kereye mahsus özel bir dikkatle sergileyenlerden değildi. Anadolu’nun en ücra ilçesinden metropollerdeki yoldaşlarına kadar herkesle dümdüz ve ambalajsız ilişki kurardı. Bu yapmacıksız, içten ve güven veren tavrı onu herkesin “Tektaş Abi”si yapmıştı.

Ne zulüm ne merhamet; yalnızca adalet!

Geride bıraktığımız 2017’ye çok önemli konular damgasını vurdu. Yakıcı bir hal alan adalet ve yargı sorunu ise, ipi açık ara göğüsleyen oldu. Adaletsizlik zaten Türkiye’nin kadim sorunlarından biriydi. Şimdilerde ise adaletten yoksunluk duygusu, kırgınlık ve huzursuzluk tam anlamıyla tavan yapmış durumda. Yılın ilk günü, ilk yazımı bir adalet bilançosuna ayırmak istedim. _x000D_ _x000D_

Trump, ne yaptın sen!..

Hele, provokasyona gelip işi silahlı direnişe taşıma eğilimi uç verirse, İslâm ordusu oluşturma heveskârlarına zemin sunulursa, anti-semitik bir söylem hakim olur ve bütün İsrailli Yahudiler hedef alınırsa, anlamı olmayan ve sonuç vermeyecek boykotlara girişilirse, bundan Filistin halkının ve bölge ülkelerinin zarar göreceği kesin gibidir.

Yeni Suudi veliaht (3) ABD bu işin neresinde?

Gözaltı ve tutuklanma sırasının hanedanın prenseslerine geldiği yönündeki haberler uluslararası medyaya sıkça yansımaya başladı. Onlar için ayrı bir otelin tahsis edildiği ve gözaltı şartları açısından tadilat geçirdiği ileri sürülüyor. Gözaltına alınacakların başında da, önceki kral Abdullah bin Aziz’in oğlu Abdülaziz bin Abdullah’ın kızlarının geldiği söyleniyor.

Yeni Suudi veliaht ne yapmak istiyor? (2)

Nereye doğru gittiği kestirilemiyor da olsa, mevcut siyasal rejimi biraz olsun gevşetecek ve halkın gündelik hayatını kısmen rahatlatacak bazı olumlu adımların atılmasına “Arap Baharı’nın ölçülerine yaklaşamıyor” diye burun kıvırmak, anlamlı bir yaklaşım değil. Demokratik rejim tanımına girmeyen yönetimlerin de toplumsal ihtiyaçlardan hareketle kimi zaman bazı reformlara girişebileceğini hesaba katmak gerekir._x000D_ _x000D_

Yeni Suudi veliaht ne yapmak istiyor? (1)

Muhammed bin Selman, 25 Ekim 2017’de İngiliz basınına verdiği demeçte “Suudi Arabistan 1979’dan önce öyle değildi. Birçok nedenden dolayı 1979 yılından sonra Suudi Arabistan’da ve tüm bölgede ‘uyanış projesi’ yayıldı” dedi. “Yıkıcı düşüncelerin ‘dini uyanış’ projesi içinde 1979’dan itibaren Suudi Arabistan’a girmeye başladığını ve tüm bölgeye yayıldığını’ ilave etti. ”Biz, daha önce olduğu gibi, tüm dünyaya, geleneklere, halklara ve dinlere açık olan ılımlı İslama dönüyoruz” cümlesine yer verdi.

Gezi olayları ve Kavala hakkında bir tanıklık

Taksim Platformu’nun toplantılarına katıldı. Bu toplantıların tamamında, şiddetin süratle sonlanması, hemen hükümetle diyalog kurulması, acil bir görüşme yapılması ve uygun bir heyet teşkil edilmesine yönelik fikirlerini açıkça söyledi. Kendisinin de hükümet çevreleriyle bu yönde ilişki kurulması için girişimde bulunacağını ifade etti._x000D_ _x000D_

HDP’den özeleştirel çıkışlar

HDP’nin kurumsal kimliği adına kamuoyuna sunulan kapsamlı bir değerlendirmenin henüz ortada olmadığı bir dönemde, Demirtaş ve Bilgen’in kişiselliği aşan değerlendirmeleri hiç şüphesiz önem taşıyor._x000D_

AK Parti geç mi kaldı?

Partinin bugüne kadar izlediği politikalar merkez tarafından doğru dürüst bir özeleştiriye tabi tutulmazken, parti üyelerine çizgiden bağımsız bir kadro değişiminin zaruretini anlatmak ve “halkla ilişkilerinizi sıkı tutup çok çalışın” kabilinden tavsiyelerde bulunmak fazla anlamlı görünmüyor. Metal yorgunluğunun asıl nerede yattığı konusunda farklı fikirler olduğu anlaşılıyor.

Sosyalistler Kürt referandumuna nasıl baktı?

Sosyalist solda yer alan parlamento dışı partilerin referanduma yaklaşımını aktarmak istiyorum. Kürt partisi olarak bilinen partileri, programında yer yer sosyalist çizgiler bulunan HDP’yi ve sosyalist gelenekle ilgisi bulunmayan CHP’yi bu yazıya dahil etmedim. Diğerlerinin ise önce bazı ortak değerlendirmelerini sıralayıp, takiben her birinin ne dediğini kendi ifadeleriyle yansıtmaya çalışacağım.

Hamas: Meşruiyet arayışında bir adım daha

Hele, Tunus’da Raşid Gannuşi liderliğindeki En Nahda örgütünün geçirdiği değişimi ve oynadığı toplumsal rolü dikkate alınca, bir zamanlar kendini Müslüman Kardeşler örgütünün bir parçası olarak tanımlayan ve halen de epey sorunlu bulunan Hamas’ın da şimdi İsmail Haniyye’nin yönetiminde geçirdiği değişim büyük önem taşıyor..

Siyasal nebbaşlara geçit vermeyelim!

Gölbaşı İncek Mezarlığında, o topraklarda sadece kendisine benzeyenlerin yattığını zannediyor. Bilmiyor ki Tunç Çağı insanları, Hititler, Galatlar, Büyük İskender’in Makedonları, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Yıldırım Beyazıt’ı yenen Timur’un ölen askerleri, Eskişehir Söğüt’e gitmeden evvel bölgeyi mekan seçen Kayı boyunun hayatını kaybeden mensupları orada iç içe yatıyor.

Referanduma itirazlar ve PKK’nın tavrı

PKK Yürütyme Komitesi üyelerinden Duran Kalkan, 20 Haziran’daki açıklamasında “Kürtlerin devlete ihtiyacı olmadığını” savundu. Hattâ “Kürdistan bölgesinin referanduma ve bağımsızlığa hazır olmadığını” iddia ilave etti. Biraz da tersten Marksist teori dersi (!) verdi. “Devlet bir baskı ve sömürü aracıdır…O nedenle önemli olan devlet olmak değil, önemli olan toplumun kendini örgütlemesi ve yönetmesidir” dedi.