Atilla Aytemur

Bingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat*

Bingöl Erdumlu, Türkiye’nin önde gelen radikal sol akımlarından Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi’nin (THKP-C) az sayıdaki kurucularından biriydi. Hazırlığı birkaç yıl alan, nehir söyleşisi formundaki hatıratı, ölümünden bir süre sonra, Ekin Kitap’tan “Altıncı Süit: Bingöl Erdumlu Kitabı” adıyla yayınlandı. Bingöl Erdumlu’nun bu uzun röportaj hatıratında verdiği bilgiler ve yaptığı yorumlar, Türkiye siyasetinin ve sosyalist hareketinin halen tartışmakta olduğu bazı kritik olaylar bakımından son derece önem taşıyor.

‘68 İsyan Günleri’ ve Özeleştiri Mahkemeleri

Sosyalist camianın ayrıksı örgütü olarak tanınan Aydınlık Grubu’na dair genel medyada, siyasi grup mecralarında ve kişisel olarak yazılan çizilen belki çok şey var. Ancak, içeriden, ciddi ve belge ağırlığına sahip yayınların fazla olmadığı biliniyor. Bu bakımdan, 1968’in gençlik liderlerinden olup, kuruluşundan beri Aydınlık Grubu’nda yöneticilik yapan, günlük Aydınlık Gazetesi’ni yöneten Çalışlar’ın yazdıkları, dönemi ve bu geleneği araştıranlar, anlamak isteyenler, Solun tarihine ilgi duyanlar için okunmadan geçilemeyecek, belgesel kıvamında bir kitap.

KİTAP | Taner Akçam’dan “Yüzyıllık Apartheid”

Tarihçi Taner Akçam’ın üst başlığı “Yüzyıllık Apartheid”, alt başlığı “1918-1923 Türkiyesi: Bağımsızlık ve Apartheid Rejiminin İnşası”* olan son kitabı, geçtiğimiz Temmuz ayında ARAS Yayınları’ndan çıktı. Kitapta Cumhuriyet’in temel karakterinin ‘Apartheid rejimi’ olduğu ileri sürülüyor. Daha Kurtuluş Savaşı’nın ilk döneminden (1918’den) başlayıp, günümüze değin ele aldığı yasalar, kurumlar, kurallar, kararnameler ve uygulamalar yoluyla böyle bir rejimin inşa edildiği belirtiliyor. Akçam Türkiye’de halen yürürlükte olduğunu belirttiği Apartheid rejiminde hiyerarşik olarak üç kesim bulunduğunu söylüyor. Hiyerarşinin en üstünde “Sünni Müslüman Türkler, orta kesimde Aleviler ve Türk olmayan diğer Müslümanlar ve Son ve en alt tabakada Hıristiyan ve Yahudiler. Akçam, bu hiyerarşiyi Hindistan’dan mülhem Türk usulü “kast sistemi” olarak tanımlıyor.

Neymiş? 14 Mayıs siyasi darbeymiş. Eee… N’olacak?

AK Parti’nin önde gelen bakan ve yöneticilerinin seçimlere kısa bir süre kala peydahladıkları tuhaf söylemler derin bir aczin içinde olduklarının bariz bir işaretidir ve seçmen de bunu böyle değerlendiriyor.

14 Mayıs seçiminde ‘Yetmez ama evet’ var mı?

2010 Anayasa referandumunda ‘Yetmez ama evet’ diyenlere savaş açanların yana yakıla aradıkları radikalizm, jakoben laiklik, gericiliğe savaş açma coşkusu, bilumum kapitalizme ve emperyalizme karşı çıkış ve hatta meşum neo-liberalizmi dermansız bırakacak bir mücadele kararlılığı Kılıçdaroğlu’nda pek yok. Cumhurbaşkanlığını aldıktan sonra sosyalizan bir düzene sıçrama planı da bulunmuyor. Özetle, düzeniçi olmayı hiç mi hiç dert etmiyor. Bu durumda, ona verilen desteğe ne ad vermek gerekir?

Dip dalga

İdeolojik, mezhebi ve etnik kimlik sorunlarının ve taleplerinin parlamento çatısı altında, insan hakları ölçüleriyle ve demokrasi yoluyla karşılanmasında Kılıçdaroğlu’nun bir araya getirdiği güçlerin yarattığı uzlaşma, Türkiye’yi yeni ve farkı bir dönemin beklediğine işaret ediyor. Bugün gördüğüm, Kılıçdaroğlu’na yönelik bir dip dalganın varlığı. Bunun da, artık her bakımdan nefes alamaz hale gelmiş Türkiye’de, hak edilmiş bir destek olduğunu düşünüyorum. Umarım yanılmam.

Umut yüklü görüşme

Son dönemin belki de en önemli siyasal olayı Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı ile HDP’nin iki eş genel başkanının TBMM çatısı altında yaptığı görüşmeydi. Bu biraraya geliş hem seçim başarısı yönünden hem Türkiye’nin en temel sorunlarına çözüm üretebilecek güçleri aynı rotada buluşturması bakımından çok şey ifade ediyor. TBMM çatısı altında buluşmak sembolizmi yüksek bir tercihti, hele bu görüşme mekanını HDP’nin istemiş olması, önemini bir kat daha artırıyordu.

Seçim ve üç risk

Ülke halkının serbest, eşit, adil ve özgür seçimlere, özetle demokrasiye olan sadakat ve özlemini dikkate alınca, öyle iktidarların seçim süreçlerini olağan mecraından çıkarmaya cesaret etmeleri kolay değildir. Ben de böyle bir adımın intihar olacağını düşünüyorum. Ancak, yine de bazı şeyleri hatırlatmak istiyorum.

Millet İttifakı ve HDP

HDP yalnız yürütme (cumhurbaşkanlığı) için değil yasama için de kilit parti. Millet İttifakı demokratik değişim programını devreye sokup “Türk tipi başkanlık” rejimini, yani parti devleti ve tek adam yönetimini sonlandırıp Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçerken, programında paralel politikalar bulunan HDP, hiç şüphesiz bütün milletvekilleriyle aynı doğrultuda davranacaktır. Muhalefet partileri ve güçleri bakımından bunun iyi görülmesi ve anlaşılması gerekir.

Vizyondan geriye kalan

Belli ki, AK Parti’nin vizyon belgesi hangi tarafından çeksen o taraftan uzayan türden, tanımlara kolay kolay sığmayan bir şey. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belgeyi açıklarken, karşısında “Kızıl Elma”yı, öbür tarafta “Gökbey”i gördüğünü belirtmesi ise, alışılmışın dışında, kabına sığmaz, coşkun bir milliyetçiliğe işaret eder gibiydi.

Kılıçdaroğlu yasa teklifiyle yanlış mı yaptı?

Aslında konu doğrudan kadınlar, insan hakları, yaşam tarzı başta olmak üzere genel olarak özgürlük ve demokrasiyle ilgili. İnanç, kimlik ve hayat tarzının kamplaşma konusu olmasından her kesim çok çekti. CHP geçmişinden taşıdığı yükün ve sorumluluğun farkına varmış durumda. Cumhuriyetin giderek demokratikleşmesi için önemli bir çaba içerisinde. AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın yaptığı ise bunun önüne geçmek ve kadınların yaşam alanına müdahale imkânını elinde tutmaktan ibaret.

Yolsuzluk ve rüşvet işleri ne olacak?

Bugün 3Y, yaratıcı yeni modellerle çeşitlendi, derinleşti ve yukarıdan aşağı neredeyse bütün devlet kurumlarına iyice yayıldı. Anlayacağınız, ‘Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklar’la mücadele sözünün verildiği köprünün altından çok sular aktı. Bu, toplumsal vicdanda bir yara ve adil bir yargı süreci yaşanıp adalet tecelli etmedikçe, bu yaranın kanamaya devam edeceği belli. Muhalefet, iktidara gelmesi durumunda bu konuyu nasıl ele alacağını belirlemeli ve topluma duyurmalıdır.

Bekir Ağırdır ne demek istiyor?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayı olma ihtimali, son dönemde çok yükseldi. Bekir Ağırdır yazısında bu nesnel duruma hiç değinmiyor ve Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması gerektiğini ima eden, soyut düzeyde tezler getiriyor. Hatta, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kazanması halinde, başkanlık sisteminin güç ve yetkilerini parlamento ve başbakanla paylaşmayı reddedebileceğini ileri sürüyor.

İttifaklar ve güç birlikleri

“Sosyalist Güç Birliği” bünyesindeki bazı partilerin, ulusalcılığa hayli yaklaşmış gibi görünen mevcut ideolojik ve politik yapılanmaları, merkezinde HDP’nin olduğu geniş yelpazeli bir ittifakla ya da hareketle birlikte siyaset yapmalarını büyük ölçüde güçleştiriyor. Toplumsal algılarında farklı değerlendirmeler oluşmaması için de, “sınıf, emek, bağımsızlık, laiklik, sosyalist bağımsız odak olma” gibi kavramların “garantili şemsiyesi” altında, HDP ve onun oluşturacağı ittifaktan uzak duruyorlar.

İktidarın festivallerle zoru ne!

Türkiye, festival ve şenliklerin çok acemisi değil. Girişten başlayarak, yetkililerce sağlanan bir dizi güvenlik tedbiri ve davetlilere dönük net tanımlı kurallar var. Yasalarca belirlenmiş, bütün tarafları bağlayan hususların bulunduğunu da biliyoruz. Bu koşullarda, ortada inandırıcı bir neden yokken festival, şenlik ve konserlerin art arda yasaklanması, “Kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyeceğiz” sözünün mazide kaldığını gösteriyor.

Çağatay Anadol TSİP’i anlatıyor

Anadol, TSİP’in çok katmanlı hikayesini oldukça akıcı ve sade bir dille, bazen araya isabetli anekdotlar serpiştirerek, geçmişin can sıkıcı tartışmalarının ve anlamını yitirmiş hesaplaşmalarının girdabına kendini kaptırmadan okura aktarıyor. Bunu yaparken de, aradan geçen bunca yıldan sonra, söyleyeceği bir şey varsa, öğretmen edasına kapılmadan, bir siyaset emekçisi olarak gelecek nesillere iletmeyi tercih ediyor.

İktidar ‘Darbe Raporu’ndan neden korkuyor?

İnsan haliyle merak ediyor; yıllardır o darbenin hedefi olduğunu söyleyip, konu hakkında kapsamlı bir mağdur külliyatı oluşturan AK Parti iktidarı, neden iç tüzük gibi şeylere sığınıp bu kadar önemli bir raporu genel kurula indirmekten sakınır ve yoklar alemine göndermek ister.

Yahudi Mezarlığı’na saldırı çocuk işi mi?

Müslüman mezarlığından korkuyla karışık saygı içinde geçen, besmele çekip fatiha okuyan çocuklar, nasıl oluyor da başka inançlara sahip bu ülke insanlarının mezarlarını saatlerce uğraşarak, böylesine bir vandallıkla tahrip edebiliyorlar? Bu yüzden büyüklerinden ve devletten bir cezalandırmayla karşı karşıya kalmayacaklarını düşünmeleri nasıl bir şey?

Cinayet davası

Karşılıklı gelmeler gitmeler döneminde, Cemal Kaşıkçı cinayetinin dosyasını, bu vahşi cinayetin emrini veren kişinin başında bulunduğu Suudi Arabistan’a apar topar devrettiler. Hukukçu değilim, ama doğrusu bu dosya devri işinde hukuk, adalet, ahlaki değer, uluslararası itibar filan göremedim. Aklıma para geldi.

Diyarbakır gazetecileri

16 gazetecinin aynı anda tutuklanmasını tesadüfi gelişmelere bağlamak inandırıcı olmaz. İktidarın o bölgede mevcut durumuyla yetinmek istemediği, baskı ve susturma rüzgârıyla tabloyu değiştirmeye çalışacağı akla geliyor.

Halim Spatar ve anıları

Böyle sert bir hayatın içinde, Halim Ağabey’in insan biriktirmeyi hiç mi hiç ihmal etmemesi, insanı imrendiriyor. Onca zorluğa rağmen kendisini şiir, müzik, edebiyattan uzaklaştıracak hiçbir şeye boyun eğmemesi de öyle.

Sosyal medya ve internet yasa tasarısı: Şekerler ve zehirler

Resmi adı “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” olan, AK Parti-MHP ortak yapımı sosyal medya yasa teklifi, yasayı kabul edilebilir kılmak, kafa karıştırmak ve akıl çelmek amaçlı bazı unsurları içerse de, muhalefeti susturma hesabını açık ediyor.

SADAT ve iktidar

Haklarında sayısız bilgi, haber, kitap ve fotoğraflar filan havada uçuşurken, yönetim kurulu başkanları baba ve oğul Tanrıverdiler, sürekli “Bizim gizli saklımız yok” türünden açıklamalar yapıyor. Ama nedense, bu şirketin ticaretle iştigal etmek üzere kurulduğuna, bir türlü kimse inanmıyor. Hemen akıllarına Susurluk Çetesi, Kontr-gerilla, Black Water, Wagner, gibi şeyler geliyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davası

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP), 12 yıldır ülkenin en çetin mücadele yürüten derneklerinden biri. Kurulduğu ilk günden beri kadın cinayetlerini engellemeye, şüpheli kadın ölümlerinde hukuki süreci takip etmeye ve öldürülen kadınların aileleriyle şiddet gören kadınlara hukuki destek sağlamaya çalışıyor.

Adil seçim ve seçim güvenliği sorunu

Adil Seçim İçin Seçim Güvenliği Platformu, kendini iktidarın veya muhalefetin, şu ya da bu partinin tarafı olarak görmediğini, seçmen sayısı 60 milyonu bulan Türkiye’de herkesin adil, güvenli ve özgür şartlarda katıldığı, demokrasinin evrensel ilkelerinin uygulandığı temiz bir seçimden yana olduğunu ilan ediyor.

AK Parti’nin son umudu

Seçim yasası değişiklik teklifi, demokratik ve hukuki ölçülerle bağdaşmayan, etik dışı, seçimleri katakulliye getirmeyi amaçlayan, siyasal cinliğin basit bir ürünüdür. Muhalefetin ve Millet İttifakı’nın bunun üstesinden gelemeyeceğini sanmak ise çocukça.

Ukrayna’nın işgaline sosyalistler nasıl bakıyor?

Saldıran ve işgal eden taraf Rusya olduğu halde, sosyalistler konuyu ağırlıkla “savaş karşıtlığı ve barış istemi” çerçevesinde ele aldılar. İşgalin üzerinde pek durmayıp, “Rusya ve ABD-NATO emperyalist yayılmacılığının rekabet ve hegemonya mücadelesinin yarattığı bir kötü sonuç” şeklindeki, iki bloklu denge formülüne rağbet ettiler. Belli ki, bu bildik formül, yarattığı düşünsel konforla, izahat ve ikna kolaylığıyla he zaman bir hayli çekicilik yaratıyor.

Aysel Tuğluk

Raporda bir tuhaflık var. 25 sayfalık raporun 20 sayfası anlaşılmaz bir nedenle, Kobane davasında yer alan suçlamalara ayrılmış. İddianame olsa ancak bu kadar olur. Kalan beş sayfanın ikisi Kocaeli Üniversitesi’nin raporuna, son üç sayfası da İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun kendi raporundaki tespit ve değerlendirmelere ayrılmış.

Muhteşem Süleymaniye’ye perde çekmek!

Kendilerini muhafazakâr olarak tanımlayanların, sıradan bir binaya bir kat daha eklemek uğruna böyle muhteşem bir eserin siluetini perdelemelerine, İstanbul’un görsel kimliğini bozmalarına asla müsaade edilemez. Bu, tarihe, İstanbul’a ve geleceğe yapılan büyük bir haksızlık olacaktır.

Millet İttifakı’nın performansı ve beklentiler

Millet İttifakı’nın, her tarafı yara bere içindeki Türkiye’yi toparlayıp normalleştirecek bir geçiş döneminin ortaklığı olarak ayakları yere basan, daha mütevazı hedefleri var. Kendi içinde çok farklı ideolojik ve politik yapılanmaları barındıran bir ittifaktan homojen bir gelecek tasavvuru beklemek aşırı bir istek olur. Türkiye’nin normalleşmeye, işleyen bir demokrasiye ve parlamenter sisteme ihtiyacı var.