Ayşe Kilimci
Nerde eski günlerin şenlikli kavgaları?
Kavgada dayak yiyen çocuk , esas oyuncudur, sonra annesi ve yakın akrabaları çıkagelir. Sonra küfürler, cepheleşme…Çocuklar başlangıçta, sahne açılırken birbirinin şeyine ş‘aapar, ne fizyolojileri uygundur bunu becermeye, ne de ne olduğundan haberleri vardır, sonra, anneler , teyzeler yengeler karşı taraftaki kadınların ağzını caaart diye yırtar.
Soframız Anadolu
Ummanın, sevmenin, elele vermenin bir yolunu her zaman bulmuş Anadolu insanı, bin yıldan bu yana. O ulu soframız Anadolu’ya saygılı , sevgili olmuş.
Yüzde kaç gam?
Analar gününde alanınız değil, sayanınız çok olsun, bir sap çiçek koparıp getireniniz, bir şarkı söyleyeniniz, gönül alanınız…
Devlet n’aapsın?
Tutucu bir kasabada ensest sonucu hamile kalan kızından doğan torununa anne memesini yasaklayan, bebeyi ölüme mahkum ederken, kendi de nafile orucu tutan, bebek ölünce günahtan kurtulduğuna inanıp, insan içine çıkan dedenin zulmünü hiç unutmadım…
Ne üstüne yazmalı?
İnsan düşünmeden edemiyor, yolların, duvarların, araçların, sayfaların, mahya’ların, kocaman reklam panolarının yetmediği hallerde, çöl, okyanus, dağlar, bulutlar sayfa olunca yaşanabilecek şenliği…
Yıldızlardan,ağaçlardan aferin almak…
Tren, demiryolları bir sevdalık hali. Kaşı gözü, huyu suyu, boyu boşu yanında gölgesi bile sevilir ya hani, boşluğu, yokluğu bile, sevilenin, tıpkı öyle…
Sayın seyirciler,kitabiyet korosundan şarkılar dinlediniz
Fuar gibisi var mı…Canlı canlı capcanlı…Bütün kitaplar ‘ fırından yeni çıktı, dumanı üstünde, sıcak sıcak…Hepsinin müşterisi, okuru çok, yolu açık olsun…
Gurbet ne demek?
Küçük kızının ‘anne, gurbet ne demek?’ sorusunu yanıtlamaya çalışırken nasıl zorlandığını anlatmıştı bir mülteci. Çaresiz küçük göçmen çocukların yanıtı zor, ama, bir çocuk saflığı taşıyan sorusuna annesi, ‘işte, olur bazen, başka yerler gerekir, ferahlamak için, ondan çıktık gurbete’ demiş.
Halkın adamı
Kopya çekmeden ve elinizi kalbinize koyarak söyleyin, korkmayın. Günümüzün, son yirmi yılın en hakiki ve en birinci halkın adamı kim, sizce?
Yatacak yeri olmamak
İhbar ister aile içinden gelsin, ister komşu ya da muhtardan, gene gitmesi gereken yere, adalet makamına ulaşıyor, dava… Hukuk , bireyin güvencesi oluyor, cezalandırsa bile…Kitle şiddeti oysa, hukukun yargılama tekelini iplemiyor.
Ah, yalan dünya
Bir okul etkinliğinde sormuştu gençler, ‘ insanlar kaça ayrılır?’ diye… Hınzır soruydu, sıkı soruydu. Bir an duraksadığımı hatırlıyorum, bir gülüş kadar kısa… Üçe, dedim. Onlar da güldü ve elbet sordular, ‘nasıl?’ Kadınlar, erkekler, anasının gözüler, dedim.
Ahlatağa
Kadınların zaten ya dibine düşülür, gönenirsin, gür gümrah ağaç olursun, başın göğe erer, ya diline düşer, faş malamat olursun…Kendin faş olmakla kalmaz, avukatlığına soyunan kadınları da edersin.
Kedili kütüphaneden eşekli kütüphaneye
Beni her zaman eli kitaba değemeyenlerin kitaba saygısı çekmiştir. Bu belki yazıyı kutsal sayan İslamiyet’le gelen bir durum, yerde iki şey bırakılmazdı eski kültürde, yazılı kağıt, sayfa, ya kutsal ise sanmasıyla, bir de ekmek, lokma. Ekmek öpüp başa koyduktan sonra yüksek bir yere bırakılırdı, yazılı kağıt da öyle, ama, o öpüp başa konmadan…
Yaşayın çocuklar!
Mübadelenin, çırak aranıyor’un, mültecinin, fuhuşun, geçimin, gecekondunun, büyük şehir cehenneminin esas oğlanı ve kızı, niye hep sizdiniz çocuklar?…
Rumuz goncagül
Nereye gitmiş bizim ilk kahramanlar? Niye başka ağız konuşuyorlar? Bu kahramanlar naylondan mı ne? Sırtlarına tüfek mi dayanmış? Komşu tiyatronun sahnesinden bu sahneye mi aktarılmışlar yoksa? Bu diller nereden araklanmış?
“Kuklacı felek usta / kuklalar da biz…”
Tahtadan da olsa, bin canlıdır kukla ve dünyayı eleştirir; dayanışmaya heves ederken aslında saklı çocukluğumuzu aşikâr eder. Farklı ülkeler, farklı diller arasında dünyamızı kirletip şiddeti körükleyenleri, umuda kastedenleri farkedip, gösterip, herkesin içindeki o saf ve güçlü, umup sevinmekten usanmayan çocuğu ortaya çıkarır.