Ana SayfaYazarlarYaşayın çocuklar!

Yaşayın çocuklar!

Yetişkinlere aldırmayın…

Biz şaşkınız, yorgunuz, eskimişiz, şirazemizden çıkmışız, bir yerlerde takılmışız, kendimizi bi şey sanmışız, okumadan yazmadan akıldane olmuşuz.

Kendi başımızı bağlayamazken gelin başı bağlamaya kalkmışız…

Eskinin kimi iyiliklerini yitirmişiz, yeniyi yaratamamışız.Ciddiyetten, büyük işler kurgulamak tan, günü kaçırmış, çocukların farkına bile varamamışız…

Tırışkadan nutukçu, koftiden sazende, hainane hanende, her yöne kıvırtan , bir dediği bir dediğini tutmayanlardan demokrasi ve barış ummuşuz.Elbet, umup umsuruk olmuşuz…

Dilimizde çok şey varken, elimizde doğru dürüst bir şey olmamış…

Niyete bakarsan, niyet çok, hedefte neler var, neler…Ama dünya niyet etmekle dönmüyor, iş tutmakla dönüyor…

 

Onbeşlikler kıt’asında, kurtuluşta, bütün sınıf şehit olduğunuzda, darbelerde, yer vuranda, terör bombaladığında, iki ateş ara sında  hep siz kaldınız, ziyan zebil oldunuz, hayatı öğrenemeden ölüme yazıldınız. Bağışlayın demeye yüzümüz yok…

 

And içtiniz, haz’rola geçtiniz, eğitimin en millisinde gene de yeşerdiniz, sıtmadan, veremden, bitten kırıldınız, yurtsuz yuvasız, sütsüz kitapsız, ana-babasız, dalsız budaksız  kaldınız gene de devlet baba safında sabır ve minnetle durdunuz.

 

 Alfabe değişse de okuyup yazamadınız. Ama hayata emek etmekten el çekmediniz; ektiniz biçtiniz, hamur yoğurdunuz, demir döğdünüz, giysi diktiniz, yapılar yükselttiniz, maden ocağı na indiniz, sınırda nöbet tuttunuz. Hep siz cahil kaldınız, hep siz kırıldınız, hep siz öldünüz. Kimileri sonradan olma yahut kökten sürme, en çok da siyaseten zadegandı , siz hayatzede …

 

Dersim’lerde, Haçın’larda kurşunla silindiniz, bir kurşun kalem bulup da  ‘medet’  arz-ı hali yazamadınız, makama, hoş yazaydınız neyi arzedecektiniz? Çocukları farkedin, bize oyun, bize süt, bize okul, bize kitap, n’olursunuz barış, mı diyecektiniz? Deseniz duyan olacak mıy dı?

 

Gene de iki ölüm, bir dirim arası oynayıp gülmeye çabaladınız…

 

Sizin bu güzelim neşeniz, sokağa ve siyasete rağmen varolma ve büyüme çabanız değil mi, dü nyayı daha güzel döndüren? Hala dönüyorsa koca dünya, çocuklardan, belki birazcık da umut var olmaktan…

 

 Okuma yazma, biçki dikiş kurslarında, köy enstitülerinde kendinize gelecek, geçim yarattınız , umudetmek ibadetti … Ama bu gelecek hep azıcık oldu.’ Çok’ size yaramazdı, yan etkisi vardı çok’un, çok her zaman az’a gitti. Oysa  çocuklarım, siz kürem küremdiniz ve  hep azla yetindiniz. Yazıklar olsun o ‘az’a, kapıp da çoktan veremedi size…

 

Sonra devran değişti, ne kaa paa o kaa küfte devri geldi, yani cilalı zamanlar devri, hepten hapı yuttunuz. Gidebildiğiniz dershane ve kazanılacak sınavlardan önce, kimin rahmine düştü ğünüzle çizildi kader…

 

Duvarlara, yollara yazdınız, tek yol felanca, diye… Darbelerin eli kulağındaydı.

Sonra mapusa yazıldınız, sizi öne çıkaranlar, üstünüzden ölüm oyunu kuranların kim olduğu nu  bilmediniz?

 Soramadınız da, kırılıyordunuz, o ara yaşınız büyütülüp asılıyordunuz …

 

Ben bilirimcilerden, döneklerden, ille ben, yalnız ben diyenlerden, devlet de benim, kanun da diyenlerden ne çektiniz be çocuklar, ne çektiniz…

 

Çöpe siz çıktınız, hurdaya siz gittiniz, mendili siz sattınız, araba camını siz sildiniz, tamir takı mlarınızla araba altına siz yattınız, sübyancıların altına siz…El kadarken gelin edildiniz, büyüyemeden baba. Kınada, düğünde, deblek vurmada, çalgı çalıp döktüren zenatkar(!)dınız. Tecavüzle ya da yasak sevdalarla çocuk yaşta anne olunca kurşunu yiyendiniz.

 

Uğur’cuk babasıyla işe gidiyordu, terörist sanılıp vuruldu, Ceylan’cık havalara uçtu, koyun otlatırken havan mermisinden…Uğur’la Ceylan mı? Çocuktular çocuk…Oynayacak kadar çocuk, işe çıkıp, ölecek kadar büyük.

 

Töre’nin tetikçisi, suçun ve kötü filmlerin esas çocuğu, mevsimlik işçinin yedeği, hepimizin müsvedde kağıdı, temize çekilemeyen ömürlerini yazdığımız… Ne devrimler ne de kıble çare oldu, hamdolsun Müslümandınız, Atatürk’ün evlatlarıydınız, ama, niye  çaresizdiniz?

 

Mübadelenin, çırak aranıyor’un, mültecinin, fuhuşun, geçimin, gecekondunun, büyük şehir cehenneminin esas oğlanı ve kızı, niye hep sizdiniz çocuklar?…

 

Küçücük omuzlarınız nasıl taşıyabildi bu ağır yükü? Taşıyamadı …Taşıdım diyen bir adım öne çıksın! Bunu da mı oyun sanıp da öne çıkıyorsunuz hepiniz?

 

Depremlerde kırıldınız, göçüklerde babasız kaldınız, terör ateşiyle çifte kavruldunuz, dilendirildiniz, gene de umuttan nasıl oldu da kesilmediniz?

 

Hala ağız dolusu gülebiliyorsunuz, sokak-mahalle oyunlar oynuyorsunuz, uçurtma uçuruyorsunuz, büyüklerden kestiğiniz umudu rüzgara bağlıyorsunuz, ağlayıp gülmeniz bir çıkın için de, ah çocuklar, bizi nasıl utandırıyorsunuz…

 

Biz yetişkinlere rağmen, bizim koftiliğimize rağmen, siz ne güçlü, ne güzelsiniz çocuklar…

Bütün siyasi beceriksizliğimize, bütün hainliğimize, şaşkınlığımıza, ufuksuzluğumuza rağmen ….

Siz bizden iyi direndiniz, bazılarımıza utanmayı bile öğrettiniz…

 

Daha alacak yolumuz çok, çocuklar, bakın çocuk bayramı öncesi yazıyorum, o zaman nasılsa herkes cibicik çalacak, ben erkenciyim.

Direneceğiz, gerçek vatanseverle insanseveri ayırt etmesini öğreneceğiz.

Yapıp yakıştıranla, ortaya getirenle, mış gibi yapanı, maval okuyanı tanıyacağız.

Okuyup yazacağız, oyunlar oynayıp şarkılar söyleyeceğiz.

Yetişkinlerin bazısı gibi küfretmeyeceğiz, güzel ve karnı tok rüyalardan, büyük hayallere uyanacağız.

Cahil kalmakta ayak diremeyeceğiz, terbiyeli olacağız, kendimize ve yanımızdakilere örnek olacağız.

Demeyeceğiz, bizim gibi düşünmeyen ölsün.

Oy güzelim çocuk, asıl seni sevmeyen ölsün.

 

Güvercin düşmanları şöyle dursun, kanatlarımızı hızlı çırpıp, yüksekten uçacağız , kartallar gibi. Bırakın kimi insanımsılar kendi çöplüğünde ve edep yoksunluğunda, akılsızlığında, hainliğinde, hiçliğinde debelensin…

 

Siz bize aldırmayın güzelim çocuklar, çağı yakalamaya bakın, insafınız kurumasın bizim gibi, ufkunuzu geniş tutun, azla yetinmeyin, elinize, dilinize, emeğinize, ömrünüze sahip çıkın. Aklınıza, hayallerinize de. Vatanınızı sevin, hak edenleri  sevin, hesap sormayı unutmayın. Tarihin sahicisini yazın. Başkalarının akıl penceresinden de bakın, kendinizden olanı olmaya  nı  anlamaya çalışın.

Kendi ülkesini ve ülke çocuklarının yanısıra, mazlum ülke çocuklarını da esirgeyenleri farke din, unutmayın, yanında olun, yolunda yürüyün.Kahramanın çakmasını değil, sahicisini fark edin. Ağaçları, suları, hayvanları, oyunları, uçurtmaları, arkadaşlığı, şarkıları da sevip esirgeyin.

 

Bulutların üstüne, yerin yedi kat altına, Kafdağı’nın ardına sürsek de sizi, fotografilerinizde bebek arabalarıyla güvercin ölüleri kanasa da, ömrünüz ülkeniz gül gülistan olsun… Hayatlarınız tahtlı bahtlı, vatanınız bütün, kısmetiniz çok, yakınlarınız vicdanlı, hoşgörülü, öğretmenlerinizle komşularınız sahici, yetişkinleriniz edepli, siyasetçileriniz akıllı fikirli olsun, çocuklar…

 

Olsun da, haberciler sorduğunda, ‘biz hep korkarız zaten’ demeyin bir daha…Ölüm ve göç sizden uzak olsun.

İşiniz korkmak değil, çocuğa yaraşır yaşamak olsun…

 

 

- Advertisment -