Ferhat Küçük
Mamoste Ergun Özbudun
Ergun Hoca, tipik anlamıyla cumhuriyet elitini temsil eden bir aileden geliyordu. 14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra uzun süre CHP rozetiyle dolaştığını anlatırdı bana gülümseyerek. Yanına girince Kürtçe “hewale delal, serçava” (sevgili arkadaşım, baş-göz üstüne) diyerek selamlaşırdık, ben Mamoste “çawani başı” (nasılsın) diye sorardım, o da “ez başım tu çawani” (ben iyiyim sen nasılsın?) diye cevaplardı. En son ziyaretimde “Hocam Ankara’ya neden geldiniz?” diye sormuştum. “İstanbul Şehir Üniversitesi Marmara Üniversitesine devredildikten sonra bir sürü yere başvurdum ama beni almadılar. Demek ki liyakatli görmediler herhalde, artık bir şeyler yazmak gelmiyor içimden, sadece fıkra yazıyorum bu aralar” dedi sigarasından son bir yudumu alarak ve külün yere düşmemesi için itinalı davranarak beni yolcu etti.
Lüfer Boğaz’a indi mi?
Boğaziçi Medeniyetinde eskiler, Teşrîn (Ekim-Kasım) eteklerini salıverdiğinden beri kulağımız kirişte derlerdi... Teşrîn’de Halûk hocanın yaveri olarak görevim Üsküdar’da, Anadolu Hisarı’nda, Kuzguncuk’ta ve Çengelköyü’nde balıkçı kahvelerine dadanıp kıdemli balıkçı tekneleri ile konuşup kritik bir istihbari faaliyet yürütmekti. Büyük bir iştiyakla cevabını aramaya koyulduğum sorular şunlardı: Lüfer Boğaz’a indi mi ve en son nerde görüldü? Lüferin tav yapacağı ve yağlanacağı yönündeki istihbarat, bütün dikkatleri Sarayburnu açıklarına vermemizi salık verdi. Çengelköylü kıdemli balıkçı ağası, Boğaziçi’nde her yıl 29 Ekim’de lüfer bayramı da olur diyordu ve biz her yıl 29 Ekim’de açılırız Boğazın derinliklerine. Geçen yıl hariç çünkü pek lüfer bulamadık.
Halûk hoca ile son 24 saat
Halûk Hoca (Haluk Dursun), çok sevdiği(miz) Van'ın Erciş Kazasında 2019'un 19 Ağustos saat 16: 20 sularında Hakkın rahmetine kavuştu. Danışmanı olarak aynı araçta kendisine eşlik eden ben ve Töre de Hoca ile birlikte komaya girdik. Hülasa, biz koma halinde iken Hoca’yı yıkadılar, pakladılar ve demir bir tabuta koyup Payitahta yolladılar. Çok sevdiği dedesinin yanına, koca bir meşenin gölgesine, Yukarı Hereke toprağının ağuşuna sanki yeni bir tohum eker gibi nazikçe, dualarla ve Rahman Süresi ile bıraktılar. Komadan çıktığım gün Töre de Hakk’ın rahmetine kavuştu. Sizlerle manevi babam Ahmet Halûk Hoca ile hayatımdaki son 24 saati paylaşmak istedim…
Demokrasi ölüyor mu doktor?
İsrail’de Netanyahu hükümetinin yargı düzenlemesine karşıtı protesto hareketi, yaklaşık 8 aydır devam ediyor. Bu protestoların temelinde 1995 ile 2006 yılları arası Yüksek Mahkemede görev yapmış Başyargıç Aharon Barak’ın öğretileri bulunuyor. Barak’ın hukuk felsefesinin temeli “Nerede yaşayan insan varsa, yasa da oradadır.” Bu fikirlerle İsrail 90’larda bir anayasal devrim geçirdi. İsrail yargısının gücü, Yüksek Mahkeme’nin normatif insan haklarını ihlal ettiğini söyleyerek Knesset yasasını iptal etmesini içerecek şekilde genişledi. Bu da 1977’den beri İsrail’i yöneten sağ ağırlıklı hükûmetlerin özellikle Filistinlilere yönelik aldığı kararlar ekseninde Yüksek Mahkeme ile karşı karşıya gelmesine neden oldu. Netanyahu, Knesset’ten geçirdiği reform paketiyle “vesayet organı” dediği Yüksek Mahkeme’nin bu yargısal gücünü kırmayı amaçlıyor. Sokağa çıkan İsraillilere göre ise Netanyahu’nun hedefindeki demokrasinin son kalesi. Yani İsrail ve Türkiye birbirine çok benziyor.