Gülayşe Koçak
Barış arayışında çatışmayı fırsata çevirmek
Kazan / kazan sadece etik değil, aynı zamanda başarılı ve işe yarayan bir stratejidir. Herkes kazanıyorsa, herkes sonucu benimser ve kararlara sadık kalır. 30 yıl kadar önce, İstanbul’un trafiği her zaman keşmekeş, tam kördüğümdü. Herkes diğerlerinin önüne geçmek için davranırdı ve trafik, kolay kolay çözülemeyecek bir çıkmaza girerdi. Fakat İstanbullular, sanırım bu yaklaşımın herkesin zararına olduğunu fark ettiler; artık çoğu şoför, kazan / kazan formülü olarak fermuarlama yöntemine riayet ediyor: İki şerit tek şeride düşüyorsa, sırayla bir o şeritten, bir bu şeritten ilerliyorlar. Trafikte herkesin hedefine bir an önce ulaşma arzusuna bu tarz bir yaratıcı karşılık, daha barışçıl bir trafiğin yanısıra, daha barışçıl bir zihniyet imkanı da ortaya koyar.
Arafta düeti tamamlamak
Edirne’deki tarihî Mihran Hanım Konağı’nda düzenlenen törende iki yazar koltuğu konmuştu. Birinde Yiğit oturuyordu; diğer koltuk, Selahattin beyinki, boştu… şimdilik. Arafta Düet’in sonunda, kitabın iki yazarı, Yiğit ve Selahattin bey, uzun uzun “politik kurtlarını dökerek” düette senkronize oluyorlar. Fakat bence bu düetin hâlâ bir eksik yanı var: Yazarların biri kitabı kendi derisinin içinde yazmış, diğeri giysileri içinde.
Neden iki senedir Kürtçe öğreniyorum?
Yazar, çevirmen Gülayşe Koçak yazdı: “2 küsur yıldır Kürtçe öğrenmekteyim. Kürtçe kursuna kaydoldum diye neler yaşadım, kimlerden ne azarlar işittim, kimlere ne hesaplar verdim! Beni dostluktan silenler bile oldu. “Kızım sen manyak mısın? Nereden çıktı; neden Kürtçe?” Neden mi? Neden mi? Nedeni şu: Türkler olarak çoğumuz iyi kötü İngilizce anlarken, kendi ülkemizin ikinci en çok konuşulan Kürtçe dilinden hiçbir şey anlamamamız, biraz tuhaf ve ayıp değil mi? Ben bu tuhaflığa hayatımın geç yıllarında ayıldım, ama olsun, şu dünyadan göçmeden önce ne öğrenirsem kâr.”