İdil Önemli
Sebepsiz kötülükler muamması
Nasıl ki kimileri iyiliğin arayışına giriyorsa, karşılıksız iyilikler peşindeyse, kimisi de karşılıksız kötülüğün peşinde, saf kötülüğün arayışında. Dünyamızı, bir simyacı titizliği ile malumun kanını hazza dönüştürmek için sapkın deneylerini gerçekleştirdikleri bir laboratuvar olarak kullanıyorlar. Kayıtsız şartsız bir adanmışlıkla canla başla kötülüğe hizmet ediyorlar. Kapkaranlık dünyalarına zıt olan her şeyle, her iyilikle, güzellikle, şefkatle savaşıyorlar.
Ölümsüzlüğe dair tuhaf arayışlar
Maddeci ve pozitivist bir dünyada, mumyaların sargılarını açmak; bir masanın etrafında el ele tutuşarak oturup ölmüş birinin ruhunun gelip masaya üç kere vurmasını beklemek gibi tuhaf arayışların peşinde savruluyordu insanlar. Ve ölümün ardında başka bir alem olup olmadığına dair iflah olmaz bir merakla yanıp tutuşarak çaresizce gerçeği arıyorlardı.
‘Beni o subaylardan birinin karısı yapacaklardı’
FETÖ Terör Örgütü'nün 15 Temmuz 2016 gecesi gerçekleştirdiği darbe kalkışmasını haber aldığında, eşiyle birlikte hemen sokağa çıkma kararı alıp hazırlanmaya başlamışlar. Cemile bu darbe olayıyla birlikte, gençliğinde onlardan yediği darbe gelmiş hatırına: ''Allah'ım, ucuz kurtulmuşum, az daha beni o subaylardan birinin karısı yapacaklardı.''
Tek yön, sadece gidiş
Velhasıl, bir kez daha duyunca anladım ki, ''bizden adam olmaz, biz şöyleyiz biz böyleyiz'' ezberi daha bir kulağımı tırmalamaya başlamış. Bu cümlenin içindeki gizli Avrupa hayranlığı ve kendi ülkesinden utanma duygusundan bıktım. Bu yarı mazoşist yarı boş söylemden hoşlananlara ise uçak bileti hediye edesim geliyor. Tek yön, sadece gidiş.
Önce sen şu odanın ışığını kapat
Ben de o gece eve geldim, ve akşam yemeğinden sonra odama çekilip ışıkları kapattım. Ve kendi içimdeki tefekkür ışığını yaktım. Gözlerim karanlığa alıştıkça zihnimin aydınlandığını hissettim. Sessizlik ve şehrin pençelerinden kurtarabildiğim bir yudum ay ışığıyla ruhumu dinlendirdim.
Arz kustuğunda
Yaratılışından bu yana Dünya'nın defalarca midesi bulanmış ve defalarca kusmuş. Şu günlerde de dünyada olanlara baktığımda görüyorum ki, insanlık ilk yaradılışından beri hep aynı sınava çekilmiş. Kimi zaman kazanmış sınavı kimi zaman çuvallamış. Çuvalladığında hep aynı akıbet. Hep aynı menhus akıbet.
Uyanık kalplerin kültürel iktidarı*
Hayatın birçok alanında olduğu gibi, irfanını kaybetmemiş, idrak sahibi sıradan halk, bilerek ya da bilmeyerek, ''belirsizlikle'' kirlenmemiş zihinleriyle bu postmodern sanata meydan okuyor. Kalbi uyanık olanlar – galerideki temizlik görevlisi gibiler- kendilerini uyanık sanıp kalbi derin bir uykuda olanların sanatını hak ettiği yere, çöpe göndermesini biliyor.
Ebussuud’un odası*
Dünyanın hem besleyen hem de kısırlaştıran bir yanı var. Bu ağacın meyvesi, fazla yendiğinde insanı zehirliyor. Üretme sıkıntısına neden oluyor. Hep aynı suyla dönen bir havuz gibi. O su bir süre sonra canlılığını berraklığını yitiriyor. Kokuşuyor.
[*]Avrupa’nın ikili yaşamı: Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’ın tuhaf hikayesi
Avrupa, 18. yy sonlarında bir kişilik bölünmesi yaşadı. Bu durum sanayi devriminin ardından, kendilerini alıkoyamadıkları emperyalist ve sömürgeci kötülüğün ruhlarında açtığı bir yarıktan kaynaklanıyordu kanımca.
Is a Chinaman still nothing but a Chinaman?
Neither that secularist woman was right in accusing me of being “all Arabs, nothing but a bunch of thieves,” nor the nationalist-conservative cab driver in his cocky know-all self-assurance that “at the end of the day a Chinaman is still nothing but a Chinaman.”
Bir Çinli gene de bir Çinli midir?
Bildiğim hakikat şuydu. Ne o seküler kadının bana “Hepiniz Arapsınız, hepiniz hırsızsınız” ithamı doğruydu, ne de milliyetçi muhafazakâr taksi şoförünün “Gene de Çinli Çinlidir” çok bilmişliği.
Kendimizi paranteze alabilmek
Akşamüstü, şehrin işlek caddelerinden birindeydim. Kalabalık, korkunç bir uğultuyla akıyordu kaldırımlardan. Ağır aksak ilerleyen trafiğin ruhlarda açtığı bezginlik insanların yüzlerinden okunuyordu...