Münir Aktolga
27 Mayıs’tan 15 Temmuz’a: Darbeler biliniyor muydu?
15 Temmuz’da “darbenin olacağı biliniyormuş da önlenmemiş.” Bu nasıl bir Erdoğan düşmanlığıdır Allah aşkına! Adam kendisinin ve ailesinin hayatını zor kurtarmış; yüzlerce insan ölmüş, yaralanmış; ülkenin parlamentosu bombalanmış... İllâ Erdoğan’ın da Menderes gibi asılması mı gerekiyordu, darbenin kontrolsüz olması için? İş buraya varıyor.
Dolar ve euro’nun düşmesi isteniyor mu?
Diyelim ki siz küresel bir sermaye grubunu temsil ediyor ve milyarları yönetiyorsunuz. Sadece döviz yükseliyor, Türk Lirasının ve dolayısıyla Türkiye’de üretilen malların döviz türünden değeri düşüyor diye, elinizdeki parayı hemen gözü kapalı Türkiye’ye yönlendirir misiniz? Ya da, bu kadar stratejik bir karar alabilmek için başka ne ararsınız?
Nereye gelindi, nerede duruyoruz?
Osmanlıyı küllerinden yeniden diriltmeye ve İslâmın koruyucusu haline gelmeye çalışırken, Osmanlının ruhu onları tarihin derinliklerindeki bataklığın içine çekiyor.
Evet, Mursi’ye ben de Allah’tan rahmet diliyorum
Mursi Erdoğan’dan çok şey öğrenebilirdi diyorlar, doğrudur, ama bu da gene yetmezdi. Çünkü Erdoğan’ın da bir Gannuşi'den, bir Ocaktan'dan öğreneceği çok şey var.
İstanbul-Anadolu savaşlarında son perde: AK Parti koalisyonu dağılıyor
Özilhan’ın konuşmasının, TÜSİAD adına “demokrasi, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, insan hakları, akademik özgürlükler, liyakat ve ifade özgürlüğü” çağrısı yapan bölümü salondakilerden büyük alkış almış. Önceleri demokrasi mücadelesinde AK Parti koalisyonunun içinde yer alan İstanbul’un büyük burjuvalarının, daha sonra “yerli-milli” içe kapanmacılığa karşı duruşu, onları ilerici bir konuma getiriyor.
“Hâtıralar”dan bir 12 Mart yazısı
Hepsi sahte bu kahramanlıkların. Bence Demirel’in günahı korkması, korktuğu için şapkasını alıp gitmesi değil. Onun günahı, daha sonra -- cumhurbaşkanı olduktan sonra -- kendi cellâtlarının kucağına oturarak neredeyse onların sözcüsü haline gelmesi. Ne kadar ilginç değil mi; bu olduğunda, yani Demirel devletleştirildiğin de, birden “solcu”ların hedefi olmaktan çıkıverdi; nedense ondan sonra “Morisson Süleyman” sloganını hiç duymadık.
Dâvâ ve kendini feda etmek
İnsan, ancak duygusal kimliğinin bilişsel mekanizmaları kontrol altına aldığı durumlarda, tıpkı bir arı gibi kendini otomatik olarak feda etme yoluna girebilir. Ama tabii bunun için önce, duygusal kimlik oluşturma sürecinin ürünü olan ideolojinin (inancın), onu bireysel varlığının ne kadar önemsiz olduğu konusunda ikna etmesi gerekir.
Türkiye’nin dış politikası yanlış mıydı?
Unutmayalım, Suriye’de önceleri Amerika’ya ve Koalisyon güçlerine güvenerek işin içine dalmak nasıl hatâ idiyse, bugün tam tersine, sanki intikam alırcasına Venezuela’nın Esed’ine destek çıkmak da hatâdır. Allah bütün bu gelişmelerden hiçbir ders çıkarmadan, kör bir milliyetçiliğin peşine takılıp bu sefer de sanki Suriye çıkmazından kurtulmak için manevra yapar gibi bir Venezuela çıkmazına saplanmak üzere olanlara akıl fikir versin!
Fazıl Say’ın açıklamasını destekliyorum (*)
Ben bir kültürden, birbirinin varlığını tanıyarak sahip olunacak sinerjiden, sentezden bahsediyorum. Tek çıkar yol, “tarihsel uzlaşma” anlayışına sarılarak ilerlemektir.
Devrim nedir? Dünden bugüne devrim anlayışı (6)
O halde tamam, siz gene bilgi üretmeye devam edin, ama bu arada küreselleşme karşısında işinden gücünden olan insanları da unutmayın. Geçiş sürecinin öyle tereyağından kıl çeker gibi kolayca gelişeceği yanılgısına düşmeyin. Bilgi toplumuna giden süreçte bu insanları da kucaklayacak yeni tipten toplumsal politikalar geliştirilmesi gerektiğini anlamaya çalışın.
Devrim nedir? Dünden bugüne devrim anlayışı (5)
Küreselleşme sürecine sahip çıkan, ama dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun sermaye karşısında çalışanların haklarını savunan, küresel boyutta mücadeleleri örgütleyebilen, serbest rekabetin doğayı tahrip edişine karşı da küresel olarak mücadele eden, gene küresel düzeyde silâhlanmaya karşı çıkan ve barışı savunmayı temel politika haline getiren bir soldan bahsediyoruz.
Devrim nedir? Dünden bugüne devrim anlayışı (4)
Ortada, güneşin altında kar gibi eriyen bir işçi sınıfı var, ama siz onu hâlâ geleceği temsil edihyor gibi değerlendiriyor ve izlediğiniz bütün siyaseti de bu sınıfı iktidara getirme projesi üzerine oturtuyorsunuz. Olmaz, olmadığını hayat da gösteriyor. Bunun için de klasik, eski sol siyaset artık ulusalcı cephenin içinde, küreselleşmeye ve bilgi toplumuna geçişe ayak direyen milliyetçi bir akım olarak yerini alıyor.
Devrim nedir? Dünden bugüne devrim anlayışı (3)
Son tahlilde mesele, ilk adımda “politik bir devrim” yapıp iktidarı almak değil miydi? Savaş zaten hakim sınıfı iktidarsız hale getirmişti; daha fazla beklemek onun tekrar güçlenmesinden başka bir anlama gelemezdi. Bu nedenle, eğer hazırlıklarını yapmışsan, eğer elinde sağlam bir “savaş örgütün” varsa, vurup iktidarı alacaktın; olay bu kadar basitti.
Devrim nedir? Dünden bugüne devrim anlayışı (2)
Bilincimizin dışındaki bir “objektif-mutlak gerçekliği” ya da “kendiliğinden şey” anlayışını temel aldığı için bu dünya görüşüne materyalizm deniyor; ama belirli bir sınıfın (ya da sınıflı toplum insanının) koordinat sisteminin merkezine kendisini oturtarak dünyayı algılayış biçimi olduğu için, aynı zamanda sübjektif idealisttir de. Olanı değil “olması gereken” şeyi görmeye, istemeye, bunun için çaba sarfetmeye dayanır.
Devrim nedir? Dünden bugüne devrim anlayışı (1)
Peki nasıl olacaktı bu iş, yani nasıl “profesyonel devrimci” haline gelecektik? Hepimiz öğrenciydik. İllegal örgütlenmeye hazırlık yapabilmek için önce kendi kendimizi finanse eder hale gelmemiz lazımdı. Bunun ise (gerillacılık, banka soygunculuğu henüz gündemde yokken) tek bir yolu vardı: içinde bulunduğumuz üniversiteleri (en kibar ifadeyle) kullanmak! Devrimci gençlik hareketinin içten içe çürümesi, lumpenleşmesi, şiddete açık hale gelmesi böyle başladı.