Oral Çalışlar
Özgür Özel’in enerjisi… Bahçeli’nin köstekli saati
Özgür Özel’in “Avrupa’da kime saati sorsam, Kavala ne olacak diyorlar?” şeklindeki sözlerine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin cevabı yeni iklime oldukça uygun: ”Özgür Özel neden saati onlara soruyor ki, bana sorsun, köstekli saatime bakar saati söylerim.”
Deniz Gezmiş’le son konuştuklarım
6 Mayıs 1972 gece yarısı cezaevinin etrafı askeri cemselerle çevrildi. Hepsinin farları cezaevine yönelikti. Adeta gün ağarmış gibiydi. Askerler, Denizlerin kaldıkları hücrelere yıldırım hızıyla girmişti. Ayaklarına prangalar vurmuşlar. Kollarını arkadan kelepçelemişler. Kıpırdayamaz hale getirmişler. Hüseyin ayakkabısını giymeye fırsat bulamamış. Biz ise koğuşlarımızda çaresizdik. Büyük bir sessizlik içinde birbirimize bakıyorduk. Koğuşun minik pencerelerine tırmananların sesleri çıkmıyordu. Ara koridordan zincir şakırtıları geliyordu. Deniz’in sesini duyduk, “Eyvallah arkadaşlar!” diyordu.
Olumlu bir adım
31 Mart’ta toplumun mesajını nasıl okumak gerekiyor? CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Helalleşme”yi daha da genişletmeyi hedeflediğini belirtti. Seçimlerin ardından izlediği tutumla, toplumun desteğini alıyor. Kamuoyu yoklamaları muhalefet liderinin çizgisini olumlu karşılıyor. ErdoğanÖzel görüşmesinin temel içeriğini, adalet/hukukun üstünlüğü ve Anayasa Mahkemesi gibi konular oluşturuyor.
1 Mayıs’ı özgürlük ve birlik bayramına çevirelim
1 Mayıs 1977 katliamı, bizim kuşağın hafızasında yer etmiştir. 34 insanımızı yitirdiğimiz o acı olayların failleri hiçbir zaman yargı önüne çıkarılamadı. O mitingi düzenleyen ve katılanların önemli bir çoğunluğu, olayın, uluslararası çapta bir devlet komplosu olduğunu düşünüyor. Veya öyle düşünmeyi tercih ediyor diyelim. Sol hareketlerin 1 Mayıs 1977 katliamındaki sorumluluğu maalesef yeterince sorgulanamadı. En azından sol kendi içinde bu konuyu enine boyuna cesur bir değerlendirmeden geçirmedi. Bu yük, omuzlarımızda.
Amedspor’a sevinirken Tarsus İdman Yurdu’na üzülmek
Amedspor, ırkçılığa karşı kardeşliği işleyen bir takım olarak dikkat çekiyor. Geçen hafta Diyarbakır’da oynanan Amedspor- Iğdırspor maçında 35 bin kişinin İstiklal Marşı’nı ayakta dinlemesi ve ardından alkışlaması, tüm ülkede konuşuldu. Spor bir gerilim aracı olarak da kullanılabilir, barış ve kardeşlik için de… Türkiye’nin Kürt meselesi diye bir meselesi bulunuyor. Amedspor başta olmak üzere bölgedeki spor faaliyetleri, bölgeden yetişen yetenekli sporcular; Türkiye’nin birleştirici gücü olarak etkili oluyorlar. Amedspor’u kutluyor, bir üst ligde de başarılar diliyorum.
Tarsuslu Ermeni kadın…
Hamburg’da karşıma çıkan Tarsuslu Ermeni hemşerimle konuşurken, annesinin de Hamburg’da kendisiyle birlikte yaşadığını anlattı. Tesadüf ya benim annem de Hamburg’daydı. İki Tarsuslu anneyi buluşturalım dedik. Ben anneme söyledim. Annem “Tamam olur tabii” dedi. Kadını merak etmişti. Ermeni anne ise böyle bir buluşma yapmak istemiyordu. Görüşmeyi kabul etmedi. Kimbilir neler yaşamış ne acılara tanıklık etmişti?
Diyarbakır’da 35 bin kişi İstiklal Marşı’nı ayakta dinledi; Diyarbakır normalleşme istiyor
Pazar günü 35 bin kişilik stat, eş başkanlar orada, yaklaşık 8 milletvekili var, 6’sı DEM Parti’li. İstiklal Marşı okundu, herkes ayakta, sonrasında alkışlandı. Ha şimdi İstiklal Marşı’nda ayağa kalkan adam neden belediyede kapalı kapılar ardında hakaret etsin ki? Ki eğer öyle bir şey varsa da toplum buna da tepki gösterir, ‘kardeşim biz sizi bunun için seçmedik, siz işinizle uğraşın’ der.
Seçmen CHP’yi merkeze çekti
Seçmenin bir ay geçmeden fikrini değiştirdiği yönünde yorumlar yapılıyor. Hatta bugün bir seçim olsa oyların iktidar partisine geri döneceği iddialı bir tez olarak öne...
Merkez ve yerel: İşbirliği mi rekabet mi?
Türkiye’de bazen yerel siyaset, “küçük siyaset” veya “mikro siyaset” olarak düşünülür. Hatta “marjinal bir siyaset alanı” gibi görülür. Oysa ki yerel siyaset ile merkezi siyaset arasında bir büyüklük-küçüklük farkından söz etmek, bir önem hiyerarşisi kurmak, bu çağda çok gerçekçi değil. Uluslararası alandaki yeni demokratik bakış açısına göre, yerel siyaset, ulusal siyasetle tamamen eşit düzeyde. Ülkeler arası ilişkilerin, yerel yönetimler üzerinden gelişmesinin, merkezi yönetimlerin kurduğu ilişkilerden daha olumlu sonuçlar üretmesi de mümkün.
Putin’in rubleleri Avrupa milliyetçilerine tatlı geliyor
Ott’un ilişkileri, subaylardan siyasetçilere kadar, Avusturya devletinin birçok kılcal damarına uzanıyor. Almanya ve Avusturya’daki sağcı milliyetçiler, Putin’le olan para ilişkilerinden ötürü suçlanıyor. 2 yıl önce de birçok veri, Avrupa sağının Putin’den beslendiğini ortaya koyuyordu. Ancak son haftalarda ilişkinin parasal boyutu çok daha çıplak şekilde ortaya döküldü.
31 Mart seçim sonuçları bir tesadüf mü?
12 Eylül darbesinden yararlanarak Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan’ı saf dışı bırakmayı amaçlayan Turgut Özal’a seçmen yol vermedi. Askeri cuntalara direnen Meclis ve seçmen, sivil siyasetçilerin yasakçılığa başvurduğu hallerde yine aynı tavrı aldı. Bu kez cezası kesilen ise sivil siyasetçi Turgut Özal idi.
31 Mart’ın sayılarla sonuçları: Yerel seçimler ne söylüyor?
Değişen dünyada Türkiye kazanımlarını korumakta, dünyaya ayak uydurmakta zorlanıyor. 2024 Türkiyesi çok farklı bir Türkiye. Artık yeni şeyler söylemenin zamanı geldi. İktidar da muhalefet de bunun farkında. Tabii CHP de eski CHP değil. AK Parti yönetimi seçim kampanyasında Anadolu şehirlerinde “İstanbul’daki yakınlarınıza söyleyin, AK Parti’ye oy versinler” çağrısında bulundu. Anadolu-İstanbul ilişkisi bağlamında bu gerçekten ilginç bir örnek olarak önümüzde. Geleneksel olarak partiler “İstanbul’dan Anadolu’yu etkileme” yolunu izlerler.
Fenerbahçe’nin isyanı
Mafyalar, tetikçiler, futboldaki ranta talip olanlar, sahneyi kaplıyor. Futbol özerk olmalı. Kendi düzenini kendisi kurmalı. Futbol dışı güçlerin bu işe karışmasını önleyecek kurallar konmalı. Bu sorun yalnızca Fenerlilerin sorunu değil. Bugün bana yarın sana. Özellikle son dönemde siyasetin hemen her noktada futbolun içine el atması yanlıştı, tehlikeliydi. Buna dikkat çekecek, uyaracak bir çıkışa gerek vardı. Fenerbahçe ülkenin bir bakıma en büyük sivil topluluğu olarak çıkışını yaptı. Bu, Türk futbolunun geleceğinin meselesi.
Geniş cephe stratejisi
14 Mayıs 2023 seçimlerinde beklenen olmadı, Millet İttifakı, hedefine ulaşamadı. Seçimlerin ardından Millet İttifakı dağıldı. AK Parti, 10 ay sonra yapılacak olan yerel seçimler konusunda da artık daha rahattı. Fakat daha 2023 yazından itibaren toplumdaki hava değişmeye başladı. Çünkü seçimlerden hemen sonra dövizde sert bir yükseliş ve sert bir enflasyon gerçekleşti. Ekonomik zorluklar içindeki halk, özellikle de emekli günden güne homurdanıyordu. Bu şikayetler toplumun değişik kesimlerinde giderek yoğunlaştı ve 2024’te de artarak devam etti. Bu kez cepheyi partiler değil seçmen oluşturdu. 31 Mart yeni bir döneme kapıları açtı.
Erdem Gül ile geçen 5 yıl
Erdem, yanına kolay ulaşılan, Adalıların istedikleri zaman kapısını çalabildikleri, istedikleri gibi konuşabildikleri, şikayetlerini istedikleri tonda dile getirebildikleri bir başkandı. Onun saatlerce basit konularla yurttaşlarca nasıl esir alındığına tanığım. Sabırla dinlerdi. Adalılar onu istedikleri gibi rahatça eleştirdi. Haklı oldukları konular da vardı, haksız oldukları da… Adalılar Erdem’i sevdi. Onu kıymetli bir “hemşehri” olarak benimsediler.
ANALİZ | Oral Çalışlar: “31 Mart seçimi tamamlanmamış 14 Mayıs seçimidir”
Oral Çalışlar, 31 Mart seçim sonuçlarını Serbestiyet için analiz etti: "Bu seçim, tamamlanmamış 14 Mayıs seçimidir", "Artık toplum mühendisliği iflas etti. Kemalistlerin de muhafazakarların da toplum mühendisliği başarısız oldu."
Umudun varsa hayat vardır
31 Mart 2024 yerel seçimlerinin açık ara kazanılması, pek beklenmiyordu. Seçmenler tabanda ittifakı gerçekleştirirken, kutuplaştırma hesaplarını da bozuyorlardı. Toplumdaki birleşme eğilimi bizim sandığımızdan çok daha güçlüymüş. Millet İttifakı’nın siyasi partnerleri olan partilerin hepsi, 14 Mayıs seçiminin ardından, Millet İttifakı’nı terk etmesine rağmen seçmen zemini terk etmediğini gösterdi.
Kürtlerin kararı
Kürtlerin tercihlerini belirleyen çok değişik etkenler olduğu ortada. Kürtlerin tarihi, kendi kimliklerini, dillerini, kültürlerini korumak ve yaşatmak için katlandıkları fedakarlıkların örnekleriyle doludur. Kürt seçmeni, kendi iradesini kullanmak, kendi geleceğine karar vermek ve ülkesinde özgürce yaşamak istemektedir. Asıl ilginç olanı artık herkesin kendi durduğu yere göre Kürtlere akıl vermeye çalışmasıdır. Kimisi tehdit ediyor, kimisi hakaret ediyor hatta bencillikle suçluyor. Burada sorun birilerinin onlara ayar vermeye kalkmasıdır.
Propagandanın freni patladı
Propaganda için değişik renkli yöntemler bulunması, yaratıcı zekayı geliştirecek kampanyaların renkli, eğlenceli ve gerginlikten uzak geçmesi, demokrasinin de seviyesini göstermez mi? Seçmen, partilerin büyük masraflara yol açan seçim kampanyalarına da tepkili. Bu kadar parayı nereden buldular diye herkes birbirine soruyor. Evet ekonomi seçmenin tercihlerini etkiliyor. Ancak siyaset ekonomiden ibaret değil. Bir ailenin en önemli sorunu, çalışma yaşına gelmiş aile bireylerine iş bulmak. Yereldeki güç sahiplerinin, imkanları yalnızca kendi taraftarları için kullanmaları ciddi bir sorun. İşsizlik koca bir mesele.
Karar dosyada duruyor: Kesin katildir, beraat ettiriyoruz
Tanıklar onu teşhis etmiş, kendisi de cinayeti işlediğini kabullenmişti. Öldürülen Savcı Doğan Öz’ün eşi Sezen Öz, hukukçuydu. Genel Kurul’dan çıkacak karar, acısını dindirmese bile, adalet umudunu korumasına yarayacaktı. Ask. Yarg. Genel Kurulu, 15 üye ile toplandı. 8 üye kararın bozulması, 7 üye ise onaylanması yönünde oy kullanmıştı. Halbuki, kısa süre önce Askeri Yargıtay, mahkemenin sanık hakkındaki idam cezasını onayladı, karar kesinleşti. Tam bu anda bir el davaya uzandı.
İlhan Selçuk yıllarında Cumhuriyet
Cumhuriyet Gazetesi’nde 16 yıl aralıksız çalıştım.Bir iki küçük müdahale dışında bir engelle karşılaşmadım. Kürt meselesini bugün savunduğum gibi savunuyordum. Abdullah Öcalan ve Kemal Burkay’la yaptığım röportajlar 15’er gün boyunca gazetede yer aldı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında izlenen bazı siyasetlere eleştirilerimi her koşulda ifade ettim. Okurların bazıları bu yazıları eleştirdi, bir grup daha da ileri giderek yazmamızı istemedi. İlhan Selçuk bu dönemde gazetenin tek hakimiydi. Gazete yönetimi, solun farklı renklerinin, değişik çizgilerin varlığını basın ve ifade özgürlüğünün bir parçası olarak gördü.
“Bu seçmenden bir şey olmaz” diyenlere…
CHP, 2019 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya gibi ülkenin temel yapısını oluşturan önemli büyük şehirleri kazandı. Aslında muhalefet yerelde iktidarın ana halatlarını bir ucundan yakaladı. Aynı sonucu elde edebilir mi? Muhalifler açısından koşullar oldukça zorlu.
İstanbul seçmeninin tercihi…
İstanbul dahil kritik yerlerde, DEM, aday göstererek, CHP’li adayların kazanma şansını zora sokuyor. Eski büyük ortak İYİ Parti ise bu yerel seçimlerde tam anlamıyla muhalefeti dağıtmaya gayret ediyor. Hatta iktidar adaylarının kazanması için çalışıyorlar. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, Meral Akşener’in top atışları altında…
Cuntacılara yenilgi dersi: 12 Mart 1971
Meclis’te, “Askeri mahkemelerin tutukladığı kişiler kadın olsun erkek olsun asker kişi sayılır” şeklinde bir kanun kabul edildi. Biz resmen “asker kişi” olduk. 12 Mart cuntası ülkemize ağır bedeller ödetti. Ancak toplum direndi. Geniş bir darbe karşıtı cephe oluştu. Gün geldi Meclis, cuntayı dinlemedi. Darbecilerin Cumhurbaşkanı adayı general Faruk Gürler TBMM tarafından veto edildi. Türkiye 1973 seçimleriyle darbecileri alt etti.
Fildişi Sahili! Kabileler savaşmaktan yoruldu
Büyükelçi Deniz Erdoğan Barım, “Burada dini ritüeller o kadar fazla dikkat çekmiyor, dini oldukça esnek yaşadıkları söyleniyor” şeklinde yaptığım analizi şöyle açıkladı: “Burada din ve mezhep çok görünür değildir. Bu alanlardan bir toplumsal zıtlık çıkarmak da pek mümkün görünmüyor. Ama kabileler etkilidir. Büyük kabileler siyasette de rol oynuyor. Örneğin Cumhurbaşkanı, en güçlü kabilelerden birinin mensubu. Burada da kabilecilik öne çıkıyor. Tabii onca yoksulluğa rağmen fazla bir gerginlik olmaması, barışçı bir ortamın varlığı dikkat çekici.”
Fildişi Sahili Cumhurbaşkanı Müslüman eşi Hıristiyan
Fildişi Sahili’nde gündelik hayat içinde siyasi çekişme ve kutuplaşmanın etkilerine rastlamıyoruz. Sakin bir siyasi atmosfer olduğunu anlıyoruz. Nüfusun yaklaşık yarısına yakını Müslüman, neredeyse bir o kadar da Hıristiyan yaşıyor. Hıristiyan-Müslüman evlenmelerine de sıkça rastlandığı söyleniyor. Alassane Quattara, 2017’den bu yana devlet başkanı. Uzun bir siyasi mücadelenin sonunda kademe kademe yükselerek iktidara gelmiş. Amerika’da teknoloji doktorası yapmış. Burkina Faso’yu yöneten Müslüman bir aileden geliyor.
Fildişi Sahili nere… İstanbul nere…
Fildişi Sahili’nin demokratikleşme tarihi bizim yakın siyasi tarihimizdeki askeri müdahaleler ve yeni anayasalar açısından ilginç paralelliklere sahip. Fildişi Sahili 1960 yılında bağımsız cumhuriyet halini almış. Anayasal düzen kurulmuş. 1999 yılında bir askeri darbeyle 1960 Anayasası askıya alınmış. 2000 yılında yeni bir anayasa kabul edilmiş. 2016 yılında hazırlanan yeni bir anayasa, sonunda 2020 yılında yürürlüğe girmiş ve ülkede yarı başkanlık sistemine geçilmiş. Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından beş yıllığına seçiliyor. En fazla iki dönem görev yapabiliyor.
Adalar’da seçim…
Bildiğimiz kamplaşma ve kutuplaşma Adalar’da da var. İkili kutuplaşma seçim kazanmaya yetmiyor. Bu nedenle ittifaklar siyaseti hâlâ ağırlığını hissettiriyor. Listeler seçim kurullarına verilmiş olmakla birlikte, değişik geriye dönüş yolları bulunuyor. Örneğin bir aday, başka bir partinin adayı lehine çekildiğini ilan edebiliyor. Bu tür bir hareketliliğe önümüzdeki günlerde daha çok tanık olabiliriz.
Tarsus da artık il olmalı…
Yeni il yapılabilecek ilçeler listesini görünce bir Tarsus yazısı yazmaya karar verdim. Tarsus, Anadolu’nun en kadim, tarihi açıdan en etkileyici şehirlerinden. Çeşitli milliyetlerin bir arada yaşadığı bir yerleşim yeri. Mahallenin birisi Afgan mahallesidir, diğeri Giritli mahallesi. Kürt Musa köyü de vardır, Arapların yoğun olarak yaşadığı Musalla (Yeşil) mahallesi de.
Putin meraklıları… Navalni’ye yapılanları görüyor musunuz?
Ben bu rejimleri “Doğu despotizmi” diye tanımlamaktan yanayım. Vietnam, Kamboçya, Laos gibi geçmişte komünist rejimlerle yönetildiğini düşündüğümüz ülkeleri, yani bir zamanların efsane direnişçilerinin olduğu ülkeleri de bu açıdan merak ediyorum. Bu merak beni demokrasiyi, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önemini yeni baştan gözden geçirmeye sevk ediyor. İfade özgürlüğünün olduğu yerde Putinler yetişemez, Navalniler yok edilemez.