Vahap Coşkun
Çuvala sığmayan mızrak
Hukuk, bir pusu aracı değildir. Siyasi iktidarın hedef ve ajandasına göre hukuku eğip bükmek ve milletin iradesini fesada uğratmak taşınması zor bir ayıptır. Hukuki katakulliyle beş-on belediye el değiştirebilir, zamanla bu geçer gider. Ama o ayıbın altına atılan imza sahibini ömür boyu takip eder.
İlk okumalar-1 (*)
“Beka” siyasetinin Cumhur İttifakı için yıkıcı etkileri oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu’nun başvurdukları keskin milliyetçi dil, Türkiye’nin batısındaki Kürtlerin çok ağırlıklı bir oranda muhalefete yönelmesine yol açtı.
Son düzlükte (*)
Devletin ve kamunun bütün imkânlarına ve medyadaki kıyas kabul ermez ağırlığına rağmen uzun bir aradan sonra ilk defa iktidarın söylem üstünlüğünü elde edemediği bir seçim dönemi yaşandı. Oyunun nasıl sonuçlanacağı büyük bir merak konusu. İki başarı ölçütü var 31 Mart’ta. Biri, iktidar ile muhalefet blokları arasındaki oy dengesidir. Diğer ise hayati bir önem atfedilen (İstanbul ve Ankara gibi) büyük şehirlerde kimin ipi göğüsleyeceğidir.
Cumhur İttifakı ve korku siyaseti 3 (*)
İktidar, ortaya çıkan herhangi bir olumsuzluğa ilişkin kendi açıklamalarına itibar etmeyenleri ve muhalif bir söz söyleyenleri ânında hainlikle itham ediyor. Kendinde hiçbir noksanlık ya da hatâ görmezken marketçiden komisyoncuya, pazarcıdan sebze-meyve üreticisine, bankacıdan sanayiciye kadar hemen her kesimi ülkeye kumpas kurmakla itham ediyor. Karşıt cephenin bu kadar genişletilmesi, Cumhur İttifakına beklemediği bir maliyet çıkarabilir.
Tolstoy ve Gandhi
“İster yönetimin şedit eylemlerinde olsun, ister mahkemelerde, isterse vergi toplamada ya da bilhassa askerlikte olsun, kötülük yapanların eylemlerine direnmeyin. Onlara kötülüklerinde iştirak etmezseniz, bu dünyada kimse sizi köleleştiremeyecektir.”
Cumhur İttifakı ve korku siyaseti 2 (*)
Yani iktidar, geçmişte olmadığı kadar çok dine yapışıyor. Öyküsünü üzerine kuracağı bir mağduriyete ihtiyaç duyuyor, ama gerçek bir mağduriyet yaşanmadığı için manipülasyonlardan medet umuyor. Eğer iş ezanın bir kavga aracı olarak siyaset meydanına sürülmesine kadar gelip dayanmışsa, Cumhur İttifakı açısından durum pek iç açıcı görünmüyor demektir.
Cumhur İttifakı ve korku siyaseti 1 (*)
Hikâyesini tüketen ve yeni bir hikâye üretmeyen siyasi partiler genellikle iki yola başvurur. Biri, geleceğe dair kısırlığın arttığı nisbette geçmişe referans verme ihtiyacının artmasıdır. Bugüne ve yarına ilişkin söylenecek söz kalmadığında, taraftarlardan geçmişi hatırlayarak yanlarında durmaları istenir. Diğeri ise, korkudan ve korkutmaktan medet umulmasıdır.
Çözüm Kürtlerle konuşmakta (*)
Soçi bildirgesinde, terörizm ile mücadele veya başka bir gerekçeyle Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine zarar verecek herhangi bir girişime müsamaha gösterilmeyeceği, herkesin anlayabileceği bir berraklıkta ifade edildi. Metnin altında Türkiye’nin de imzası vardı. Lâkin bu ifadenin hedefi, doğrudan doğruya Türkiye’ydi.
Demokrasiyi zehirlemek (*)
Siyasi partilerin kapatılmasında asıl belirleyici faktör, partinin şiddet karşısındaki pozisyonu ve şiddetle ilişkisidir. Venedik Komisyonu’nun 1999’da hazırladığı bir rapora göre, siyasi partilerin yasaklanması, ancak demokratik düzeni devirecek, böylece anayasanın güvence altına aldığı hakları ve tahrip edecek bir siyasal araç olarak şiddet kullanımını savunan ve şiddet kullanan partiler bakımından haklı görülebilir.
Aslolan hayatı savunmaktır (*)
Ben açlık grevlerine (ve ölüm oruçlarına) ilkesel olarak karşıyım. Meseleye bakışımın özü, insanın hayatıdır. Ben bu eylemlere, doğrudan insan hayatını tehdit ettikleri için karşıyım. Uzadıkları ölçüde insan sağlığı üzerinde telâfisi imkansız hasarlara sebebiyet verdikleri için karşıyım. İnsanı ve sağlığını bütün politikalardan daha ehemmiyetli gördüğüm için karşıyım. Tek bir bireyin hayatının hiçbir siyasi hedef için feda edilemeyeceğini düşündüğüm için karşıyım.
Kapsayıcı siyaset ile dışlayıcı siyaset arasında CHP (2)
AK Parti, özellikle İzmir’de laik seçmenlere hitap etme ihtiyacı duyuyor, onların gönlünü kazanmak için çıkışlarda bulunuyor. Bu çıkışlara ne parti yönetimi ne de taban bir tepki gösteriyor. Aksine, bunlar son derece doğal karşılanıyor. CHP’de ise muhafazakâr-mütedeyyin seçmenlere dönük bir atak olduğunda hemen rahatsızlık nidaları yükseliyor.
PYD’nin Esed rejimiyle müzakeresi (*)
Mevcut halde, ibrenin rejimden yana olduğunu düşünüyorum. Çünkü zaman içinde Esed rejimi kuvvetini tahkim ederken PYD/YPG’nin hareket alanı daraldı. Dolayısıyla PYD/YPG’ye oranla Esed daha avantajlı bir konuma geldi. ABD’nin çekilme kararıyla birlikte de zaman rejimin lehine akmaya başladı.
Yetimliğin yaşı yok
Ailede kız çocuğunu okula ilk gönderen o oldu. Keza evliliğin bir “zor işi” değil bir “gönül işi” olduğuna inanıyordu. Bunun için, ailesi ve kardeşlerini karşısına alma pahasına, kızının geleneğin emrettiği kişi ile değil istediği kişi ile evlenmesini sağlayan da o oldu. O günün şartlarında bunlar “devrimci” bir çıkıştı. Ablamın arkasında dağ gibi durdu. Onun açtığı yoldan ailenin diğer kızları ilerledi.
İntikamın ekşi tadı (*)
“İntikam, güçsüz olduğunuzda ve güçsüz olduğunuz için kalkışmak istediğiniz bir eylemdir; acizlik hissi geçer geçmez intikam arzusu da onunla buharlaşır.”
Güvenli bölge için üç plan (*)
ABD, Fransa ve İngiltere ile de güvenlik bölgesindeki askeri rollerini görüşüyor. Son bilgiler, ABD’nin; Türkiye, Fransa ve İngiltere’nin beraber hareket edecekleri bir model geliştirmeye çalıştığına işaret ediyor. Buna göre, her üç ülkenin askeri güçleri kent merkezlerine girmeyecekler ve kırsal bölgelerde birlikte devriye görevi yapacaklar. Güvenlik, bu dört ülkenin işbirliği ve koordinasyonuyla sağlanacak.
Kapsayıcı siyaset ile dışlayıcı siyaset arasında CHP (1)
Baykal’ın dışlayıcı siyaseti, CHP’ye bir gelecek kazandırmadı. Defalarca tecrübe edildi ama her seferinde gidip duvara çarptı. İktidar mücadelesinde partiyi sürekli geride bıraktı. Baykal’ın tarzından ne dün bir şey çıktı, ne de yarın bir şey çıkabilir. Eğer CHP ileri gidebilecekse, bu ancak Kılıçdaroğlu’nun geliştirmeye çalıştığı kapsayıcı siyaset ile olabilir. Ancak onun da önünde, iki büyük güçlük duruyor.
Güvenli bölge (*)
ABD ne Türkiye’yi ne de SDG’yi gözden çıkarma niyetinde. Trump’ın son görüşmede Erdoğan’a söylediklerinin benzerlerini Pompeo uzun süredir her vesileyle dillendiriyor. Türkiye ile köprüleri atmak da ABD’nin işine gelmiyor, SDG’yi tamamen Suriye ve Rusya’nın kucağına itmek de. Bu nedenle ABD, iki tarafın asgarî de olsa mutabık olabileceği bir formül üretmeye çalışıyor.
Bir ileri, bir geri
OHAL Komisyonu, Mehmet Altan’ın kamu görevinden ihraç edilmesine karşı yaptığı başvuruyu reddetti. Ne AYM ve AİHM’nin Altan lehine kararlarını dikkate aldı, ne de yargılamanın sonuçlanmasını bekledi. Altan ve avukatlarının ilk kez duyduğu ve itirazlarının alınmadığı bir idari soruşturma raporu ile kesinleşmemiş bir mahkeme kararına dayanarak Altan’ın başvurusunu geri çevirdi. Bu kararın da hukuktan döneceği kanısındayım.
Taşlar yerinden oynarken – 3 (*)
SDG’yi SDG yapan ABD oldu. ABD, Türkiye’ye rağmen, SDG’ye hem askeri hem de siyasi olarak büyük bir destek verdi, eğitti ve silâhlandırdı. Böylece SDG, Suriye’de dikkate alınması gereken bir güce erişti. Kendisinin var ettiği bu gücün elinin içinden rakip gördüğü bir bloka kayıp gitmesi, ABD açısından bir fiyasko mânâsına gelir.
Temkinli iyimserlik
Gol bulmada sıkıntı yaşamıyor TS. İlk yarıda Kasımpaşa’nın (37 gol) ardından 32 gol ile ikinci sırada. Yani takımın ofansif gücü tatminkâr -- ama defansta problem var. TS, ilk yarıda 22 gol yemiş. Lider Başakşehir’in sadece 8 gol yediği düşünüldüğünde, yenilen gol sayısının çok fazla olduğu daha net anlaşılır.
Taşlar yerinden oynarken-2 (*)
Ankara bu kararla birlikte IŞİD ile mücadeleyi de üstlendi. Gerek Trump’ın gerek Erdoğan’ın beyanları, IŞİD ile mücadelede ihalenin Türkiye’ye kaldığını gösteriyor. Her iki lider peş peşe, IŞİD’in kökünün kazınması konusunda kararlılıklarını dillendirdiler. Velhasıl IŞİD’e karşı mücadelede kritik rol artık Ankara’nın. Bu rol hem bir fırsat hem de risk içeriyor.
Taşlar yerinden oynarken – 1 (*)
Fırat’ın Doğusu çok zor bir bölge; zorluk, oraya müdahil olan aktörlerin sayısının fazlalığından kaynaklanıyor. İttifaklar geçici; bugün dost olanlar yarın düşmana dönüşebiliyor. Erdoğan daha dün Trump hakkında “Eyyy” nidalarıyla başlayan cümleler kuruyordu. Şimdi ise her ikisi de ne kadar güçlü ve iyi dost olduklarını vurguluyorlar.
31 Mart’a giderken (*)
Türkiye 31 Mart’ta aslında yerel seçim görünümlü bir genel seçim yapacak. İktidar değişmeyecek elbet; ancak çıkacak sonuçlar iktidar ve muhalefet kanadının mimarisine doğrudan tesir edecek.
Süreci mahkûm etmek (*)
Devlet, sürece özgü bir kanun da çıkardı. Bu kanun kapsamındaki görevleri yerine getiren kişilerin idari, hukuki ve cezai sorumluluklarının doğmayacağını hüküm altına aldı. Fakat böyle olmadı. Sürecin yaşandığı günlerde Erdoğan’ın “kandan nemalanmak”la suçladığı Bahçeli çizgisi geldi, Türkiye’ye hâkim oldu. O çizgi şimdi eski defterleri kendisinin uygun gördüğü yerden açıyor ve hesap soruyor.
Siyasî ayak oyunlarına hukukî kılıf
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Demirtaş ile ilgili sürece başından beri müdahil oldu. AİHM’nin Demirtaş’ın tutuksuz yargılanması gerektiğini belirten kararından sonra Erdoğan’ın “AİHM’nin kararı bizi bağlamaz. Gerekli hamleyi yaparız. İşi bitiririz” sözleri, hem Demirtaş’ı içerde tutmaya dönük bir siyasi iradenin varlığını, hem de bu irade doğrultusunda yargıya yapılan bir müdahaleyi yansıtıyordu.
Çözümden korkanlar ve çözümü bekleyenler (*)
Üçüncü grubun alâmeti farikası, iktidar ile aralarına herhangi bir mesafe koymamaları. İktidarın arkasında durduğu bir politikayı göğe çıkarıyor, karşı durduğu bir politikayı ise yerin dibine batırıyorlar. Duracakları yeri iktidara göre ayarlıyorlar.
“Akil İnsanlar”: Meşruiyete açılan kapı (*)
Çatışma çözümü disiplininde birçok modelden bahsedilir -- İspanya Modeli, Güney Afrika Modeli, Kolombiya Modeli, Kuzey İrlanda Modeli gibi. Eğer ilerde bir “Türkiye Modeli”nden bahsedilecekse, Akil İnsanlar bu modelin çok önemli yapı taşlarından biri olacak.
Dönüşü muhteşem oldu
FB maçının en güzel taraflarından biri de, TS’nin ilk onbirinde altyapıdan gelen dört oyuncunun forma giymesiydi. Abdulkadir ve Yusuf’a artık aşinayız. Bir maçla erken hüküm vermek doğru değil ama Uğurcan’ın kalede, Hüseyin’in de savunmanın ortasında sırıtmadığını gördük. Onlarda ısrar edilmeli, hatalarında yanlarında durulmalı. Gerek onların zihni/fiziki gelişimlerini sağlamak ve gerek diğer gençlerin önünü açmak için altyapının üzerine daha fazla eğilmeli.
AİHM’nin “ağır” Demirtaş kararı*
Türkiye, AİHM kararının temyiz edileceğinden ve henüz kesinleşmediğinden bahisle, Demirtaş’ı içerde tutmayı sürdürebilir. Ancak, Demirtaş’ın tutukluluğunun devamının bir hak ihlali oluşturduğunun AİHM’de oybirliğiyle tespit edildiği unutulmamalıdır. Tutukluluğun devam ettirilmesi, bir taraftan Demirtaş’ın mağduriyeti uzatacak diğer taraftan da Türkiye’yi yükümlülüklerini ısrarla ihlal eden bir ülke durumuna sürükleyecektir.
Malatya (2): “Baba, Real Madrid de buraya gelir mi?”
Peşi sıra gelen galibiyetler Malatya’yı havaya sokmuş. Taraftar gözünü yukarı dikmiş. Maç bitmiş. Malatyalılar sevinçli, ben boynu bükük, stattan ayrılıyoruz. Önümde bir baba-oğul; çocuk 12-13 yaşlarında. Sarı-kırmızılı kaşkolü bağlamış boynuna, babasının yanında hoplaya zıplaya hoplaya zıplaya ilerliyor. Bir yandan da soru yağmuruna tutuyor babasını. Hafiften kulak kabartıyorum ona.