Vahap Coşkun
Kürdistan’a dönüş (*)
Şimdi AK Parti, dilini ve söylemini keskin bir şekilde değiştirerek, Kürtlerle arasında oluşan soğukluğu kırmaya ve en azından onların oyuna talip olabileceği bir zemini oluşturmaya çabalıyor. Lâkin bu hamlelerin Kürt seçmenlerin tercihlerinde radikal bir değişikliğe sebebiyet vereceğini düşünmüyorum.
Bayramlar aynı, tadı kaçan biziz (*)
Dolayısıyla evimiz kadar sokağımız da temiz olmalı ve güzel kokmalıydı. Az buz bir olay değildi bu; herkesin bir ucundan tutması lâzımdı. Ayrıca eğlenceliydi de. Sokağın veletleri sağa-sola koşturarak mevzuyu hemen oyuna çevirirdi. Delikanlılar ve genç kızlar bakışır, iş görmek bahanesiyle birbirlerine yakınlaşırdı.
Yeni siyasal arayışlar ve Kürtler (2) aktörler (*)
Katılımcıların nerdeyse tamamı, daha güçlü bir siyasi alternatif oluşturulabilmesi için bu iki grubun birlikte hareket etmesinin şart olduğunu ifade ediyor. Çoğunlukla aynı kaynaktan beslenecek olan bu iki grubun birleşmemesi halinde, iki farklı partinin etkisinin sınırlı kalacağını belirtiyorlar. Bütün kapıların zorlanmasına rağmen eğer iki grup ortaklaşmaz ise, Gül-Babacan merkezli oluşumun başarı şansı daha fazla bulunuyor.
Yeni siyasal arayışlar ve Kürtler (1) genel eğilimler (*)
Kürtler arasında, yeni bir partiye ihtiyaç duyulduğuna dair genel bir kanaat var. Bahse konu ihtiyacı temellendiren faktörlerin başında, ekonomik göstergelerin kötüleşmesi geliyor. Bunun yanı sıra Batı ile kavgalı görüntü, aşırı merkezileşme ve bütün yetkilerin tek elde toplanması gibi hususların da altı çiziliyor. Normalleşme isteği ağır basıyor; “sürekli bir olağanüstü hal” içinde yaşamak insanları yormuş bulunuyor.
Ayrılık rüzgarı (*)
Hiç kuşkusuz bu vurgunun adresi Erdoğan’dı. Kürdistan referandumu sırasında Erdoğan’ın kullandığı “Vanaları kapattığımızda yiyecek ekmek bulamazlar” mealindeki sözlere karşı çıkışı simgeliyordu. Bir başka ifadeyle Davutoğlu, Cumhur İttifakı’nda anti-Kürt bir hüviyete bürünen bölgesel Kürt siyasetini doğru bulmadığını ve karşıt bir konumda yer aldığını çarpıcı bir biçimde dile getirdi.
Zemin kayıyor (*)
Ekinci, Star gazetesinden Fadime Özkan’a konuştu. Partisinin üzerinde siyaset yaptığı tabanın değiştiğini söyledi. Ekinci’nin sözleri hem muhalefet hem de AK Parti tabanında ilgi uyandırınca Star telâşa kapıldı, kendine bir sansür uyguladı ve kendi yazarının yaptığı röportajı sitesinden kaldırdı. Bu da pek akıllıca bir hareket sayılamaz.
250 sayfalık olmayan gerekçe
Ezcümle ortada bir “gerekçe” falan yok. Muhalefet şerhleri, gerekçe diye sunulan argümanın ipliğini pazara çıkarıyor ve aslında onun bir gerekçe olmadığını, olamayacağını gözler önüne seriyor.
Kader seçiminde Kürtler (*)
Ulusalcı özellikleriyle maruf bazı gruplar, Kürtlerin akıldan mahrum olduğunu düşünüyor. Onların sürekli komutlarla hareket ettiklerini ve birileri onlara bir yön gösterdiğinde hemen oraya meyledeceklerini varsayıyor. Bu nedenle, Kürtlerin bir tuşa basıldığında koşup CHP’ye ama diğer bir tuşa basıldığında ise dönüp AK Parti’ye oy vereceklerinden şüphe duymuyorlar.
Erdoğan’ın büyük kumarı (*)
Artık hiç kimse İmamoğlu’nun rakibi olarak Yıldırım’ı görmüyor. Halkın algısında seçimlere Yıldırım değil Erdoğan giriyor. “Beka” siyaseti 31 Mart döneminde son zerresine kadar kullanılıp tüketildi. İktidar bu söylemle varılabilecek en son noktaya geldi; bundan ötesine geçmesi zor. 23 Haziran’da İmamoğlu’na yenilmesi halinde Erdoğan’ın bu yükün altından kalkması kolay olmayacak.
Mutfakta pişen bir şey var (*)
Öcalan’ın uzun bir aradan sonra kamuoyunun önüne çıkarılması da, Türkiye ile SDG arasında bir temasın varlığı da önemli. Fakat bunlardan hareketle peşin hükümlerden kaçınılmalı. “Yeni bir süreç başladı” veya “İstanbul seçimlerinde Kürtlerin oyunu almak için iktidar ile PKK ve HDP anlaştı” gibi iddialı ama temelsiz yorumlara bir değer atfedilmemeli.
Çöküşü hızlandırmak
Yaşanan bir kurt-kuzu öyküsüydü. Ancak kafasına kuzuyu yemeyi koyan kurdun bahanelerinden bile daha saçma gerekçelerle seçimi yeniletmek, AK Parti’deki krizi önlemeye yetmez. Evet, AK Parti İstanbul’u bir “beka meselesi” olarak görüyor. Tamam, altın yumurtlayan tavuğu elden kaçırmamak için her şeyi yapıyor. Bir vakitler kendisine karşı yapılanı şimdi kendisi rakiplerine aynen tatbik etmekten kaçınmıyor. Hukuku rafa kaldırıyor.
İpler koparken (*)
“Son yıllarda partimizin insan-odaklı, insan haklarına dayalı, özgürlükçü, reformcu, kuşatıcı, kendinden ve geleceğinden emin siyasi söyleminin yerini devletçi, güvenlikçi, statükocu ve salt beka endişelerine dayalı bir söylem almıştır.”
Kendi altındaki halıyı çekmek
Bütün bunlar, üzerinde siyaset yapılan zemini aşındırır. Siyasetin dışında tutulması gereken güçler, bu ve benzeri olayları bahane ederek siyasal alana müdahale edebilir. Bir müdahale olduğunda ise -- bugün memnuniyet ifade edenler de dâhil -- herkes bunun altında kalır. Görmek isteyenler için yakın Türkiye tarihinde birçok örnek mevcuttur.
İnkârın içindeki ikrar
Süleyman Soylu, zücaciye dükkânına girmiş fil gibi, demokratik siyasete dair ne varsa ezip geçiyor. Hakkı hukuku takmıyor, devletin hukukla irtibatını kuran son köprüleri yakıp yıkıyor. Bir ülkede İçişleri Bakanı, Meclisin ikinci ve üçüncü büyük partilerinin temsilcilerini açıktan tehdit eder ve hedef gösterirse, o ülkede hiç kimse güvende olamaz.
31 Mart dersleri (*)
Halk yeni bir sayfa açtı. Ne kadar karizmatik ve kudretli olursa olsun hiç kimsenin Türkiye’yi kendi ideolojik rengine boyayamayacağını gösterdi. Zaten son üç seçimde Cumhur İttifakı’nın devletin bütün gücünü seferber etmesine karşın bunu başaramaması, kimsenin Türkiye’ye kendi ideolojik kılıfını dayatamayacağının açık bir göstergesidir.
İlk okumalar – 3 (*)
Büyük bir ihtimalle 15 Temmuz siyasetinin sonuna gelindi. Darbe girişiminden sonra iktidarın kurduğu 15 Temmuz söylemi, siyasal alanı tanzim etmede gücünü kaybetti. İktidar bloku, bu sermayeyi 31 Mart’ta son kez kullandı. Dolayısıyla iktidar ortaklarının, bundan sonraki süreçte siyaseti şekillendirmek için yeni bir dile ihtiyacı olacak.
İlk okumalar – 2 (*)
Erdoğan’a cumhurbaşkanlığını kazandıran ittifak, AK Parti’ye kaybettirdi. AK Parti seçmeninin bir kısmı için MHP’ye oy vermek doğallaştı. Erdoğan ve partisi için bu vaziyetin tehlike arzettiği aşikâr; dolayısıyla ilerleyen günlerde Cumhur İttifakının sorgulanması da kaçınılmaz. İttifak aritmetiğinin iki taraflı sorgulanacağını düşünüyorum.
Çuvala sığmayan mızrak
Hukuk, bir pusu aracı değildir. Siyasi iktidarın hedef ve ajandasına göre hukuku eğip bükmek ve milletin iradesini fesada uğratmak taşınması zor bir ayıptır. Hukuki katakulliyle beş-on belediye el değiştirebilir, zamanla bu geçer gider. Ama o ayıbın altına atılan imza sahibini ömür boyu takip eder.
İlk okumalar-1 (*)
“Beka” siyasetinin Cumhur İttifakı için yıkıcı etkileri oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu’nun başvurdukları keskin milliyetçi dil, Türkiye’nin batısındaki Kürtlerin çok ağırlıklı bir oranda muhalefete yönelmesine yol açtı.
Son düzlükte (*)
Devletin ve kamunun bütün imkânlarına ve medyadaki kıyas kabul ermez ağırlığına rağmen uzun bir aradan sonra ilk defa iktidarın söylem üstünlüğünü elde edemediği bir seçim dönemi yaşandı. Oyunun nasıl sonuçlanacağı büyük bir merak konusu. İki başarı ölçütü var 31 Mart’ta. Biri, iktidar ile muhalefet blokları arasındaki oy dengesidir. Diğer ise hayati bir önem atfedilen (İstanbul ve Ankara gibi) büyük şehirlerde kimin ipi göğüsleyeceğidir.
Cumhur İttifakı ve korku siyaseti 3 (*)
İktidar, ortaya çıkan herhangi bir olumsuzluğa ilişkin kendi açıklamalarına itibar etmeyenleri ve muhalif bir söz söyleyenleri ânında hainlikle itham ediyor. Kendinde hiçbir noksanlık ya da hatâ görmezken marketçiden komisyoncuya, pazarcıdan sebze-meyve üreticisine, bankacıdan sanayiciye kadar hemen her kesimi ülkeye kumpas kurmakla itham ediyor. Karşıt cephenin bu kadar genişletilmesi, Cumhur İttifakına beklemediği bir maliyet çıkarabilir.
Tolstoy ve Gandhi
“İster yönetimin şedit eylemlerinde olsun, ister mahkemelerde, isterse vergi toplamada ya da bilhassa askerlikte olsun, kötülük yapanların eylemlerine direnmeyin. Onlara kötülüklerinde iştirak etmezseniz, bu dünyada kimse sizi köleleştiremeyecektir.”
Cumhur İttifakı ve korku siyaseti 2 (*)
Yani iktidar, geçmişte olmadığı kadar çok dine yapışıyor. Öyküsünü üzerine kuracağı bir mağduriyete ihtiyaç duyuyor, ama gerçek bir mağduriyet yaşanmadığı için manipülasyonlardan medet umuyor. Eğer iş ezanın bir kavga aracı olarak siyaset meydanına sürülmesine kadar gelip dayanmışsa, Cumhur İttifakı açısından durum pek iç açıcı görünmüyor demektir.
Cumhur İttifakı ve korku siyaseti 1 (*)
Hikâyesini tüketen ve yeni bir hikâye üretmeyen siyasi partiler genellikle iki yola başvurur. Biri, geleceğe dair kısırlığın arttığı nisbette geçmişe referans verme ihtiyacının artmasıdır. Bugüne ve yarına ilişkin söylenecek söz kalmadığında, taraftarlardan geçmişi hatırlayarak yanlarında durmaları istenir. Diğeri ise, korkudan ve korkutmaktan medet umulmasıdır.
Çözüm Kürtlerle konuşmakta (*)
Soçi bildirgesinde, terörizm ile mücadele veya başka bir gerekçeyle Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine zarar verecek herhangi bir girişime müsamaha gösterilmeyeceği, herkesin anlayabileceği bir berraklıkta ifade edildi. Metnin altında Türkiye’nin de imzası vardı. Lâkin bu ifadenin hedefi, doğrudan doğruya Türkiye’ydi.
Demokrasiyi zehirlemek (*)
Siyasi partilerin kapatılmasında asıl belirleyici faktör, partinin şiddet karşısındaki pozisyonu ve şiddetle ilişkisidir. Venedik Komisyonu’nun 1999’da hazırladığı bir rapora göre, siyasi partilerin yasaklanması, ancak demokratik düzeni devirecek, böylece anayasanın güvence altına aldığı hakları ve tahrip edecek bir siyasal araç olarak şiddet kullanımını savunan ve şiddet kullanan partiler bakımından haklı görülebilir.
Aslolan hayatı savunmaktır (*)
Ben açlık grevlerine (ve ölüm oruçlarına) ilkesel olarak karşıyım. Meseleye bakışımın özü, insanın hayatıdır. Ben bu eylemlere, doğrudan insan hayatını tehdit ettikleri için karşıyım. Uzadıkları ölçüde insan sağlığı üzerinde telâfisi imkansız hasarlara sebebiyet verdikleri için karşıyım. İnsanı ve sağlığını bütün politikalardan daha ehemmiyetli gördüğüm için karşıyım. Tek bir bireyin hayatının hiçbir siyasi hedef için feda edilemeyeceğini düşündüğüm için karşıyım.
Kapsayıcı siyaset ile dışlayıcı siyaset arasında CHP (2)
AK Parti, özellikle İzmir’de laik seçmenlere hitap etme ihtiyacı duyuyor, onların gönlünü kazanmak için çıkışlarda bulunuyor. Bu çıkışlara ne parti yönetimi ne de taban bir tepki gösteriyor. Aksine, bunlar son derece doğal karşılanıyor. CHP’de ise muhafazakâr-mütedeyyin seçmenlere dönük bir atak olduğunda hemen rahatsızlık nidaları yükseliyor.
PYD’nin Esed rejimiyle müzakeresi (*)
Mevcut halde, ibrenin rejimden yana olduğunu düşünüyorum. Çünkü zaman içinde Esed rejimi kuvvetini tahkim ederken PYD/YPG’nin hareket alanı daraldı. Dolayısıyla PYD/YPG’ye oranla Esed daha avantajlı bir konuma geldi. ABD’nin çekilme kararıyla birlikte de zaman rejimin lehine akmaya başladı.
Yetimliğin yaşı yok
Ailede kız çocuğunu okula ilk gönderen o oldu. Keza evliliğin bir “zor işi” değil bir “gönül işi” olduğuna inanıyordu. Bunun için, ailesi ve kardeşlerini karşısına alma pahasına, kızının geleneğin emrettiği kişi ile değil istediği kişi ile evlenmesini sağlayan da o oldu. O günün şartlarında bunlar “devrimci” bir çıkıştı. Ablamın arkasında dağ gibi durdu. Onun açtığı yoldan ailenin diğer kızları ilerledi.