Vahap Coşkun

15 Temmuz sonrası Türkiye (1)

Muhalefetin gücünün azalması, “oy kaybetme” anlamında okunmamalı. Seçmenin oy davranışlarını belirleyen birçok etmen var. Yarın öbür gün sandık kuruluncaya kadar geçecek sürede yaşanacak gelişmelere ve bunlar karşısında alınacak pozisyonlara göre insanlar bir seçimde bulunur. Hâlihazırda muhalefetin güç kaybetmesinden kasıt, iktidarın tatbikatlarına ve tercihlerine (Fırat Kalkanı operasyonu, OHAL’in devamı, vb) olan desteğin büyümesi, buna karşılık muhalefetin itirazlarının topluma tesir etme düzeyinin düşmesidir.

Adı konmamış bir savaş

Sosyal medyayı mesken edinmiş her taraftan çok sayıda provokatör, trol ve vicdansız, her IŞİD veya PKK eyleminden sonra kışkırtıcı birçok paylaşımda bulunuyor. Fakat çok şükür toplum sosyal medya değil. Toplumun ağırlıklı bir bölümü Türkiye’nin çok yönlü bir kuşatma altına alınmak istendiğini hissediyor. Gene de hükümet çok dikkatli olmalı. Kimlikleri kaşıyan söylem ve eylemlere karşı müteyakkız olmalı. Herhangi bir kimliği rencide edecek her türlü tavır ve söyleme uzak durmalı.

Bombalarla özdeşleşmek

PKK saldırılarının iki amacını özellikle vurgulamak lâzım. İlki, ülkeyi destabilize etmek. İkincisi ise, etnik bir ayrıştırma zeminin yaratılması. PKK “Artık yeter” duygusunu radikalleştiren eylemleriyle Kürtlere dönük bir toplumsal öfke yaratmaya ve/ya büyütmeye çalışıyor.

Bir örtü olarak TAK

TAK, PKK için iki yönlü bir örtü gibi çalışıyor. Bir taraftan, genel kamuoyunun ve kendi tabanının asla tasvip etmeyeceği eylemlerin sorumluluğunu üstüne alarak PKK’yi zor duruma düşmekten kurtarma amacı güdüyor. Diğer taraftan da TAK’ın varlığı, PKK’nin son zamanlarda uluslararası alanda artan saygınlığına halel gelmemesini sağlıyor.

Hamasetten selâmete yol çıkmaz

Berkay’ın babasının “Ben oğlumun şehit olmasını istemiyorum, yaşamasını istiyorum” sözlerinin üzerine perde çekiliyor. Siyasetin amacının yaşatmak olduğu unutuluyor. “Siz de şehit olun, biz de şehit olalım inşallah” temennileri yükseliyor. Devlet adına konuşan İçişleri Bakanının ağzından, güvenlik güçlerinin birincil görevinin “intikam almak” olduğu belirtiliyor. Bir iktidar milletvekili derin devletin ne kadar meziyetli bir yapı olduğundan bahsediyor. Bununla da yetinmiyor; milletin emrinde yeni bir derin devletin kurulacağını müjdeliyor.

Makul seslere hasret kalmak

Hâlâ aynı kanıdayım; çözüm süreci Cumhuriyet tarihinin en değerli ve en önemli projesiydi. Çünkü öngörüldüğü gibi süreç barış ile nihayetlenseydi, Türkiye hem maddi ve manevi kaynaklarını doğru yönde kullanma imkânına kavuşur hem de gerçek bir demokrasi olma yolunda devasa bir mesafe kaydetmiş olurdu. Ne yazık ki olmadı; en çok yaklaşıldığının hissedildiği bir anda barış avucumuzun içinden kayıp gitti.

Mevcut ve yakın tehlike

AKP şimdiye kadar anayasa mevzuunu hep özgürlükçü bir temelde savunuyordu. AKP’ye göre yeni bir anayasanın gayesi, sistemi daha sivil ve demokratik kılmak olmalıydı. Anayasa, insanların hak alanlarını korumalı ve büyütmeliydi. Toplumsal çoğulculuğu tanıyıp onları güvence altına alacak mekanizmaları ihtiva etmeli, merkeziyetçiliği aşındırıp adem-i merkeziyetçiliği güçlendirmeliydi. Şimdi ise bütün bu söylemlerin yerinde yeller esiyor. AKP, MHP’nin politikalarına MHP’den daha fazla sahip çıkan bir performans sergilemeye başlıyor.

Sessizlik bir onay mı?

AKP’nin mevcut sorunu da bu; her şeyi şiddete ve PKK’ye endekslemiş durumda. AKP siyaseti bir kenara itmiş, halkla siyasi bir dille konuşmayı bırakmış, meselenin halini asker ve polise devretmiş bir görünüm sunuyor. Bir siyasi çözüm ve gelecek tasavvuru içermeyen bu yaklaşım, geçmişte de Kürtlerden onay görmedi, gelecekte de görmeyecek.

Sessizlik, mutlak bir vazgeçiş mi?

PKK ve HDP’nin yakın dönem siyasetlerine tabanının gönül koyduğu aşikâr. Bir aralığın oluştuğu kesin. Fakat bu aralık, tabanının PKK ve HDP’yi tamamen sildiği sonucunu vermez.

Sosyolojinin duvarına çarpmak

PKK’nin de, HDP’nin de bu sessizlikten ivedilikle çıkarmaları gereken bir ders var: Karşılarında dilediklerini yaptırabilecekleri bir sosyoloji yok. Her denileni gözü kapalı kabul eden, sorgu suale tabi tutmadan hayata geçiren bir sosyoloji yok. Sosyoloji değişiyor ve dönüşüyor. Talepleri daha belirginleşiyor ama silahlı değil siyasi mücadeleyi tercih ediyor.

Perşembenin gelişi

Siyasi akıl tamamen taca çıkmış durumda. Siyasetten, demokrasiden, çözümden bahsetmek her geçen gün güçleşiyor. Kendilerine “realist” payesi verenler, “Bu yol, yol değil” diyen az sayıdaki kişiyi de “naif” diye etiketleyip tefe koyuyor. Sanki onların “realist” olarak görüp yücelttiklerini bu ülke daha önce denemedi ve sanki bütün bunlar boşa çıkmadı!

Rüzgâr ekmek

Cumhurbaşkanı Erdoğan kısa bir süre önce, milli güvenliği sağlama noktasında yeni bir faza geçtiklerini açıkladı. Kışanak ve Anlı’nın tutuklanması, bu yeni güvenlik konseptinin bir yansıması. Hükümet, Kürt meselesinde iki, yönlü bir sıkıştırma taktiği izliyor. Bir taraftan askeri olarak tüm gücünü sahaya sürerken, diğer taraftan da siyaset alanını daraltıyor ve siyasi aktörleri sindirmeyi amaçlıyor.

‘Sonuçta hepimiz insanız’

“Bu kadar çok insanın kaybetmiş bir toplum nasıl olur da barış talep edebilir?” Diyarbakır’daki toplantıda Vallies en çok bu soruyla karşılaştıklarını söyledi. Yalnızca Türkiye’de değil birçok yerde bu suale muhatap olmuş. Cevabı bana da iyi geldi: “Bu konuda birçok teori var. Ama bana sorarsanız, sonuçta hepimiz insanız. Çatışmalar toplumu yorar. Ve sonunda gün gelir insanlar ölüme hayır der.”

Güneş’in kıymetini bilmek

Hak eden her zaman hak ettiğini elde edemiyor. Şenol Güneş de onlardan biri; Türkiye futbolunun kadri bilinmeyen kıymetlerinden biri. Hem futbolculuk hayatında hem de antrenörlük kariyerinde çok önemli başarılara imza atmasına rağmen, hep bir kenarda tutulmak istendi, isteniyor.

Cirminden fazla yer yakmak

“MHP, AKP’nin payandasına dönüştü” demek, bir ezberdir, bir kolaycılıktır, gerçeğe de tekabül etmez. MHP, kendi sözüne azami derecede değer kazandırdı, 40 milletvekili ile dördüncü parti olmasına karşın kendi politik doğrultusunu Meclis’e kabul ettirebilme ihtimali olan bir oyun kurdu.

Süngünün üstüne oturmak

PKK zihniyetinde demokrasi (!) iki grup için geçerlidir: İlki, PKK’nin dogmalarını sorgusuz sualsiz kabul edenlerdir. PKK’nin yaptıklarına ve söylediklerine “eyvallah” demek kaydıyla, önünüzde muazzam bir “demokratik” alan açılır. İkincisi ise, PKK için tehlike oluşturmayacak kadar zayıf olanlardır. PKK, bir renk olarak bunlardan istifade eder, “demokratik” iddiasının bir nişanesi sayarak vitrine koyar.

En büyük kötülük

Tamam, saf olabiliriz. Evet, insanların beyanlarına büyük bir değer biçebiliriz. Ama aklımızla da alay edilmesin lütfen! Külter’in söyledikleri akla ziyan! Herhalde buna inanan tek bir kişi bile yoktur. Külter anlattığı öyküyle, merkezinde yer aldığı olayın bulanık noktalarını durulaştırmadı tersine daha da koyulaştırdı. Tutulabilir hiçbir tarafı yok. Her yanından çelişki akıyor. Eşelendikçe alttan çok daha kötü kokular gün yüzüne çıkacaktır.

TS için sabır yılı

TS için lig çok tatsız-tuzsuz başladı. TS, tarihinin en kötü lig başlangıcını yaptı. 6 maçın 4’ünden mağlubiyetle ayrıldı. Attığı üç gole karşılık kalesinde 10 gol gördü. Her mağlubiyetten sonra takımın daha iyi olmasını beklenirken, ne yazık ki TS –istikrarlı bir şekilde –hep bir gol fazlasıyla yenik düştü. (1-0, 2-0, 3-0, 4-0) En farklı mağlubiyetleri ligin iki yeni takımından aldı (Aytemiz Alanya’ya 3-0, Kardemir Karabük’e 4-0 kaybedilmesi) ve bu da sinirleri daha da gerdi.

Milli güvenliğin asıl tehdidi

OHAL, hiç de başta beyan edildiği üzere, salt devlete sızmış darbecilere karşı yürütülmedi. Aksine darbe ile hiçbir bağlantısı olmayan kişi ve kurumlar da OHAL’in gadrine uğramaya başladı. Hukuk sınırlarının dışına taşan OHAL tatbikatları, mağdur yelpazesini genişletti ve mağdurların sayısını daha da kabarttı.

Muhtemel bir siyasi sürecin imkânı*

Siyasi rasyonalite, PYD/YPG’nin Türkiye ile çatışmaya girmekten uzak durmasını gerektiriyor. İki sebepten: Birincisi, PYD/YPG’nin bugüne kadarki kazanımlarının altında ABD ile kurduğu ilişki yatıyor. ABD, IŞİD’e karşı savaşta PYD/YPG’yi bir kara gücü olarak kullanıyor ve ona siyasi ve askeri destek sunuyor. Bu destek olmasaydı, PYD/YPG’nin Suriye coğrafyasında bu derece etkin bir konuma erişemezdi. Fakat eğer PYD/YPG, Türkiye ile çatışmaya girerse ABD’nin bu oyun değiştirici kuvvetini arkasında bulmayacaktır.

Ölçü kaçmasın!

Olağan ya da olağanüstü fark etmez, hukuk her zaman ölçülü davranmayı emreder. Ölçülü kaçırmamak için mutedil hareket etmek lazım.

Fırsatçılıktan hayır çıkmaz

Bayram vesilesiyle ziyaret ettiğim her evde ve girdiğim her ortamda, siyasi aidiyetlerinden bağımsız olarak, açığa alınan öğretmenlerden ötürü hükümete karşı çok büyük bir tepkinin oluştuğunu gördüm. Bu kararı savunacak tek bir AKP’li yerel yöneticiye ise rastlamadım. Onlar da karardan mustariplerdi, yapılanın çok büyük bir yanlış olduğunu ve bir an önce bundan dönülmesi gerektiğini söylüyorlardı.

Muhataplık meselesi

Kürtlerin talepleri söz konusu olduğunda hükümetin masanın bir tarafına Kürtleri koyup, kendisini masanın karşı tarafında konumlandırması, başlı başına büyük bir yanlış olur. Hükümet bu yanlıştan sakınmalı, kendisini taleplerin muhatabı olarak görmeli ve yapılması icap eden yasal ve anayasal düzenlemelere önayak olmalıdır.

Barış ve ekonomi

Başbakan’ın “çözüm” hakkında sürekli negatif tonlamalarla konuşmasının ciddi bir handikap oluşturduğunu dikkat kesilmek lazım. İnsanların kulak kesildiği, duymak istediği, geleceğe dair umutlar beslemesine kaynaklık edecek laf bu değil.

Herkesin faydası şiddeti terk etmede

Örgüt taassubu gerçeği görmeyi engeller. Hele bir de dışarıdan coşkulu bir şekilde gaz verenler varsa idrak da körelir. Görmek çabasında olanlar için ise vaziyet ayan beyan ortada: Türkiye’de şiddete dönmek ve giderek şiddet çıtasını yükseltmek, PKK açısından iki sonuç üretiyor: Bir taraftan PKK’nin Türkiye’deki siyasi ve toplumsal tabanını daraltıyor, diğer taraftan da Suriye’deki kazanımlarını tehlikeye atıyor.

Savaşların en güzelini kazanmak

Hükümet adına görüşmeleri yürüten baş müzakereci Humberto de la Calle, süreci “Savaş bitti. Şimdi barışa şans verme zamanı” şeklinde özetledi. FARC’ın baş müzakerecisi İvan Marquez’in ifadeleri ise daha çarpıcıydı: “Savaşların en güzelini kazandık: Kolombiya’nın barışını” .

Menbiç’in intikamı

Menbiç, IŞİD için önem arz eden bir bölgeydi. Kendisi için stratejik değeri haiz bir toprağı yitirmesini IŞİD’in kolaylıkla hazzetmeyeceği açıktı. Dolayısıyla, aynen Kobani’den sonra yaptıklarına benzer eylemlere girişmesi sürpriz değildi. Bunu da Antep’te yaptı.

Darbe mağduru bir yazı

O gün bugündür darbeyi konuşuyoruz ve kesin olan şu ki, daha uzun bir süre de konuşmaya devam edeceğiz. Fakat bir taraftan da hayat akıyor ve giderek normal ritmini bulmaya çalışıyor. Mesela bizde liglerin başlama düdüğü çaldı. Bu vesileyle, geç kalmış olsa da, Fransa’da sahnelenen oyuna ve aktörlerine dair değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak isterim…

Üst akıl ve karşıtların üst aklı

Nasıl ki üst-akıl söylemi taraftarlarına zihni bir konfor sağlıyorsa, her şeye kadir bir Erdoğan profili de, Erdoğan karşıtlarını rahatlatıyor. “Kartaca yıkılmalıdır” diyen ve başkaca bir söze de ihtiyaç duymayan Romalı senatörün rahatlığı gibi bir rahatlık bu.

‘Üst-akıl’ ve taraftarları

Üst akıl, sahip olduğunuz bir İngiliz anahtarı ya da İsveç çakısı gibidir. Onunla her kapıyı açar, her işinizi tamama vardırırsınız. Sual ne olursa olsun, sizin cevabınız da değişmez, failiniz de. Cevabınızın doğruluğundan şüphe de etmezsiniz, bu cevap çoğu kez sizi yanlış sulara sürüklese de…