Vahap Coşkun

Bir yaprak daha…

6 Ocak’ta, 58 yaşındaki İtalyan futbolcu ve teknik direktör Gianluca Vialli’nin dünyadaki vadesi dolarken bizim de gençliğimizden bir yaprak daha düşüp gidiyordu…

Diyarbekir’in havası özgürleştirir

Diyarbekir, kadim bir şehir; burada özgürlük rüzgârları güçlü eser ve ister istemez herkesi tesiri altına alır. Mamafih, Diyarbekir’in özgürleştirici havası, bilhassa siyasi dimağlara daha fazla etkide bulunuyor sanki! Zira bir vesile ile bu surlarla kaplı şehrin sokaklarından geçen her siyasi aktörün dili değişiyor; üslubuna bir dinginlik ve feraset çöküyor; mesajlarına rengini barış, uzlaşma ve özgürlük temaları veriyor. Diyarbekir havası, son olarak Meral Akşener’de de kendisini hissettirdi.

Gönülde yatan aslan ve matematik

Altı partinin kendi aralarında bir yönetim şeklinde mutabık kalmaları “vesayet” olarak nitelenemez. Vesayet, dışarıdan dayatılan ve iradeyi sınırlayan bir hali ifade eder; aktörlerin iradeleriyle bir anlaşmaya varmalarına “vesayet” demek, en iyi niyetli yorumla, bu kavramın içeriğini boşaltmaktan başka bir mana taşımaz.

Devletin gölgesinde nöbetleşe zorbalık

Türkiye’de hemen her kesimin temel gayesi devleti ele geçirmek ve ele geçirdiği devleti, karşıtı olarak damgaladığı kesimlerin üstüne sürmek. Nöbetleşe bir zorbalık bu ve maalesef, kimse bundan imtina etmiyor. Zayıfken müşteki olduğu ne varsa gücü eline geçirdiğinde aynıyla tatbik edenlerin olduğu bir yerde ise, doğal olarak, aranan huzura bir türlü ulaşılamıyor.

“Kurbanlık koyun değiliz, mecburi istikametimiz de yok”

HDP’nin aday çıkarma kararı muhalefetin kendisiyle medeni ve demokratik bir irtibat kurmamasından duyulan rahatsızlığın bir dışa vurumu. HDP, muhalefete “Mecburi istikametimiz değilsiniz” diyor ve cumhurbaşkanlığı adaylığında dikkate alınmadıkları takdirde devreye sokulacak alternatiflerinin olduğuna işaret ediyor.

Terörün Topoğrafyası: 5 No.lu

Türkiye’de devlet terörünün bir topoğrafyasının çıkarılmasına Diyarbakır 5 No.lu Cezaevi’nden başlanmalı. 5 No.lu, memleketin yakın tarihiyle ve bilhassa 12 Eylül terör devletiyle yüzleşmesini ve o yapının detaylı bir tahlilinin yapılmasını sağlayacak ağırlıkta bir müze olarak tanzim edilmeli.

Pasta ve çilek

Maradona yalnızca futboluyla değil skandallarıyla da gündemden düşmezken, Messi daima futboluyla manşetlere çıktı. Teşbihte hata olmasın; Maradona bize Maradona filminden bir fragman izlettirdi, Messi ise Maradona filminin tamamını… Maradona bize kendinden çok az bir parça seyrettirdi, Messi ise bizi Maradona’ya doyurdu.

Siyah İnci de gitti

Hangisinin daha büyük/iyi olduğu tartışması -muhtemelen bundan sonra da- sürüp gidecek olsa da artık ne Pelé var ne de Maradona. Futbol dünyamıza güzellik katan kahramanlarımız birer birer sahneden çekiliyor. Evvela ‘Tanrı’nın Eli’nden olduk, şimdi de ‘Siyah İnci’yi kaybettik. Pelé, 82 yaşında sahayı terk etti.

Dönüm noktası

‘Sudan’ bile sayılamayacak sebeplerle güçlü bir siyasetçinin tasfiye edilmesine yönelik bitmez tükenmez çabalar bir kere daha teyit etti ki, Cumhur İttifakı iktidarını korumak için hiçbir hudut tanımadı, tanımayacak. Dolayısıyla muhalefet, ancak birliğini koruduğu ölçüde iktidarla mücadele etme, iktidara galebe çalma şansına sahip olacak. İmamoğlu kararının, bu anlamda da bir dönüm noktası işlevi gördüğü söylenebilir.

“Sistem hep aynı sistem”

Hadise dünde yaşanmıştır ama bugünü anlatır. Mektubun muhatabı DP’dir ama bu mektup DP’nin devamı olan Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve AK Parti için de okunabilir. Zira muhalefette ve iktidarda birbirinin zıddı yönlere savrulmak bağlamında mektuptaki ifadeler AP için de, ANAP için de, AK Parti için de geçerlidir. Kural değişmez: Zayıfken “haram” bulunan iktidardayken “helal” kılınır. Muhalefette hürriyet ipine sarılırken iktidarda istibdattan medet umulur.

Hesap kapandı

Messi final maçında iki gol birden attı ve kupayı öperek onu Maradona’ya armağan etti. Yani Tanrı’nın Eli’nin ruhu da şad oldu… Final maçı yüreğimizi ağzımıza getirdi. Ve bunun için de daha bir zevkli oldu. Messi vuslata erdiğinde, sosyal medyada Messi’nin Arjantin’e, futbolun da Messi’ye bir dünya kupası borcu olduğunu, artık borçların ödendiğini, hesabın kapandığını yazmıştım… Kapandı ve film, olması gerektiği gibi mutlu sonla bitti.

Sonu selamet ola!

Taraftarlığın gözü kör eden bir boyutu var. Kabul. Ama her ne kadar gözümüzü Mavi-Beyaz çubuklu forma bürümüş olsa da, takımımızın kadro kalitesinin bir Brezilya, bir Fransa, bir İngiltere ve hatta bir Portekiz kadar parlak olmadığının idrakindeyiz. Mamafih Arjantin de, kendisini onlara nispetle daha kuvvetli kılan bir dinamiğe sahip: Messi’nin hikâyesi.

İki eli kanda da olsa!

Anlaşılan o ki, MİT’ten gelen görüşme talebi tektir ama Demirtaş-Öcalan hattında bu tek teklif iki ayrı yoruma tabi tutulmuştur: Demirtaş bu teklifte, HDP ile PKK’yi, kendisi ile Öcalan’ı karşı karşıya getirme tehlikesi sezdiği için görüşmeye yanaşmamıştır. Öcalan ise, bunu bir fırsatın heba edilmesi olarak görmüştür.

Küçük bir sorun!

Muhalefet bir türlü siyasi özne hüviyetine bürünemediği için binbir emekle oluşturdukları metinlere, halka verilmiş bir söz ya da bir siyasi program olarak değil, neredeyse bir düşünce kuruluşunun fikri egzersizleri olarak muamele ediliyor. Muhalefet seçim sonrasına hazır ama seçime değil. Oysa seçim sonrası planların bir işe yaraması için önce seçimi kazanmak lazım, değil mi?

Öteki Trabzonspor

Yavuz Saltık, işte o meşhur “Trabzonlu değilsin, neden Trabzonsporlusun?” sorusunu, sağdan soldan, doğudan batıdan, kuzeyden güneyden 54 kişiye sordu. Hayata bakışları, politik tasavvurları ve iktisadi koşulları birbirinden farklı insanların neden aynı renklere bağlandıklarını anlamaya çalıştı. Herkes kendi içindeki Trabzonspor’u anlattı ve ortaya çok kıymetli bir eser çıktı: Öteki Trabzonspor*

Demokratikleşme futbolda da iyidir!

Maçların hepsini takip ettim; birçoğunun doksan dakikasını izledim, dersler nedeniyle kaçırdıklarımın da özetlerine baktım. Katar dışında “Ne işi var bu takımın bu kupada?” diyebileceğim bir ekip olmadı. (…) Demokratikleşme sadece siyasette değil; futbolda da hayati! Futbol bilgisi demokratikleştikçe, tabana yayıldıkça, alttakiler ile üsttekiler arasındaki mesafe hızla kısalıyor ve biz futbolseverlerin bahtına da daha güzel maçlar düşüyor.

Uzun soluklu bir mücadele

Savaşçı bir iklimin etkisini kırmak için işlevsel ve kuvvetli müzakere yapılarına, sabırlı bir tavra ve sert rüzgârlara direnç gösterebilecek kararlı ve güçlü bir siyasi liderliğe ihtiyaç duyulur. Barışın inşası uzun soluklu bir mücadeledir; o nedenle barışı dillendirmekten, aramaktan ve yeniden denemekten imtina etmemek gerekir.

Viva Argentina!

Arjantinlilerin ve Arjantin muhiplerinin, ilk günden itibaren Messi’den tek bir isteği var: Maradona’nın yaptığını yapmak ve dünya kupasını Buenos Aires’e getirmek. Kendileri için olduğu kadar, belki ondan da çok Messi için istiyorlar bunu. Çünkü Messi’nin muazzam kariyerindeki tek eksiklik bu; her şeyi var ama dünya kupası yok. Ve Katar-2022 bu eksikliğini gidermesi için son şansı!

MetroPoll anketinin ışığında Kılıçdaroğlu’nun başörtü hamlesi

İktidar seçmenleri bugün bir sorun görmüyor ama yarın olası bir CHP iktidarı için gönlü o kadar rahat değil. Kılıçdaroğlu’nun bu endişenin dozunu düşürmek için gayret etmesi, bir pozisyon ortaya koyması gayet doğal. Elbette, yıllar içinde katılaşmış buz tek bir hareketle çözülecek değil ama bir yerden de başlamak lazım. Ve zannımca Kılıçdaroğlu da yanlış bir yerden başlamadı ama buzları eritebilmesi için daha çok çaba sarf etmesi gerekiyor.

Ayazda kalmak

AK Parti ve MHP, uzunca bir süredir HDP’yi şeytanlaştırdılar ve HDP’ye dokunanın yanacağı hissiyatını veren bir iklim yarattılar. Muhalefet, iktidarın bu kurgusuna itiraz etmedi, aksine bu kurgu içinde hareket etti ve iktidarın arzusuna uygun olarak HDP ile bir siyasi ilişki kurmadı. Akabinde iktidar bu siyasetin kendine zarar verdiğini görüp HDP ile masaya oturunca, muhalefet ayazda kaldı.

“Bana helal ama sana haram”

AK Parti yeri geldiğinde, HDP bir yana PKK ile bile görüşür. Lakin söz konusu muhalefet olunca durumlar değişir. PKK şöyle dursun, muhalefet, Meclis’in üçüncü büyük partisi olan HDP‘ye az buçuk yanaşmaya görsün, AK Parti kıyameti kopartır. Mamafih, konuları kendine yontma, kendi yapıp ettiklerini hep haklı ve başkalarını hep haksız bulma tavrı bir tek iktidarda yok. Muhalefet de aynı hastalıkla malul.

“Sadece Maradona olmak istiyorum”

Antrenörü Fernando Signorini ve eşi Claudia Villafane’ye göre, Diego ve Maradona iki ayrı kişiliktir. Diego, güvensizlikleri olan, ama ailesi ve yakınları için varını yoğunu veren harika bir çocuktur. Maradona ise, onun futbol endüstrisinin ve medyasının talepleriyle yüzleşmek için yarattığı bir karakterdir. Diego zayıflıklarıyla yüzleşir ama Maradona bir eksikliği veya yanlışı olduğunu kabul etmeyi zül addeder.

Maradona’nın ruhu 32 yıl sonra Napoli’yle…

Napoli sevdalıları çok bekledi, Maradonalı şampiyonluktan bu yana tam 32 yıl geçti. Ama çok şükür, bu bekleyişleri bu sene sona erebilir. Zira Maradona’nın ruhunun üflendiği takım bu sene harikalar yaratıyor. Hem ligde hem de Şampiyonlar Ligi’nde doludizgin gidiyor. Serie A’da 12 haftada 10 galibiyet ve 2 beraberlik aldı, 32 puan ile en yakın rakibi Atalanta’nın 5 puan önünde lider koltuğunda oturuyor. Şampiyonlar Ligi’nde ise inanılması zor bir performans sergiliyor Napoli. Liverpool, Ajax ve Rangers ile birlikte yer aldığı A grubunda 5 maçta 5 galibiyet aldı, 20 gol attı ve sadece 4 gol yedi.

İZLENİM | Erdoğan’ın Diyarbakır ziyareti: Bitmiş bir hikâyenin hüznü

Kamu kurumları teyakkuza geçirildi, mitinge katılımları için kamu personelleri lisan-ı münasip ile uyarıldı. Teşkilatlar ve partiye angaje sivil toplum örgütleri sahaya çıkarıldı, çevre il ve ilçelerden partililer Diyarbakır’a taşındı. Cumhurbaşkanı sıfatıyla devletin bütün araç-gereçleri emrine amade kılınan Erdoğan geldi ve genel başkanı olduğu partinin propagandasını yapıp gitti. Şehir, Erdoğan’ın gelişiyle dalgalanmadı. Geçmişte “Acaba ne söyleyecek?” diye dikilen kulaklar, artık pek bir oralı olmadı. Ufukta bir şey gözükmediği için, dönüp bakanların sayısı çok sınırlı kaldı. Devlet partisi olmanın da böyle bir handikabı var; şehre dokunamıyor sadece bürokrasiyi harekete geçirebiliyorsunuz!

AYM, sansüre geçit vermez

AYM bir kanundan “açık”, “net”, “anlaşılır”, “uygulanabilir” olmasını ve “kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu güvenceler içermesini” beklemektedir. Oysa müphem, muğlak ve hududu belirsiz kavramlarla kaleme alınan bahse konu kanun, sayılan bu özelliklerin hiçbirine sahip değildir. Ne açıktır, ne nettir, ne anlaşılırdır, ne uygulanabilirdir ve ne de bireyleri koruyucu güvenceler ihtiva etmektedir.

HDP ve PKK, ister istemez bir karar ânına doğru gidiyor

Yaklaşan seçimlerden ötürü, harareti artırmanın herkese zarar vereceği düşünülerek şimdilik bu tartışma buzdolabına kaldırılabilir ama ilelebet buzdolabında tutulamaz. Bu nedenle, taraflar eninde sonunda bu gerilimle yüzleşmek ve bir karar vermek mecburiyetinde kalacaklardır. Peki, kaçınılmaz an geldiğinde ne karar çıkacak diye sorarsanız, ben PKK’nin siyaseti geri plana çekme ve siyasi aktörleri susturma gayretinin akıntıya karşı kürek çekmekle eşanlamlı olduğunu ve nihayetinde ibrenin siyaseti göstereceğini düşünüyorum.

Diktatörlük dönemlerinde kişisel sorumluluk

Her insani faaliyet iki kısımdan oluşur: Liderin yaptığı “başlangıç” kısmı ve çok sayıda insanın katıldığı “icra” kısmı. Ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir lider, başka insanların yardımı olmadan başladığı işi iyi ya da kötü sonuna kadar götüremez. Tayin edici olan, liderin niyetlerini gerçekleştirmek için girdiği yolda ona itaat edenlerin olmasıdır.

Akşener’in imtihanı

İYİ Parti kısa süren bir yükselme döneminde sonra duraklama ve gerileme dönemine girmiş görünüyor, oyu Haziran’dan bu yana düşüyor. Üç temel neden sayılabilir: Sebeplerden ilki, Akşener’in cumhurbaşkanlığı yarışında erken havlu atmasıdır. İkinci önemli sebep, partinin sağlam bir kimlik inşa edememesidir. Üçüncü sebep, İYİ Parti’nin kendini bir nevi taşra siyasetine sıkıştırmasıdır.

İsviçre çakısı

PKK’nin şiddeti, devletin elindeki bir İsviçre çakısı gibi, birçok işe yarıyor. Devlet bunu, bütün bir toplumu baskılayan ve itiraz seslerini kesen bir susturucu olarak kullanıyor. Peki devlet, kendisine bu kadar büyük bir alan ve yapıp-ettiklerine meşruiyet sağlayan PKK’nin silahından rahatsızlık duyuyor mu ya da çekiniyor mu? Zannetmiyorum. Aksine devleti endişeye sevk eden bir şey varsa, o da silah ve şiddet değil, sivil ve demokratik siyasettir.

Kürt anahtarı ve demokrasi kapısı

Kürtlerin elindeki anahtarın birtakım kapıları açması için, Türkiye siyasetinin de HDP’nin de aşması lazım gelen bariyerler var. Bunları aşıp aşmayacakları, seçimlere gidilirken böyle zor bir işe soyunup soyunmayacakları şüpheli. Ama şüphe edilmeyecek bir husus var: Türkiye’nin içine düştüğü cendereden ancak Kürtleri kapsayan bir siyasetle çıkılabilir.