Halil Berktay
Zaman geçer, fırsat kaçar; Kobani’ye dönemezsin
Kobani süreci cereyan ederken durumun olağanüstü vahametini farkedip aşağıdaki yazıyı yazmış ama doğrusu bu konuda biraz yalnız kalmıştım ve şimdi daha israrlı davranmadığıma hayıflanıyorum.
Erdoğan’ın sorumluluğu; AKP’nin eleştiri ihtiyacı
Durum açık: AKP bir yandan hâlâ açık arayla en büyük parti; diğer yandan bu seçimin en büyük, hattâ tek büyük kaybedeni.
Diyarbakır önlenebilmeliydi
Diyarbakır mitinginin herkes için önemi izahtan vareste. O meydan her türlü elektronik araç dahil didik didik edilmez mi, henüz dolmadan?
Sorular (II) Aydınlar Bildirisi’nde bombalar ve güvensiz seçim
Şu çok açık bir gerçek: Türkiye’de 1946’dan bu yana seçimlerde önemsenecek bir hile olmadı, hileli seçim yapılmadı, sonuçlar daima halkın gerçek tercihlerini yansıttı.
Sorular (I) Fetih Şöleni ve Ermeni soykırımı
Fetih Şöleni’nde de tarih tamamen güncel siyasetin emrine ve iktidar partisinin tekeline verildi. Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir belediye başkanı seçilmesi ve önümüzdeki 7 Haziran oylaması arasında kesintisiz bir devamlılık belirlendi. Özetle, “Fetih = AKP’nin yeni bir seçim zaferi” denklemi kuruldu.
Geçmişten bugüne, düello mantığı ve düşman kültürü
Marksizmin ve Marksist solun serüveni, doğrularından çok yanlışlarıyla, yanılsamalarıyla, takıldığı engellerle, yuvarlandığı çukurlarla, İslamcılar için önemli derslerle dolu.
19 yaşımdaydım
2 Mayıs’ta gözüme çarptığında ah dedim içimden. Maya Plisetskaya ölmüş. Münih’te. Kalp krizinden. 89 yaşında. En tepede, ana başlığın yanında sağda, son dönemlerindeki sayısız ödül töreninden birinde. 80 küsurken nasıl bu kadar güzel olunur? Solda, Kuğu Gölü’nde, Odette/Odile rolünde. Yıl 1966. Tam benim Boston’da seyrettiğim sırada.
Obama’nın ilk tweet’ine ırkçı nefret tepkileri
Gözümüzün önünde, Erdoğan’a yönelik bir nefret söylemi durmaksızın akıyor. Yazılar, konuşmalar, tweet’ler, karikatürler. Bulanık, çamurlu bir sel suyu. Laik-ulusalcıların ikide bir girip yıkandığı bir Ganj veya İndus.
Ölüm, idam, Gezi zekâsı, mağlupların nefreti
Biz ne kadar nüanslandırmaya, dengeli konuşmaya, grinin açığı ve koyusunu görmeye çalışırsak çalışalım, birileri illâ nefret, illâ kutuplaşma, illâ karşısındakine hayat hakkı tanımayacak imhacı bir boy ölçüşme talep edecek.
Küçük bir düzeltme
Keşke aman bir an evvel bitirip yollayayım diye o kadar telâşlanmasaydım; daha fazla özen gösterseydim de baştan bu kadar komple yazabilseydim.
Sol, Markar ve Etyen’de neyi hazmedemiyor?
Beş altı kişi bir aradaydık; lâf seçimlerden, Mahçupyan’ın Başbakan Başdanışmanlığından ve Esayan’ın AKP’den adaylığından açıldı.
Rahatsızlık, şüphecilik, bağımsızlık, yalnızlık
Biraz güncelliğe ve siyasete giriyorsunuz, derken her yanınız güncellik ve siyaset oluyor; sıkılıyorum bundan. Daha genel olarak, tek yanlı partizanlıklardan sıkılıyorum.
Evren, Gülen ve Degülenizasyon sorunu
Herkes AKP’yi 12 Eylül’e bağlamaya hazır da, asıl bunların nereden türediği ile 12 Eylül arasındaki bağlantı hakkında hemen hiçbir soru sormuyor.
Türkiye’nin meczup ‘Altın Şafak’ faşisti
Komünizmin Sovyet taraftarı ve karşıtı bütün varyantları, varlık nedenini yitirdi. Eski, tarihsel TKP de bu gerçeği kabullendi, biz Maocuların bir bölümü de bu gerçeği kabullendik. Öte yandan, her iki taraftan (ve ara kesimlerden) kabullenemeyenler de çıktı şüphesiz.
Gandi kim, Kılıçdaroğlu kim?
Çeşitli Serbestiyet yazarları, her fırsatta “Suriyeliler dışarı” diyen Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin nev zuhur yabancı düşmanlığına dikkat çekti. Önemli bir konu; ben de kıyısından köşesinden birkaç şey eklemek istedim...
Profesyonel devrimcilik
Profesyonel devrimcilik: Gerçek komünist partilerinin veya onlara özenen derme çatma taklitlerinin bünyesini saran, bazen yavaş ilerleyen fakat son tahlilde daima öldürücü bir tümör. Patolojik anatomisi bakımından, “öncü(lük)” kanseri ve “yeni tip parti” kanseriyle akraba ve aynı familyada sayılır. Bunun nedeni, hepsinin “tek yol devrim” mutasyonundan türemiş olmasıdır.
Son devrim
Vietnam diye bir ülke ve bir savaş vardı; hatırlar mısınız? O da göçüp giden Yakınçağın son yirmi otuz yılının bir başka sembolüydü.
Akıncı’nın değil, Erdoğan’ın hatâsı
Mustafa Akıncı’nın “yavru vatan değil kardeş vatan” fikrini ortaya atması gayet normal, haklı ve doğrudur aslında. Temelde, adı konmamış bir sömürgelik halinin koşullar da olgunlaştığından artık son bulması talebinden başka bir şey değildir.
Arınç’a yanıt: Talât Paşa bilerek yaptık diyor
Türkiye’nin en katı, en ikiyüzlü, akademik özgürlüğe karşı en hoyrat inkârcılık içinde nefes alamaz hale geldiği; medyanın da maalesef bu ekibin değneğine göre hoplayıp zıpladığı, kimsenin iki cümlede bir “sözde” demeden konuşamadığı yıllardı.
Soykırımı kabul ettirme-etmeme çatışmasında son durum
Türk olsun Ermeni olsun, aslına bakarsanız hepsi eski kutuplaşmanın olanca sertliğiyle sürmesinden yana; faraza Şükrü Elekdağ ve Onur Öymen’ler, Yusuf Halaçoğlu, Hikmet Özdemir ve Kemal Çiçek’ler, Ümit Özdağ’lar ve Kemal Gürüz’ler geçmişteki kurum ve konumlarına dönseler ve AKP hükümetinin de bütün yaptığı illâ soykırım değil demekten ibaret kalsa, çok daha rahat edecekler.
Davutoğlu’nun 1915 mesajı ve ‘âdil hafıza’ arayışı
Papa I. Fransiskus’un 1915-16’da Osmanlı Ermenilerinin başına gelenleri “20. yüzyılın ilk soykırımı” diye nitelemesi, hükümette hâlâ nedenlerini tam anlamadığım bir asabiyete yol açtı.
Taziye’nin özgürlüğü Papa’yı kapsamıyor mu?
[15 Nisan 2015] Dünkü yazımda sözünü ettiğim, sisler içinde sendeleme ve yolunu bulamama hali, azalacağına arttı gibi. Öyle yerler vardır ki, ancak zarif bir şekilde susulabilir. Bazı devlet ve hükümet yetkilileri bir türlü bunu yapmasını bilmiyor.
Eski yanlışlar sökün etti
Türkiye’nin benim gibi özgür ve eleştirel tarihçileri -- tarihsel gerçeği, 1915’te tam ne olduğunu bulmaya ve Türkiye halkına sabırla anlatmaya, anlatırken de araştırma ve tartışma ortamını giderek genişletmeye ve rahatlatmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla sorun, “soykırım mıydı, değil miydi”den ibaret değil; çok daha büyük. Ve bu anlama-anlatma çabasında, soykırım deyimi yer yer olumsuz bir rol de oynayabiliyor. Çünkü bu bir tür aşırı-özet, bir formül, korkunç ve muazzam bir tarihsel gerçekliği tek bir sözcüğe indirgeyen bir klişe.
‘Amaç barışsa, evet, her şey mübah’ mıdır?
Hayır, bugünkü barış ve çözüm süreciyle ilgili değil bu cümle. Çok farklı bir döneme, elli altmış yıl öncesine ait. Yaşlandıkça ve yaşlandığımı hissettikçe gitgide daha otobiyografik yazıyor; çünkü her şeyi, bütün yaşadıklarım ve bildiklerimi, geçmiş inançlarımı, 20. yüzyıl tarihinin tümünü gözden geçirmek ihtiyacını duyuyorum.
Bebek, katil, karanlık
Bundan sekiz yıl önce, Hrant’ın cenazesinde Rakel Dink müthiş bir cümle sarf etmiş; herkesi “bir bebekten bir katil yaratan karanlığı” sorgulamaya çağırmıştı. DHKP-C gökten zembille mi indi? Bizim masum bebekliklerinden alıp devrimci katillere dönüştürdüklerimiz? Bizim yalancılığımız, ahlâksızlığımız? Bizim karanlığımız nerede?
Fenerbahçe saldırısının ardından DHKP-C çıksa?
Size, dün önüme şöyle bir metin geldi desem… “Emperyalizmin ülkemizdeki işbirlikçileri, en başta da kendini firavun sanan Recep Tayyip Erdoğan’ın başını çektiği neo-liberal ve İslamofaşist AKP diktatörlüğü, işçi ve emekçi sınıflarını amansızca ezip sömürmenin yanı sıra, bütün halkımızı uyuşturup bilincini köreltmeye de çalışıyor. Bu amaçla başvurdukları yöntemlerden en önemlisi din ise, ikincisi de futboldur..."
Dün Hıristiyanlık ve komünizm; bugün İran
Lozan’daki ön anlaşmanın ardından, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin ülkesine hitaben yaptığı televizyon konuşmasının kritik bölümlerini çeşitli ajanslarda buldum. Serbestiyet de “Haberler” bölümünde vermiş; Ruhani, karşı taraf da sözünü tuttuğu ve anlaşma hükümlerine uyduğu takdirde kendilerinin de anlaşmaya sadık kalacağına yemin ediyor. Mesele sırf nükleer enerji ve silâh yapımı da değil; daha kapsamlı bir zihinsel değişim söz konusu.
Affedersiniz, sizin IŞİD’den nedir farkınız?
Evet, bugün 1 Nisan ama benim yukarıdaki sorum değil, 1 Nisan şakası olan. Asıl 1 Nisan şakası, sizin kendinizi devrimci, halktan yana, adalet peşinde diye sunuyor olmanız. Hem de çok kötü, çok rezil, çok berbat bir şaka, gerek (illüzyonlarınız ve sizi afyonlayıp uyutan sahte bilinciniz nedeniyle) kendi kendinize, gerekse zarar verdiğiniz ve habis bir çıbanından başka bir şey olmadığınız bütün insanlığa oynanmış.