Halil Berktay
Kompozisyon ödevi (BBC’nin örnek dil kullanımı)
En iyi beş cevap kağıdının sahipleri arasında noter önünde çekilecek kurada birinci gelen, (sırasıyla) parti okulundan iki yıllık yüksek lisans bursu; sömestir aralarında Kandil’de tatil; ANF’de bir yıl ücretli stajyerlik; Özgür Gündem’de iki yıl editörlük; beş yıllık formasyonun hitamında HDP’de eşbaşkanlık kazanacaktır.
Kompozisyon ödevi (barışçı gösteri hakkı)
Yukarıdaki fotoğrafı dikkatle inceledikten sonra, başlıca iki bölümlü bir kompozisyonda çözümleyip açıklayın. Önce, ilk sırada sanki yüzleri kızıl maskeliymiş ve ellerinde de, inanılmaz ama, sanki silâh varmış gibi gözüken kişilerin yaratabileceği yanlış izlenimleri çürütün. (...) İkinci bölümde, bu resimde somutlanan barışçı gösteri hakkının gaspedilmek istenmesinin anlamını, faşist Erdoğan diktatörlüğüyle bağlantılandırarak yorumlayın.
Suruç’un ardından (3) HDP ile kısa ve beyhude bir tartışma
Ben de bütün demokrasi ve barış güçlerine çağrı yapıyorum: Bırakın, “devrim, solculuk, haklı şiddet ve AKP düşmanlığı” uğruna bu PKK ve HDP’ye habire kredi açmayı artık. Bütün vicdanlı HDP’lilere de sesleniyorum: Savaşa ve silâha karşı çıkmaya cesaret edin. Birazcık kişilikli ve haysiyetli olun. Bu savaş başka türlü durdurulamaz.
In the wake of Suruç (2) the PKK’s new counter-revolutionary civil war
The PKK, accusing the government of being behind the Suruç bombing attack, has once more launched a “people’s revolutionary war.” This is a pure case of Orwellian doublethink and newspeak. The fact of the matter is, that (unless they are stopped by a new rising wave of public reaction), they are setting fire to a new civil war that is based on nothing but a pack of lies, whose demands are incapable of being met by Turkey and within Turkey, and which is clearly counter-revolutionary in character. And the media, the left and the intellectuals that have been patting the HDP on the back will also have to shoulder a huge degree of responsibility for it.
In the wake of Suruç (1) Can there be a “Geneva” for the Middle East?
It simply cannot go on like this; the devastation, destruction and all-around collapse in the Middle East cannot possibly be undone by more and yet more unilateral, unplanned , short-term tactical interventions by the West which lack any overall vision, or by betting on “first Turkey, then the Kurds, then maybe Iran.” The situation is grave enough to call for a new international concept and consensus, a multilateral initiative.
Suruç’un ardından (2) PKK’nın yeni karşı-devrimci iç savaşı
PKK, Suruç saldırısından hükümeti sorumlu tutarak yeniden “devrimci halk savaşı” başlattı. Tam Orwell-vâri bir ikilidüşün (doublethink) ve yenikonuş (newspeak) dili. Doğrusu şu ki, eğer büyük bir kamusal tepkiyle önlenemezse bu, tümüyle yalan üzerine kurulu, taleplerinin Türkiye içinde ve Türkiye tarafından karşılanması olanaksız, artık düpedüz karşı-devrimci karakterde bir iç savaş olacak. HDP’nin sırtını sıvazlayan medya, sol ve aydınlar da bunda büyük sorumluluk taşıyacak.
Suruç’un ardından (1) Ortadoğu’nun ‘Cenevre’si nerede?
Bu böyle gitmez; Ortadoğu’daki yıkım, parçalanma ve çöküntü, gene Batının tek yanlı, plansız ve vizyonsuz, kısa vâdeli taktik müdahaleleriyle, “bugün Türkiye, yarın Kürtler, öbür gün İran” hesaplarıyla düzeltilemez. Durum yeni bir uluslararası anlayış ve konsensüsü, çok-taraflı bir girişimi gerektirecek vahamette.
Hiç olmazsa bir ayıp, rekorlar kitabından silindi
Genzebe Dibaba’nın insan azmi ve takatinin sınırındaki müthiş koşusunu ve sonrasındaki çılgın, tamamen spontane, dakikalar süren sevincini izlerken, aynı zamanda vicdanî bir rahatlamayı da yaşadım.
IŞİD sırf Batı’nın meselesi mi?
Türkiye İkinci Dünya Savaşının dışında kalmayı başardı ama şimdiki Ortadoğu Savaşının dışında kalmayı hiç tahmin etmiyorum ki başarabilsin. Olsa olsa, hangi amaçla, ne uğurda, kime karşı ve kiminle birlikte türünden ayırımlar yapılabilir. Enver Paşa tarzı maceracılıklar, “bir koy üç al” bezirgânlıkları, ya da Musul petrollerini kapıverme hırsı reddedilebilir. Dar mezhepsel (Şiilere karşı Sünniler gibi) cephelere katılmamaya; bu arada Kürtleri asla düşman almamaya özen gösterilebilir. Öte yandan, daha evrensel ve kapsayıcı bazı dâvâ ve cephelere katılmak kaçınılmaz olacaktır.
AKP Kürt oylarını sırf ‘mahalle baskısı’yla mı kaybetti?
Herkes politikaların düzelmesiyle birlikte giden Kürt oylarının geri geleceği kanısında. Hattâ bugün erken seçim yapılsa, söz konusu oyların en azından büyük bir bölümünün geri geleceğine inanıyorlar. Bu ise, soruna tamamen normal siyaset çerçevesinde baktıkları; karşılarında hiç öyle karşı konulmaz ve geri dönülmez bir “mahalle baskısı” görmedikleri anlamına geliyor.
İftardan izlenimler 2
“Yeni Türkiye için yeni AKP” Kürtlerle nasıl tekrar bağ kuracak? Önemli bir husus, Suriye Kürtlerini asla düşman almamak. Evet, PYD problem; AND desteği de problem; İran da problem. Ama bunların hiçbiri IŞİD ile karşılaştırılabilecek düşman veya tehlikeler değil. Türkiye, ne olursa olsun bu gibi noktalarda Kürt duyarlılıklarını gözetmek zorunda.
İftardan izlenimler 1
Kimse zerrece lâfını sakınmadı; insanlar hiç evirip çevirmeden “Sayın Cumhurbaşkanı şunları şunları yanlış yaptı” ve doğrudan başbakana “siz de şahsen şunları şunları yanlış yaptınız” deyip duruyordu. Rahat ve sâkin bir demokrasi hâkimdi.
Weimar’a karşı Prusya’yı ‘restore’ etme hayali
[19 Haziran 2015] Bu akıl yürütme çizgisinin 13 Haziran’daki giriş notunu (Devrimci belleğin hayaleti, kumdaki son ayak izleri) çok soğuttumsa da, bugün bitirecek ve gerek Kemal İnan’ın mânâsız ve mantıksız hırçınlığına (bkz Kürt oyları ne diyor), gerekse bizatihî Kürt siyasetinde satha çıkan iç çelişki ve zigzagların ne gösterdiğine, daha sonra değineceğim.
The last footprints in the sand of the ghost of revolutionary memory
Surfing the internet, I keep coming across those who keep flying on wings of fancy “from the Gezi spirit to the spirit of 8th June.” The way they connect these two is that the people’s “revolutionary wave” first crested at Gezi, then retreated in the face of “counter-revolutionary terror,” but is now “rising yet again” as reflected by the 7th June outcome.
Devrimci belleğin hayaleti, kumdaki son ayak izleri
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığının mevcut ve makul sınırlarının içine çekilip “her şeyi ben bilirim” tavrıyla hükümete ve eski partisine ikide bir müdahale etmekten vaz geçmesi de istenebilir. Ben istiyorum şahsen.
Zaman geçer, fırsat kaçar; Kobani’ye dönemezsin
Kobani süreci cereyan ederken durumun olağanüstü vahametini farkedip aşağıdaki yazıyı yazmış ama doğrusu bu konuda biraz yalnız kalmıştım ve şimdi daha israrlı davranmadığıma hayıflanıyorum.
Erdoğan’ın sorumluluğu; AKP’nin eleştiri ihtiyacı
Durum açık: AKP bir yandan hâlâ açık arayla en büyük parti; diğer yandan bu seçimin en büyük, hattâ tek büyük kaybedeni.
Diyarbakır önlenebilmeliydi
Diyarbakır mitinginin herkes için önemi izahtan vareste. O meydan her türlü elektronik araç dahil didik didik edilmez mi, henüz dolmadan?
Sorular (II) Aydınlar Bildirisi’nde bombalar ve güvensiz seçim
Şu çok açık bir gerçek: Türkiye’de 1946’dan bu yana seçimlerde önemsenecek bir hile olmadı, hileli seçim yapılmadı, sonuçlar daima halkın gerçek tercihlerini yansıttı.
Sorular (I) Fetih Şöleni ve Ermeni soykırımı
Fetih Şöleni’nde de tarih tamamen güncel siyasetin emrine ve iktidar partisinin tekeline verildi. Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir belediye başkanı seçilmesi ve önümüzdeki 7 Haziran oylaması arasında kesintisiz bir devamlılık belirlendi. Özetle, “Fetih = AKP’nin yeni bir seçim zaferi” denklemi kuruldu.
Geçmişten bugüne, düello mantığı ve düşman kültürü
Marksizmin ve Marksist solun serüveni, doğrularından çok yanlışlarıyla, yanılsamalarıyla, takıldığı engellerle, yuvarlandığı çukurlarla, İslamcılar için önemli derslerle dolu.
19 yaşımdaydım
2 Mayıs’ta gözüme çarptığında ah dedim içimden. Maya Plisetskaya ölmüş. Münih’te. Kalp krizinden. 89 yaşında. En tepede, ana başlığın yanında sağda, son dönemlerindeki sayısız ödül töreninden birinde. 80 küsurken nasıl bu kadar güzel olunur? Solda, Kuğu Gölü’nde, Odette/Odile rolünde. Yıl 1966. Tam benim Boston’da seyrettiğim sırada.
Obama’nın ilk tweet’ine ırkçı nefret tepkileri
Gözümüzün önünde, Erdoğan’a yönelik bir nefret söylemi durmaksızın akıyor. Yazılar, konuşmalar, tweet’ler, karikatürler. Bulanık, çamurlu bir sel suyu. Laik-ulusalcıların ikide bir girip yıkandığı bir Ganj veya İndus.
Ölüm, idam, Gezi zekâsı, mağlupların nefreti
Biz ne kadar nüanslandırmaya, dengeli konuşmaya, grinin açığı ve koyusunu görmeye çalışırsak çalışalım, birileri illâ nefret, illâ kutuplaşma, illâ karşısındakine hayat hakkı tanımayacak imhacı bir boy ölçüşme talep edecek.
Küçük bir düzeltme
Keşke aman bir an evvel bitirip yollayayım diye o kadar telâşlanmasaydım; daha fazla özen gösterseydim de baştan bu kadar komple yazabilseydim.
Sol, Markar ve Etyen’de neyi hazmedemiyor?
Beş altı kişi bir aradaydık; lâf seçimlerden, Mahçupyan’ın Başbakan Başdanışmanlığından ve Esayan’ın AKP’den adaylığından açıldı.
Rahatsızlık, şüphecilik, bağımsızlık, yalnızlık
Biraz güncelliğe ve siyasete giriyorsunuz, derken her yanınız güncellik ve siyaset oluyor; sıkılıyorum bundan. Daha genel olarak, tek yanlı partizanlıklardan sıkılıyorum.
Evren, Gülen ve Degülenizasyon sorunu
Herkes AKP’yi 12 Eylül’e bağlamaya hazır da, asıl bunların nereden türediği ile 12 Eylül arasındaki bağlantı hakkında hemen hiçbir soru sormuyor.
Türkiye’nin meczup ‘Altın Şafak’ faşisti
Komünizmin Sovyet taraftarı ve karşıtı bütün varyantları, varlık nedenini yitirdi. Eski, tarihsel TKP de bu gerçeği kabullendi, biz Maocuların bir bölümü de bu gerçeği kabullendik. Öte yandan, her iki taraftan (ve ara kesimlerden) kabullenemeyenler de çıktı şüphesiz.
Gandi kim, Kılıçdaroğlu kim?
Çeşitli Serbestiyet yazarları, her fırsatta “Suriyeliler dışarı” diyen Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin nev zuhur yabancı düşmanlığına dikkat çekti. Önemli bir konu; ben de kıyısından köşesinden birkaç şey eklemek istedim...