Yıldıray Oğur
Gizli tanık Kuşçubaşı Eşref mi?
İmamoğlu ve çevresinin DEM ile seçim ittifakı için PKK ile görüştüğü, hatta onlara bunun için 100 milyon dolar ödeme yaptığına dair Twitter’daki Kuşçubaşı Eşref profilinin iddiaları bir yıl sonra karşımıza bir terör davası olarak çıktı. Ama bir gizli tanığın söylediği bir paragraflık iddiaların hiçbiri ispatlanamadı. Ama bu kadarlık iddialardan Şahan, Polat ve Çalışkan teröre yardımdan tutuklandı. Şişli Belediyesi’ne kayyım atandı. İmamoğlu da bu davanın hala sanığı, tutuklansaydı İstanbul’a da kayyım atanacaktı.
Normalleşmeden buraya nasıl geldik?
Bugün yaşananlara bakınca inanması kolay değil ama bundan bir yıldan biraz daha az bir zaman öncesine kadar Türkiye’de siyasetin gündemi iktidar ve CHP arasındaki bahar havasıydı. Peki bir yılda buraya nasıl ve neden geldik?
2028 seçimleri için bir uzlaşma ve ‘ateşkes’ çağrısı
AK Parti ve CHP, Meclis’te uzlaşıp, Cumhurbaşkanlığı seçimi için yüksek öğrenim şartını kaldırırsa ve “en fazla iki defa” maddesini “en fazla üç defa” yaparsa ya da sınırlama koymazsa? Bu pragmatik uzlaşmayla hem Erdoğan’ın hem de İmamoğlu’nun önünde adaylık için bir engel kalmaz. Eğer herkes kendi pozisyonundan biraz taviz verirse, herkesin sorunu hızlıca çözülmüş olur.
İki Suriyeli, Şam’da bir gün…
El sıkışan Şara ve Kobani fotoğrafı, Öcalan’ın kimi kapsadığı çok tartışılan çağrısının nereleri kapsadığını da fiili olarak gösterdi. YPG, PYD’yi tabii ki önderlik kabul ettikleri Öcalan’ın her sözü bağlıyor. Bağladı da. Türkiye’nin Suriye’ye baktığında sadece Rojava’yı değil Şam’ı görmesinin önü açıldı. Bu perspektif genişlemesi Türkiye’yi rahatlatacak. Takım elbise giyen Kobani’yi, bir süre sonra Suriyeli bakan ya da PYD Genel Başkanı Ferhat Abdi Şahin olarak Ankara’da görürsek şaşırmayalım.
Ahmed Şara ile Mazlum Kobani anlaştı | Yıldıray Oğur canlı yayında değerlendirdi
Yıldıray Oğur, Ahmed Şara ile Mazlum Kobani arasındaki anlaşmayı sıcağı sıcağına Serbestiyet kanalında canlı yayında değerledirdi: “Anlaşma hem çözüm sürecini hem de Şam yönetiminin Batı’daki meşruiyetini ipten aldı", "Bu anlaşma, Öcalan’ın mektubunun Suriye’yi de kapsadığını ve Suriye’de de etkili olduğunu gösterdi.”
Suriye’de ne oldu, ne olmadı, ne olmamalı?
Sınırlarımızdan girdiği andan itibaren her konu Türkiye’deki kutuplaşmanın karadeliğine düşmekten kaçamaz. Suriye’nin Arap Alevi nüfusunun yaşadığı Lazkiye ve Tartus’ta 6-8 Mart tarihleri arasında yaşananlar da öyle oldu. Böyle kutuplaşmış ortamlarda gerçek öksüzdür. Hikayeleri çarpıtmak, abartmak, saklamak ise ayıp olarak görülmez. Tam tersine doğruya sadakat davaya sadakatsizlik olarak görülür. Ama bu kez sadece Suriye için değil, Türkiye için de tehlikeli sonuçları olabilecek bir mesele var karşımızda.
32 yıl önce kaçırılan o fırsat
“Terör örgütüne katılmış olup da kan dökülmesi eylemlerine girmemiş kişilerin teslim olmaları halinde haklarında kovuşturma yapılmamasına ve diğer terör örgütü mensuplarının durumlarının da bu anlayış içinde ele alınarak, gerekli düzenlemelerin yapılmasını hükümete bildirmeye karar vermiştir.” Bugün henüz masada dahi olmayan bu PKK’ya af kararı, çoğunluğunu paşaların oluşturduğu Milli Güvenlik Kurulu’nun 25 Mayıs 1993 akşamı yaptığı toplantıda alındı.
Kapsıyor mu, kapsamıyor mu?
“Silah bırakmak, birilerinin zannettiği gibi ellerini başının üzerine koyup teslim olmak demek değil. Bu kalıcı ve gönüllü biçimde silahtan vazgeçmek demek. PKK içindeki Türkiye vatandaşı militanlar silah bırakıp, Meclis’te yapılacak hukuki düzenlemelerle Türkiye’ye dönebilirler. Peki YPG, yarın silah bıraksa onlar için hukuki güvenceyi kim verecek? Yani Kandil’dekilerle Suriye’dekiler aynı anda silah bırakacak diye bir reel durum yok ortada.”
“Selahattin Demirtaş, Erdoğan’ın izniyle Edirne’den İstanbul’a getirildi, ameliyat olan eşine hastanede refakat etti, bu sırada Bahçeli ile telefonda görüştü”
Demirtaş’ın Bahçeli ile telefon görüşmesinin perde arkasını Yıldıray Oğur yazdı. “1 Mart Cuma günü Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş İstanbul’da bir hastanede ameliyat oldu. Demirtaş’ın bakanlığa talebi üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla Demirtaş eşinin ameliyatına refakat etmek için İstanbul’a getirildi. Bu sırada MHP lideri Devlet Bahçeli de Demirtaş’ı telefonla arayarak görüştü.”
İmralı fotoğrafında hiç atanamamış bir öğretmen…
1999’da Öcalan’ın Türkiye’den çekilme kararına isyan eden Hamili Yıldırım, 2025 yılında Öcalan’ın PKK’ya kendini fesh etme çağrısı yaptığı fotoğraf karesine DEM’li siyasetçiler ve Öcalan’ın avukatı dışında giren üç İmralı sakininden biri oldu. Biz sadece fotoğraf karesi olarak gördük ama üç kamerayla çekilen Öcalan’ın bizzat açıklamasını okuduğu video kaydını iddialara göre Kandil’deki eski arkadaşları topladıkları kongre sırasında izleyecekler. Açıklamanın sonunda ayağa kalkıp bu çağrıyı alkışlayanlardan birinin, bir zamanlar bu çağrının benzerine direnmiş PKK’nın kurucularından biri olması herhalde anlamlı bulunacaktır. 37 yılı hapiste geçmiş bir öğretmenin hikayesi 50 yıldır yüzbini aşkın PKK’lının hikayesinin de bir özeti.
Yıldıray Oğur: 1978 Fis Köyü’nden 2025 Taksim’e: Öcalan PKK’ya neden fesih çağrısı yaptı?
Abdullah Öcalan, PKK’ya tevil edilmeyecek net bir çağrı yaptı. Sadece kongrenizi toplayın ve PKK’yı tasfiye edin demedi, bunun tarihsel sorumluluğunu üstleniyorum dedi. Ve PKK’nın miadını 90’larda Kürt realitesi kabul edilince doldurduğu gibi cesur tespitlerin olduğu bir tarihsel arkaplanla bu fikrini temellendirdi. Ankara’da bu süreçte emeği geçmiş isimlerle konuştum. Herkes çok mutlu. Bazılarının hala tek umut takıldığı nota takılan yok. Tabii ki PKK’nın kendini feshinin sözde kalmaması ancak hukuki, siyasi adımlarla mümkün. Bu sürecin kimsenin adını anmadığı gizli kahramanı MİT Başkanı İbrahim Kalın’dır.
Diplomanın geri dönüşü
Evet, İmamoğlu 1988 yılında University College of Northern Cyprus’un girerken ve 1990 yılında İstanbul Üniversitesi’ne geçerken bu üniversite YÖK’ün denklik verdiği bir üniversite değildi. Ama o yıllardaki kurallara göre yatay geçişte denklik şartı muğlaktı ve üniversitelere bırakılmıştı. İmamoğlu gibi 1988-1992 yılları arasında yüzlerce kişi de bu kestirme yolu kullandı. Sonra da bu yol suistimal edilince 1993’te kapatıldı, hepsi sınav sistemi içine sokuldu. Mevzu böyle. Günün sonunda elimizde iki cumhurbaşkanı adayı ve iki diploma var. Sonuçta durum eşitlenmişe benziyor. Hukuku zorlayıp bu eşitliği bozmaya gerek yok.
Zoom toplantısına katılmaktan terör örgütü üyeliğine…
1640 kişi için hazırlanan iddianame bu aralar elden ele dolaşıyor. İçinde olmayan yok. Ünlü siyasetçiler, akademisyenler, aktivistler, gazeteciler, yazarlar. Bu 14 yılda HDK’nın toplantı, konferans, sempozyum, zoom toplantısı gibi etkinliklerinden herhangi birine katılmış herkesin adı buraya “terör örgütü üyesi” olarak yazılmış.
İktidarın bugün otoriterleşmeye ihtiyacı var mı?
Ankara’dan konuştuğum AK Partili ya da AK Parti’ye yakın isimler olan biteni anlamıyor ve tasvip etmiyor. AK Parti iktidarının bugün otoriterleşmede gaza basmasına gerek yok, zaten çok güçlü. Acil bir durum, gelen bir yakın tehdit ya da seçim baskısı da yok. Peki o halde bunlar neden oluyor?
Ayağındaki kelepçeyi çıkarıp başkasına takmaya çalışanlar…
Söylenmemiş cümleleri söylenmiş gibi anlatan, katılmamış insanları toplantıda gibi gösteren, anadilde eğitim ve anayasanın vatandaşlık tanımının değiştirilmesine bile tahammülsüz bu muhalefet anlayışının tek derdi sopayı ele geçirmek. Yoksa sopayla bir dertleri yok. Bu muhalefetten ümitvar olanlarınki ancak bir çaresizlik olabilir. Çünkü karşımızda ayağındaki kelepçeyi çıkarıp, başkasına takmak isteyenlerden fazlası yok.
“Coşkulu bir tedirginlik”
DEM Parti’nin ve PKK’nın kayyım ve diğer operasyonlardan artık o kadar da etkilenmediği anlaşılıyor. Bu oksimoron hal kabul edilmiş gözüküyor. Zaten bu süreç Demirtaş ve pek çok siyasetçi hapisteyken başladı, Ankara saldırısına rağmen sürdü, Ahmet Türk’e kayyıma rağmen ilerledi. Bu saatten sonra da bu gelişmeler onu durduramayacak gibi duruyor. Bu bataklıkta gül yetişmeyeceğini söyleyenler haklı ama herkes artık bataklıkta nilüfer çiçeklerinin çiçeklendiğini görüyor.
Hapisteki astrolog
Ortaçağ’daki Engizisyon mahkemelerinden beri kehanetleri yüzünden en ağır cezayı alan astrolog Hilal Saraç oldu. Siyasi temennilerini kehanet gibi anlatırken kendi akıbetini göremeyen başarısız astrologu yargı ciddiye almış gözüküyor.
Bir timsah tarafından yutulan adamın hikayesi
147’lilerin çoğu destekledikleri darbecilerin onları üniversiteden attırmasını unutturmaya çalıştılar, bir yanlış anlama, dönülmüş bir hataydı bu. 147’leri çeşitli iddialarla itham eden fişlemeleri yapıp MBK’ya veren hocalardan biri olduğu iddia edilen İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Profesörlerinden Cihat Abaoğlu 2 yıl sonra Talat Aydemir’in darbe girişimlerinde aktif rol oynadı. Haldun Taner’in Timsah oyununun o meşhur radyo kaydı da 147’lilerin hikâyesi gibi unutuldu. 50 yıl sonra eşi evde bir makara bulana kadar... Timsah tarafından yutulan son Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ivan, Haldun Taner ve arkadaşları olmadı…
Ya ‘Erdoğan’ın askerleriyiz’ diye bağırsalardı?
Aslında başlıktaki sorunun basit bir cevabı var: Bir disiplin kurumu olan ordunun mensubu teğmenler slogan atamazlar. Bu sloganın Atatürk için ya da Erdoğan için atılması fark etmez. Slogan askere uymaz. Ama galiba bu cevabın çok çok uzağındayız.
Gerçekten ya hep beraber ya hiçbirimiz mi?
Büyük siyasetle gündemi belirleyen, muhalefeti ülkeyi yönetmeye hazırlıksız göstermeyi başaran iktidar, küçük siyasetle pozitif gündemi berhava etti, topu yine muhalefetin sahasına taşıdı. Peki muhalefet bu baskıyı karşılaşmakta başarılı mı?
Çözüm için gözler neden Türkiye’de değil, Suriye’de?
Sürecin kaderi Türkiye’de olanlara değil, Suriye’de olanlara bağlı. Trump yönetiminden gelen Suriye’den asker çekme ve yeni Suriye yönetimine pozitif sinyaller, Şam-SDG görüşmeleri Öcalan’ın çağrısının içeriğini de, tonunu da belirleyecek, bu gelişmeler Kandil’in Suriye ve Türkiye’nin rağmına alternatif fırsatlar arayışını da bitirebilir.Devlet, Öcalan’dan tevil edilemeyecek net bir çağrı yapmasını bekliyor.
Serenay Sarıkaya ile Ahmed Eş-Şara nasıl aynı örgütün mensubu çıktı?
Adli makamlara göre Arap Baharı ile Gezi Olayları aynı mihrakların işi, patron aynı. Yani günün sonunda Ayşe Barım, Osman Kavala ile Ahmed Eş-Şara aynı uluslararası komplonun, aynı örgütsel ağın yöneticileri oluyor.
Bir otelde meydana gelen yangın…
Henüz ölü sayısı 10 iken ilk haberlerde otelin adı “Kartalkaya’da bir otel”de diye saklandı. Halbuki 1978’de açılan Kartal Otel, (sonra 1998’de Grand Kartal) Kartalkaya’nın ilk oteli. 2019’da ölen kurucusu Mazhar Murtezaoğlu olmasaydı Kartalkaya diye bir yer olmazdı. Bolu’nun üç ünlü turizm markası Varan Tesisi, Koru Otel ve Kartaltepe onun eseri. O yüzden bu büyük felaket, bu ülkedeki ahbap çavuş ilişkilerinin, onun sonucu olan denetimsizliğin masaya yatırıldığı bir hesaplaşmaya dönmeyecek.
“Yallah Arabistan”daki Oscar törenine…
İstanbul’a gelmelerinden rahatsız olunan, şikayet edilen, kaba, ilkel, geri bulunan, birkaç yerde dayak atılan, kazıklanan, arkalarından konuşulan o Arapların memleketi. Ama bütün bu kötü hislere rağmen, en büyük ödül törenlerinde baş köşede Hollywood yıldızlarıyla birlikte Türk aktörler ve aktrisler var.
“Vatan menfaatlerinde Türkiye Kürtlerinin hassasiyeti”
Yeni açılım sürecinin siyasi sonuçlarından memnun olmayan muhalif kesimde bir Kürt sorunu inkarcılığı filizlenmeye başlandı. Halbuki Türkiye’de Kürt sorunu sürekli bir vesileyle nüksedebilen Cumhuriyet’in kalıtsal bir hastalığı. Bugün Suriye merkezli olarak nüksediyor, bundan 50 yıl önce ise Irak merkezli olarak nüksetmişti
Çözüm süreci neden Erdoğan için de bir fırsat penceresi?
Aslında bu süreç sadece 50 yıllık bir çatışmayı bitirmek için bir fırsat penceresi değil, Cumhurbaşkanı ve AK Parti için de bir fırsat penceresi. Bu süreçle Erdoğan ve Kürtler arasındaki grotesk hikayenin sonu değişebilir. Bu da denklemi bütünüyle değiştirir.
“Başbuğ”un açılımını hatırlamak…
1993’te Ermenistan’la temas kurabilecek son insan Türkeş’ti ama cesaret edip bu açılımı yapmıştı. Türkeş’in 1993’de Ermenistan ile barış için gösterdiği cesareti, bugün Bahçeli de çözüm sürecinde gösteriyor.
“İmralı’dan çıkmayabilirim, yeter ki mesele çözülsün”
Çıkan haberlerin tam aksine Öcalan’ın Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ile görüşmesinde “Buradan çıkmayabilirim, bu tartışma konusu olmasın, yeter ki mesele çözülsün” dediği iddia ediliyor.
Kül yutmaz muhaliflerin ulvi davaları, kandırılan Kürtlerin süfli çıkarları
Son bir haftadır iktidar ve özellikle muhalif mecralarda yaşanan travmatik haller artık mizahın da bir konusu olabilir. Müthiş bir savrulma, ne diyeceğini bilememe, başı kesilmiş tavuk gibi ortalıkta dolaşma hali söz konusu.
İki Ferdi Tayfur arasında…
İlk Ferdi Tayfur İstanbullu, Batılı, modern elitlerin bir parçasıydı, komedi filmlerine yaptığı sesiyle şöhreti yakalamıştı. İkinci Ferdi Tayfur, Adanalı ve yoksuldu. Şehre sonradan gelenlerin, kahırlı aşkların sesi olarak şöhreti yakalamıştı. İlk Ferdi Tayfur elit kültürünün, ikinci Ferdi Tayfur halk kültürünün yıldızı oldular. İkisi de kültürdü, sanattı ve değerliydi. Bu basit gerçeği kabul etmek yıllar aldı.