Yıldıray Oğur
Survivor entelektüel!
Hem Naziler hem Sovyetlerin nüfus mühendisliğinin mağduru olmuş bir milletin mensubu olarak 1947’de Avusturya’da bir Nazi mülteci kampında doğmuş Ortaylı’nın ırkçı bir nüfus mühendisliğine hevesi neyle açıklanabilir?
Son konuşan Korgeneral!
Uzun yıllar sonra bugünlerde Türkiye’nin yeniden çok konuşan bir paşası oldu. Durup dururken Yunanistan’ı Atatürk sizi nasıl denize dökmüştü diye tehdit ediyor, çözüm süreci tartışmalarına Türkiyelik-Türklük tartışmasına kömür atarak dahil oluyor. Her ne kadar asker olmasa da rütbesi Korgeneral. Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Korgeneral Prof. Dr. Erhan Afyoncu. “Rektör ve tarihçi işte neden konuşmasın” diyenler herhalde Milli Savunma Üniversitesi’nin tam olarak ne olduğunun farkında değiller. Daha yeni teğmenlerin alternatif yemin töreni yaptığı askeri okullardan bu müfredat ve zihniyetle yetişecek subay kadrosunun Türkiye’ye gelecekteki maliyetini kimse düşünüyor mu acaba?
Mete Tunçay yanılmış mıydı?
Bugün yaşanan hiçbir şey tarihi değiştirmiyor. Ama bugüne kızıp tarihi değiştirmeye çalışanlar karşılarında dev cüsseli Mete Tunçay’ı ve dev külliyatını bulunca ona ve onun paltosundan çıkmış olanlara kızıyorlar. Daha da kızacaklar. Çünkü yarın da yaşanacaklar tarihi değiştirmeyecek. Mete Tunçay, tarihle ilgili söylediklerinin hepsinde haklıydı. Haklı olmaya da devam edecek…
Şam-SDG uzlaşmasının alternatifi var mı?
Suriye’de Şam ve SDG arasındaki sorunlar, Türkiye’de tvlerde hemen ellerine çubukları alıp, Suriye’ye askeri operasyon yayınlarına başlayan TV kanallarındaki gibi bir kopuşa işaret etmiyor. Diyalog sürüyor ve bütün dengeler de hala diyalogdan yana . Çünkü Suriye’de Şam-SDG uzlaşısının ne Şam ne SDG ne de Türkiye için bir alternatifi hala yok.”
Fidan’a TikTokçu diyerek dış politika açığı kapanır mı?
CHP ise dış politika dümenine en az 30 yıldır uzak. Ve dış politikadaki düşük notlarını, Dışişleri Bakanı’nın itibarını sarsmaya çalışarak yükseltmeyi deniyor. Pek işe yarayacak bir taktiğe benzemiyor. Çünkü AK Parti’nin dış politikada iyi görünmesinin tek sebebi Fidan değil. Zamanın ruhu, dış konjonktür, uluslararası dengeler ve bölgesel dengeler Türkiye’nin lehine işliyor.
Diyanet, devleti hedef alan faiz hutbesi irad edebilir mi?
Diyanet’in bu hutbesi Türkiye’deki 89 bin camide okundu. Bu camilerin bazıları kadınlara miras bırakmanın söz konusu bile olmadığı köylerdeydi bazıları ise kadınların ve erkeklerin sabah erkenden işe birlikte gittiği şehirlerde. Eşit miras dini değil, sosyal ve ekonomik bir mesele. Türkiye’nin Medeni Kanunu’nu aldığı İsviçre’ye 1912’de gelebildi. 1400 yıllık İslam tarihinde ve bizde her zaman kitaptaki gibi uygulanmadı. Arazileri erkek evlada veren örfi hukuk sürdü. Yani dinin hükümleri de zamanın şartlarına, güç ilişkilerine göre esnetilebiliyor.
Eski bir Yetmez ama Evetçi’den yeni Yetmez ama Evetçilere bir tavsiye…
İktidara karşı CHP ve muhalefete destek veren yeni Yetmez Ama Evetçiler, eski YAEcilerden farklı olarak kendilerinden tavizler veriyor, kitleye uyuyor, içeride mücadele vermiyor dönüştürücü bir rol oynayamıyorlar. “Korkunç” İslamcılara karşı ulusalcılara hak veriyor, milliyetçilerle ve Atatürkçülerle ortaklaşmak için fazlaca esniyorlar. Sonuç; Kürtçe’den bile tetiklenenler, kanserin son evresindeki genç bir kadını linç edenler... Eğer kitlenin dönüşümü için çaba sarfedilmezse, 2028’deki seçimde de bir Sinan Oğan ortaya çıkabilir ve sonucu yine belirleyebilir.
Üzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor
Türkiye’de iktidar sahiplerinin ülkeyi bölme planlarının bir parçası olduğuna bir kere inanınca her şeye inanmak mümkün. Ve bu yeni bir evham da değil.
İlk kim kime bölücü dedi bilinmiyor. İnönü’den, Menderes’e, Demirel’den Ecevit’e, Özal’dan Erdoğan’a bölücülükle suçlanmayan kimse kalmadı. Şu anda Türkiye son 100 yıllık tarihinde bölünme tehdidinin en uzağında.
Mehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor?
Nazım Hikmet’in nasıl 13 yıl CHP iktidarı altında hapis yatıp daha 15 yılı varken DP’nin iktidara gelmesinden iki ay sonra çıkan afla serbest kaldığını az kişi biliyormuş.
Siyah ve beyaz bu tarih kitaplarında hukuki bir facia olduğu için Nazım Hikmet’in davasında avukatlığını üstlenmiş anti-komünist eğilimli, DP milletvekilliği yapmış eski savcı Mehmet Ali Sebük gibi isimlere ise tabii ki yer yoktu.
Hayır, bu Türklük Sözleşmesi değil!
Kürtler, 50 yıllık sorunlarını ‘düşman’ iktidarla çözmeyi deneyince, onların sorunları, dertleri ve talepleri bir kenara atılıp sosyalistler ve emekli paşalar bir bildiri altında 100 yıldır bitmeyen Cumhuriyet'in elden gittiği teranesi türküsünü söylemeye başlayabiliyor.
Netanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü?
Netanyahu, zannedildiği gibi bir pragmatist sağcı politikacı değil. Partisi Likud, yakın dünya tarihinde terör kavramının kullanıldığı ilk büyük saldırı olan 1946’da Kudüs’te King David Oteli’nde 91 kişinin öldüğü saldırıyı yapan terör örgütü Irgun’dan geliyor. Babası Benzion Netanyahu, bütün bu örgütlerin ideoloğu olan Ze’ev Jabotinsky’nin özel sekreteriydi. Jabotinsky, revizyonist Siyonizm denilen radikal siyonizmin kurucusuydu. Ve bu uğurda yolu bir kaç kez İstanbul’dan geçmişti…
Rojava ile çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi?
Fransa’nın ve ABD’nin garantörlüğü, Türkiye’nin çözüm süreci heyecanı, Şam’ın ülkenin yarısını geri kazanma, istikrarı sağlama ve Kürtlerle barışın Şara’ya dünyada sağlayacağı meşruiyet; Kürtlerin masadaki kozları ama önce Rojava’yı ve YPG’yi bu haliyle koruma inadından vazgeçilmesi gerekir. Kürtlerin “Rojava davası”nı bir “Kıbrıs davası”na çevirmeden rasyonel olarak ellerindeki imkanlar ve alternatifler üzerinde yeniden düşünmesi gerek. Çünkü artık 2014-2024 arasında değiliz.
Hem gazeteciliğin hem siyasetin duayen ismi…
Altan Öymen’in biyografisi Türkiye’deki siyaset ve gazetecilik ilişkisi açısından sembolik.
İki bölüm vardı hayatında; Gazetecilik ve siyasetçilik.
İkisi sürekli birbirini izlemiş, hatta bazen ikisini aynı anda yapmıştı. Birini seçmemiş ya da kimse ondan böyle bir seçim yapmasını beklememişti.
Çok doğal biçimde gazetecilikten siyasete, siyasetten gazeteciliğe geçişler yapmıştı.
DEM Parti o tweeti neden sildi?
Geçen haftanın en ilginç olaylarından biri DEM Parti’nin X hesabından yaptığı “Rojava Devrimi” yıldönümü mesajını “19 Temmuz 2012’de Esad diktatörlüğüne karşı Kobani’den başlayan” cümlesine gelen tepkiler üzerine silmesiydi. Ama tepkilerdeki daha büyük cehalet şuydu; 2012 tarihindeki Rojava’nın ilanının yıldönümü için yapılan bir açıklamada 2013 Nisan’ında kurulan IŞİD’in kınanmasını bekliyorlardı. Suriyeli Kürtler ve Türkiye’deki DEM çevresi; Suriye’deki bütün sünni Arapları IŞİD’çi, çete gibi görerek, Esad’a diktatör denmesinden bile rahatsız bir marjinalliğin peşine takılarak Suriye’de somut bir sonuç alamaz.
Kutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca
1949’da CHP’nin açtığı ilk imam hatip kursunun müdürü yani imam hatiplerin bir nevi kurucusu. O yüzden adı imam hatiplere veriliyor. Türkiye’de adının verildiği en az sekiz imam hatip okulu var. Bu okullardan sadece ikisinden bu yıl tam puanlı birinciler çıktı. Trabzon ve Antalya’daki okullar şehirlerin en iyi okulları arasında. Her yıl benzer başarılar gösteriyorlar. Yani ortada şüpheli ya da şaibeli bir durum yok. Ama kutuplaşma 14 yaşındaki çocukların şaibeli diye afişe edilmesine neden olabildi
Kendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı
DEM’in ve Kürtlerin çözüm süreci dışında iktidara yanaştığı yok. Ama muhalifler çözüm süreci sorunsuz ilerledikçe öfkelerine hâkim olamıyor, Kürt meselesinde ideolojik özlerine dönüyor, dillerine hâkim olamıyor, her fırsatta DEM sitemlerin, imaların hedefi oluyor. Özel ve İmamoğlu’nun gayretleri bunu engelleyemeyebilir. Belki DEM ve Kürtler Cumhur İttifakı’na katılmayacak, en fazla kendi üçüncü yollarını inşa edecek ama muhalifler arasında ırkçılığa ve inkarcılığa varan fikirler ve sesler büyüdükçe “Kürtler bizi satıyor” kehaneti de kendini gerçekleştiren kehanetler arasına girebilir. Yani DEM ve Kürtler, Cumhur İttifakı’na katılmayabilir ama oraya doğru itilebilir. Doğrudan Cumhur İttifakı’na yanaşmazlar ama Erdoğan karşıtlığı Kürtler arasında hararetini kaybedebilir, üçüncü yolun cazibesi artabilir. Yani kehanet kendini gerçekleştirebilir.
Geyik ninenin bunlardan haberi var mı?
Geyik Oran, 92 yaşında. Hülya Oran yani Bese Hozat’ın annesi. Esas adı Xezal. Kürtçe, Ceylan demek. Ama nüfus memurları adını “Geyik” diye yazmış. Muhalefetin son Erdoğan konuşmasından sonraki yeni tezine göre Dersimli Bese Hozat ve Hataylı Tülay Hatimoğulları, artık Erdoğan’ın Sünni ümmetçi ittifakının bir parçası. Erdoğan, Türk-Kürt-Arap ittifakını içerisi için değil, dışarısı için demişti ama ayının 40 türküsü var, kırkı da armut üstüne…
Yıldıray Oğur töreni anlattı: “Dağın başında vakur bir veda töreni…”
50 yılda yaşanan tüm acılara saygılı bir tören izledik. Bu iki saatlik törende Türkiye’de yaşayan kimseyi rahatsız edecek tek bir saniye bile yaşanmadı. Ve törenin sonunda dağın başında, bir olimpiyat ateşi gibi yanan ateş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı tek bir kişinin bile aleyhine değildi. Kimse kaybetmedi, kimse yenilmedi. Herkes kazandı. Devamı gelirse de kazanmaya devam edecek.
Yerli ‘Hayırlı Cuma’ya doğru…
1 Ekim 2024’den bu yana olmaz denilenler, pek şans verilmeyenler oldu ve PKK, bugün (11 Temmuz) Süleymaniye yakınlarında silah bırakma töreni yapacak.PKK’nın bu sembolik adımından sonra top Meclis’te olacak.Ama buradaki umutlu ve pozitif havadan açık ki 50 yıllık bir dönem kapanıyor.
“İkimiz de yaşlandık. Emekli olmadan bu işi bitirelim”
Cümle Devlet Bahçeli’ye ait. Bunu söylediği kişi ise Ahmet Türk. Bahçeli 77, Ahmet Türk 83 yaşında. Galiba 2000’lerin ortasıydı ve Ahmet Türk, "barışı konuşacak son nesil biziz" demişti. Bunu Kürtler için söylemişti. Tarih Ahmet Türk’ün bu sözünü doğrulamadı. Ama ilginç bir şekilde bu söz galiba Türkler için geçerli.
Otoriterleşmede bir yol haritası var mı?
Sandığı ortadan kaldırmak, muhalefeti yok etmek ya da etkisiz hale getirmek, Türkiye’yi Rusya, Azerbaycan ya da Venezuela yapmak ciddi bir planlama isteyen radikal kararlar. Zannedildiği gibi iktidarın bir yol haritası, bunu yapacak bir kurmay aklı da yok. Türkiye’yi özel olarak planlı bir şekilde bir yere götürmüyorlar, gittiğimiz yeri kimsenin bildiğini zannetmiyorum. Dünyadaki en yaygın ve en yanıltıcı analiz hatası, olan biteni anlamaya çalışırken kendi rasyonaliteni diğer aktörlere yansıtmaktır.
Mevsim normallerinin üzerinde kundakçılık….
Her yıl orman yangınları, aynı mevsimde Akdeniz kıyısında benzer bitki örtüsüne sahip bütün ülkelerde çıkıyor orman mühendisleri, uzmanlar çıkıp yangınları bilimsel olarak açıklıyorlar. Ama kimin umurunda…Ertesi yıl ise aynı sabotaj yalanları, “aynı anda bu kadar yangın çıkarmıymış” ukalalıkları, yangınlarda itfaiye görevlilileri ölürken oturduğu yerden “kimse bir şey yapmıyor, delireceğim” Instagram storysi ucuzlukları dolaşıma giriyor.
Demek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş
Babacan, DEVA’yı kurarken ısrarla muhafazakar olmadıklarını, çoğunluğun AK Parti’den gelenlerde olmadığını söyledi. İdeolojilerin, sağın, solun geride kaldığını anlattı. Günün sonunda DEVA’da sadece AK Parti kökenli milletvekilleri kaldı. Çünkü ideolojiler sadece kitabi değildir. Kriz anlarında kendi ideolojik evini kuramayanlar baba ocağına geri döner.
Sessizlik neden en büyük tehdittir?
Sessizlik, en uçlardaki fikirlerin sesinden daha tehlikelidir. Fatih Altaylı’nın istese de yapamayacağı tehdide de benzemezler. Altaylı’ya cevap verebilirsiniz, onla polemik yapabilirsiniz ama sessizliğe cevap veremezsiniz. Sessizliği ikna da edemezsiniz. Sessizlik en radikal, en yobaz, en tehlikeli fikirdir. Sessizliğin artması, hepimiz için tehdittir.
“Marg bar Amrika!” nereden çıkmıştı?
Amerika’nın darbeyle Başbakan devirdiği, bunun için Şah ile işbirliği yaptığı, insanlara para verdiği bir ülke İran. Bu yüzden de “Marg bar Amrika!” diye bir slogan var. Bu yüzden kendi ülkesini bile savunamayan sert ve kötü bir rejim her şeye rağmen dış güçleri gösterip halk desteğini devam ettiriyor. Çünkü dış güçler, hainler, Batı’nın içimizdeki beşinci kolu denince insanların aklına komplo teorileri ve hamaset değil, somut hatıralar, belgeler geliyor.
Türkiye’de legal siyaset yapmak mı, İsrail’in proxy örgütü olmak mı?
2015’de ilk çözüm süreci Suriye iç savaşı yüzünden bitmişti. İkinci çözüm süreci de yine bölgesel bir savaşla sınanıyor. Bu kez PKK’ya teklifin ne olduğunu bilmiyoruz. Ama teklifin kimden geldiği açık; İran’dan değil İsrail’den… Dün Bahçeli ve Demirtaş’tan gelen mesajlar çözüm sürecinin bu kritik karar anına ilişkin açık uyarılardı.
Mesele dış politika ve güvenlik, aptal!
Görünen o ki bir sonraki seçimlere kadar dünya ve bölgemiz daha istikrarlı olmayacak. Ve bütün dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin birinci gündemi de güvenlik olacak. Dış politikada yetkinlik, ülkeyi yönetme becerisi siyasetçilerde en çok aranan vasıflar haline gelecek. Bütün siyasetin kendini buna karşı hazırlaması gerekiyor. Çünkü artık mesele “dış politika ve güvenlik, aptal!”
Tıraşçı Ahmet’in oğlu nasıl CHP’li oldu?
Ferdi Zeyrek’in siyasi hikayesi siyasetteki sosyal değişimi de anlatıyor. Eski sağ, muhafazakar esnafların çocukları üniversiteye gidiyor, sekülerleşiyor, eşrafın dilini bilen bu yeni nesil CHP statükosunu delip, kendine alan buldukça da 78 yıldır hareket etmeyen kayaları hareket ettiriyor.
Greta’nın büyüklüğü bizi küçültür mü?
Bütün siyasi duruşunu ve hatta kimliğini; ötekinin kötülüğü, ‘gavur’un zıddı, Batılının negatifi olmak üzerine kurmuş olanlar, İsveçli sarışın şortlu bir kızın da iyi ve ahlaklı olabileceği fikrini bir iman, itikad, dava sorununa çeviriverdi.
Hac yasağı nasıl komünist ve Kürt korkusu ile aşıldı?
Murat Bardakçı’nın tek parti döneminde dini yasaklarla ilgili söyledikleri tartışılıyor. Bardakçı’nın yaptığı cesurca. 1947’ye kadar Türkiye’de hacca gitmenin gayriresmi olarak yasak olduğunu 2025’de söylemenin hala atlatma haber olması bunu gösteriyor. Türkiye’den hacca gidişi fiilen yasaklayan düzenleme, 1929 Ekonomi Buhranı’na karşı çıkarılan “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında Kanun” oldu. 1930’dan 1947’ye kadar Türkiye’den hacca kaçak olarak gidilebildi. Peki 1947 yılında ne değişti?