Yıldıray Oğur

Öcalan o kanalları ilk kez izledi ve…

Ankara’daki kaynaklardan öğrendiğime göre, Buldan’ın medyayla ilgili sözlerinin arkaplanı şöyle: Öcalan bir süredir Sözcü TV ve TELE 1 tv de izlemeye başlamış. Televizyonunda diğer bazı iktidar yanlısı ve muhalif kanalları zaten izliyordu. Ama son izlediği iki kanalda çözüm sürecine karşı hararetli itirazları izlemiş ve bunun şaşkınlığını yaşamış.

Hatay’ı haritasına ilk kim koymuştu?

Bütün Suriye iç savaşı boyunca Esad’ı desteklemiş olanlar, hatta Esad devrilirken bile onla acil temas kurulması gerektiğini savunmuş olanların resmi Suriye haritasında Hatay’ın ne işi olduğunu sorguladığına şahit olmadık. Ama geçen hafta bu kesimler birden bire Suriye haritasında Hatay’ı keşfettiler. Üstelik de bir haritada bile değil, bir logoda…

Çözüm sürecinde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor

Çözüm sürecinde iklim saati saatine değişiyor. Halep'te çıkan bir silahlı çatışmadan, Meclis’te atılan Apo sloganlarına, Strasbourg’da AİHM’e yapılan bir itirazdan, Şam’daki bir toplantıya kadar herşey sürecin akışını etkiliyor.

Sumud tecrübesi bize neler söylüyor?

2010’da Mavi Marmara için Başbakan Erdoğan “Giderken bana mı sordunuz” çıkışını yapmıştı. Bu söz eleştirildi ama tam da olması gereken buydu. Tıpkı bugün İspanyollar, İtalyanlar, Yunanlılar, İsveçliler giderken, Gazze’ye gemi kaldırırken kendi başbakanlarına sormadıkları gibi. Eğer bir ülkede sivil toplumun devletten izin almadan eylem yapması mümkünse, o eylemlerin sorumluluğu da devletlerine kalmaz. Yani Türkiye’nin limanlarından kalkıp Gazze’ye gitmeye çalışan bir geminin hesabı o zaman Ankara’ya sorulmaz. Ama maalesef Türkiye 2010’dan 2025’e buradan çok uzaklaştı. Sivil toplum, giderken Başbakan’a dahi sorulmayan ülkeden, giderlerse devletten bilirlere geriledi. O yüzden de tekneler 15 yıl sonra Türkiye’den kalkamadı.

Çözüm sürecinin bir yılı: Uzanan bir elden, resepsiyona…

Bir yıl önce Bahçeli’nin uzattığı el, bir yıl sonra bir resepsiyona dönüştü. Elimizde sürecin son durumuyla ilgili en somut istihbarat raporu, kulis bilgisi bu resepsiyon görüntüleri. Emin olun eğer süreçle ilgili Erdoğan’a istihbarat raporları olumsuz gelseydi, PKK silah bırakmamakta direniyor, SDG ipleri koparacak gibi bir bilgi olsaydı, Erdoğan hiçbir partiye göstermediği bu ilgiyi DEM’e göstermezdi.

Trump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne?

Normal ve adil bir dünyada bu soykırımın finali Tel Aviv’deki askeri ve siyasi hedeflerin bombalanması, BM Barış Gücü’nün Gazze’ye müdahalesi ve Netanyahu’nun divanda yargılanması olurdu.Ama böyle bir dünya yok. İsrail’i durdurabilecek tek ülke ABD. Ortaya çıkan İsrail’i durdurma seçeneği de bu plan olabildi. Esas soru şu; Peki bu anlaşmanın alternatifi ne? Anlaşmanın alternatifi şu anda olanların devam etmesi. Planın Filistinliler için en büyük kazancı; ABD ve Arap ve Müslüman ülkelerin 1948’den sonra ilk kez İsrail ile Filistinlilerin arasına girecek olması. Tampon olacaklar. Üçüncü göz olarak meseleye dahil olacaklar. İsrail’in zayıf Filistinlilerle başbaşa hali bitecek. Unutmayalım; 48 öncesi İngiliz kolonyalizmi Filistinliler için bugünden iyiydi.

Komisyon’da bir gün: Komisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı….

Çözüm Süreci’nde son durumu kabaca böyle özetleyebiliriz. Çarşamba günü uzun adı Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi olan komisyonun önemli bir toplantısını gün boyu Meclis’te izledim.Konuştuğum iktidar partilerinden milletvekilleri komisyonun uzayan dinleme seanslarını, Suriye’deki çözümün beklenmesiyle açıklıyorlar.

Millet can, Trump mal derdindeyken…

Trump belki Nobel Barış ödülünü alamaz ama Türkiye’deki çözüm sürecine istemeden büyük bir katkısı oluyor. Trump’la görüşmenin bu anlamda kazasız belasız bitmesi bile başarı sayılabilir. Erdoğan’dan bir kaç saat sonra Beyaz Saray’a gelen Pakistan Başbakanı gibi madenlerimizi vermeden, Güney Kore gibi ülkeyi ekonomik krize sokacak yatırım vaadleriyle zorbalanmadan biraz gaz alarak eve geri dönülüyor.

Şara, SDG’yi Türkiye ile tehdit etti mi?

Suriye Cumhurbaşkanı Şara’nın bir grup uzmanla görüşmesinde, “SDG, Aralık ayına kadar Suriye’ye entegrasyon konusunda ayak sürümeye devam ederse, bölgede Türkiye’nin askerî operasyonu gündeme gelebilir” dediği iddia edilmişti. Görüşmede bulunan Uluslararası Kriz Grubu kıdemli uzmanı Dareen Khalifa’ya Şara’nın böyle bir cümle kurup kurmadığını sordum: “Kesinlikle yıl bitmeden bir anlaşmaya varılamazsa Türkiye askeri operasyon yapacak demedi. Ama şunu ima etti: Türkiye’nin askeri harekatı tamamen olasılık dışı değil. Ama genel havası oldukça pozitifti.”

İsrail’in yükünü Kürtlerin sırtına yüklemek…

Diasporadaki maceracı Kürt milliyetçileri, soykırımla suçlanan İsrail ile bölgede Kürtlerin haklarının savunulabileceğini hatta bu fırsattan istifade Suriye’de bir devlet kurulabileceğini düşünüyor. Bölgenin en mağdur halkını, en çok katliama uğramış toplumunu katliamcılığı BM tarafından tescilli bir devletin ortağı yapmayı, ortalığı karıştırmak için kullanacağı bir sopaya çevirmeyi Kürtlerin çıkarlarını savunmak zannediyorlar.

AK Parti CHP’siz yapabilir mi?

Bugün tehlike arz eden bir CHP’ye en çok muhtaç olan AK Parti’dir. Zayıflamış, bölünmüş, örselenmiş, mağdur bir CHP en az AK Parti’nin işine yarar. Siyaset üretemeyen, kadro yetiştiremeyen, medyasıyla kamuoyu oluşturamayan yorgun bir iktidar elindeki en büyük siyasi malzemeyi de kendi eliyle yok ediyor. Tek parti rejimi zulmü hikayesi el değiştiriyor. AK Parti, CHP’ye yıllarca anlatılacak bir hikaye verirken kendi hikayesini ise kaybediyor.

Savcılık Jennifer Lopez’i nasıl kaçırdı?

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, hafta içi yoğun CHP mesaisi sonrası kendisine eğlenceli bir hafta sonu aktivitesi buldu: Manifest grubuna dava açmak…

Yüksek Seçim Kurulu artık o kadar yüksek değil mi?

75 yıllık bir demokratik seçim ve siyasi partiler rejiminin tepesine bir ilk dereceli mahkemenin gölgesi düştü. Bir mahkeme 75 yıllık YSK merkezli sistemin üzerine çıktı ve CHP’nin İstanbul İl Kongresi’ni iptal etti. İlk dereceli mahkeme Yüksek Seçim Kurulu’na, mağrur olma senden yüksek ben varım dedi. Meğer YSK artık o kadar da yüksek değilmiş.

​​​​​​​Erbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı?

Kürt milliyetçileri ve Kandil Suriye’de maksimalist ve fırsatçı iken Öcalan tarihsel ve uzun vadeli bir tercih yapılmasını istiyor. Erbil bu işin artık bir yere bağlanmasını bekliyor. Toplantıya katılan bazı KDP yetkilileri 2010’lardan beri PKK’yı silah bırakmanın zamanı gelmedi diye ikna etmeye çalıştıklarını anlattı. Suriye konusunda ise onlar da daha milliyetçi ve Şam yönetimine karşı şüpheci.

Survivor entelektüel!

Hem Naziler hem Sovyetlerin nüfus mühendisliğinin mağduru olmuş bir milletin mensubu olarak 1947’de Avusturya’da bir Nazi mülteci kampında doğmuş Ortaylı’nın ırkçı bir nüfus mühendisliğine hevesi neyle açıklanabilir?

Son konuşan Korgeneral!

Uzun yıllar sonra bugünlerde Türkiye’nin yeniden çok konuşan bir paşası oldu. Durup dururken Yunanistan’ı Atatürk sizi nasıl denize dökmüştü diye tehdit ediyor, çözüm süreci tartışmalarına Türkiyelik-Türklük tartışmasına kömür atarak dahil oluyor. Her ne kadar asker olmasa da rütbesi Korgeneral. Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Korgeneral Prof. Dr. Erhan Afyoncu. “Rektör ve tarihçi işte neden konuşmasın” diyenler herhalde Milli Savunma Üniversitesi’nin tam olarak ne olduğunun farkında değiller. Daha yeni teğmenlerin alternatif yemin töreni yaptığı askeri okullardan bu müfredat ve zihniyetle yetişecek subay kadrosunun Türkiye’ye gelecekteki maliyetini kimse düşünüyor mu acaba?

Mete Tunçay yanılmış mıydı?

Bugün yaşanan hiçbir şey tarihi değiştirmiyor. Ama bugüne kızıp tarihi değiştirmeye çalışanlar karşılarında dev cüsseli Mete Tunçay’ı ve dev külliyatını bulunca ona ve onun paltosundan çıkmış olanlara kızıyorlar. Daha da kızacaklar. Çünkü yarın da yaşanacaklar tarihi değiştirmeyecek. Mete Tunçay, tarihle ilgili söylediklerinin hepsinde haklıydı. Haklı olmaya da devam edecek…

Şam-SDG uzlaşmasının alternatifi var mı?

Suriye’de Şam ve SDG arasındaki sorunlar, Türkiye’de tvlerde hemen ellerine çubukları alıp, Suriye’ye askeri operasyon yayınlarına başlayan TV kanallarındaki gibi bir kopuşa işaret etmiyor. Diyalog sürüyor ve bütün dengeler de hala diyalogdan yana . Çünkü Suriye’de Şam-SDG uzlaşısının ne Şam ne SDG ne de Türkiye için bir alternatifi hala yok.”

Fidan’a TikTokçu diyerek dış politika açığı kapanır mı?

CHP ise dış politika dümenine en az 30 yıldır uzak. Ve dış politikadaki düşük notlarını, Dışişleri Bakanı’nın itibarını sarsmaya çalışarak yükseltmeyi deniyor. Pek işe yarayacak bir taktiğe benzemiyor. Çünkü AK Parti’nin dış politikada iyi görünmesinin tek sebebi Fidan değil. Zamanın ruhu, dış konjonktür, uluslararası dengeler ve bölgesel dengeler Türkiye’nin lehine işliyor.

Diyanet, devleti hedef alan faiz hutbesi irad edebilir mi?

Diyanet’in bu hutbesi Türkiye’deki 89 bin camide okundu. Bu camilerin bazıları kadınlara miras bırakmanın söz konusu bile olmadığı köylerdeydi bazıları ise kadınların ve erkeklerin sabah erkenden işe birlikte gittiği şehirlerde. Eşit miras dini değil, sosyal ve ekonomik bir mesele. Türkiye’nin Medeni Kanunu’nu aldığı İsviçre’ye 1912’de gelebildi. 1400 yıllık İslam tarihinde ve bizde her zaman kitaptaki gibi uygulanmadı. Arazileri erkek evlada veren örfi hukuk sürdü. Yani dinin hükümleri de zamanın şartlarına, güç ilişkilerine göre esnetilebiliyor.

Eski bir Yetmez ama Evetçi’den yeni Yetmez ama Evetçilere bir tavsiye…

İktidara karşı CHP ve muhalefete destek veren yeni Yetmez Ama Evetçiler, eski YAEcilerden farklı olarak kendilerinden tavizler veriyor, kitleye uyuyor, içeride mücadele vermiyor dönüştürücü bir rol oynayamıyorlar. “Korkunç” İslamcılara karşı ulusalcılara hak veriyor, milliyetçilerle ve Atatürkçülerle ortaklaşmak için fazlaca esniyorlar. Sonuç; Kürtçe’den bile tetiklenenler, kanserin son evresindeki genç bir kadını linç edenler... Eğer kitlenin dönüşümü için çaba sarfedilmezse, 2028’deki seçimde de bir Sinan Oğan ortaya çıkabilir ve sonucu yine belirleyebilir.

Üzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor

Türkiye’de iktidar sahiplerinin ülkeyi bölme planlarının bir parçası olduğuna bir kere inanınca her şeye inanmak mümkün. Ve bu yeni bir evham da değil. İlk kim kime bölücü dedi bilinmiyor. İnönü’den, Menderes’e, Demirel’den Ecevit’e, Özal’dan Erdoğan’a bölücülükle suçlanmayan kimse kalmadı. Şu anda Türkiye son 100 yıllık tarihinde bölünme tehdidinin en uzağında.

Mehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor?

Nazım Hikmet’in nasıl 13 yıl CHP iktidarı altında hapis yatıp daha 15 yılı varken DP’nin iktidara gelmesinden iki ay sonra çıkan afla serbest kaldığını az kişi biliyormuş. Siyah ve beyaz bu tarih kitaplarında hukuki bir facia olduğu için Nazım Hikmet’in davasında avukatlığını üstlenmiş anti-komünist eğilimli, DP milletvekilliği yapmış eski savcı Mehmet Ali Sebük gibi isimlere ise tabii ki yer yoktu.

Hayır, bu Türklük Sözleşmesi değil!

Kürtler, 50 yıllık sorunlarını ‘düşman’ iktidarla çözmeyi deneyince, onların sorunları, dertleri ve talepleri bir kenara atılıp sosyalistler ve emekli paşalar bir bildiri altında 100 yıldır bitmeyen Cumhuriyet'in elden gittiği teranesi türküsünü söylemeye başlayabiliyor.

Netanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü?

Netanyahu, zannedildiği gibi bir pragmatist sağcı politikacı değil. Partisi Likud, yakın dünya tarihinde terör kavramının kullanıldığı ilk büyük saldırı olan 1946’da Kudüs’te King David Oteli’nde 91 kişinin öldüğü saldırıyı yapan terör örgütü Irgun’dan geliyor. Babası Benzion Netanyahu, bütün bu örgütlerin ideoloğu olan Ze’ev Jabotinsky’nin özel sekreteriydi. Jabotinsky, revizyonist Siyonizm denilen radikal siyonizmin kurucusuydu. Ve bu uğurda yolu bir kaç kez İstanbul’dan geçmişti…

Rojava ile çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi?

Fransa’nın ve ABD’nin garantörlüğü, Türkiye’nin çözüm süreci heyecanı, Şam’ın ülkenin yarısını geri kazanma, istikrarı sağlama ve Kürtlerle barışın Şara’ya dünyada sağlayacağı meşruiyet; Kürtlerin masadaki kozları ama önce Rojava’yı ve YPG’yi bu haliyle koruma inadından vazgeçilmesi gerekir. Kürtlerin “Rojava davası”nı bir “Kıbrıs davası”na çevirmeden rasyonel olarak ellerindeki imkanlar ve alternatifler üzerinde yeniden düşünmesi gerek. Çünkü artık 2014-2024 arasında değiliz.

Hem gazeteciliğin hem siyasetin duayen ismi…

Altan Öymen’in biyografisi Türkiye’deki siyaset ve gazetecilik ilişkisi açısından sembolik. İki bölüm vardı hayatında; Gazetecilik ve siyasetçilik. İkisi sürekli birbirini izlemiş, hatta bazen ikisini aynı anda yapmıştı. Birini seçmemiş ya da kimse ondan böyle bir seçim yapmasını beklememişti. Çok doğal biçimde gazetecilikten siyasete, siyasetten gazeteciliğe geçişler yapmıştı.

DEM Parti o tweeti neden sildi?

Geçen haftanın en ilginç olaylarından biri DEM Parti’nin X hesabından yaptığı “Rojava Devrimi” yıldönümü mesajını “19 Temmuz 2012’de Esad diktatörlüğüne karşı Kobani’den başlayan” cümlesine gelen tepkiler üzerine silmesiydi. Ama tepkilerdeki daha büyük cehalet şuydu; 2012 tarihindeki Rojava’nın ilanının yıldönümü için yapılan bir açıklamada 2013 Nisan’ında kurulan IŞİD’in kınanmasını bekliyorlardı. Suriyeli Kürtler ve Türkiye’deki DEM çevresi; Suriye’deki bütün sünni Arapları IŞİD’çi, çete gibi görerek, Esad’a diktatör denmesinden bile rahatsız bir marjinalliğin peşine takılarak Suriye’de somut bir sonuç alamaz.

Kutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca

1949’da CHP’nin açtığı ilk imam hatip kursunun müdürü yani imam hatiplerin bir nevi kurucusu. O yüzden adı imam hatiplere veriliyor. Türkiye’de adının verildiği en az sekiz imam hatip okulu var. Bu okullardan sadece ikisinden bu yıl tam puanlı birinciler çıktı. Trabzon ve Antalya’daki okullar şehirlerin en iyi okulları arasında. Her yıl benzer başarılar gösteriyorlar. Yani ortada şüpheli ya da şaibeli bir durum yok. Ama kutuplaşma 14 yaşındaki çocukların şaibeli diye afişe edilmesine neden olabildi

Kendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı

DEM’in ve Kürtlerin çözüm süreci dışında iktidara yanaştığı yok. Ama muhalifler çözüm süreci sorunsuz ilerledikçe öfkelerine hâkim olamıyor, Kürt meselesinde ideolojik özlerine dönüyor, dillerine hâkim olamıyor, her fırsatta DEM sitemlerin, imaların hedefi oluyor. Özel ve İmamoğlu’nun gayretleri bunu engelleyemeyebilir. Belki DEM ve Kürtler Cumhur İttifakı’na katılmayacak, en fazla kendi üçüncü yollarını inşa edecek ama muhalifler arasında ırkçılığa ve inkarcılığa varan fikirler ve sesler büyüdükçe “Kürtler bizi satıyor” kehaneti de kendini gerçekleştiren kehanetler arasına girebilir. Yani DEM ve Kürtler, Cumhur İttifakı’na katılmayabilir ama oraya doğru itilebilir. Doğrudan Cumhur İttifakı’na yanaşmazlar ama Erdoğan karşıtlığı Kürtler arasında hararetini kaybedebilir, üçüncü yolun cazibesi artabilir. Yani kehanet kendini gerçekleştirebilir.