Yıldıray Oğur
“Neden 2019 gelmiş geçmiş en iyi yıldı?”
2010’lu yıllara askeri ve yargı vesayete, parti kapatma girişimlerine karşı demokratikleşme paketleri, yeni anayasa çalışmasıyla giren iktidar, 2010’lu yıllardan yargı vesayetiyle seçim iptal etmiş, belediye başkanlarının yerine, üniversitelere kayyımlar atamış, fikirleri yüzünden insanları hapse atmış olarak çıkıyor.
“Otoriter kalkınma” Türkiye’ye uyar mı?
Fikirleri yüzünden insanları hapse atan, sözleşme güvenliğinin kalmadığı Wikipedia’yı bile içeriği hoşuna gitmediği için kapatan bir ülke kalkınamaz ve teknoloji üretemez. Bu beylik bir laf değil. Dünyada bu işlerden anlayan kime bu şartları sıralasanız aynı şeyi söyler. Tabii ki devletin iteklemesiyle bazı gelişmeler olabilir, ülkenin kalkınma motoru bir zaman çalıştırabilir ama bu yüksek kaliteli ve sürekliliği olan bir kalkınma, büyüme olmaz.
Kanalıma neden hoş gelmediniz?
Belki iktidarın Montreux’yü tarihteki yerine geri bırakıp ilk yapması gereken, 2011 genel seçimlerinden önce çılgın proje olarak açıkladıklarında epey sükse yapmış bu projenin, 2019 yılında tekrar tozlu raflardan masaya getirildiğinde neden bu kadar tepki aldığı üzerinde düşünmek olmalı.
Yerli ve milli hukuka emanet…
Peki ne uğruna? Ne uğruna Türkiye, hukukun ‘h’sinden bile anlamayan bir ABD başkanı tarafından, hapisten siyaseten adam kurtarılabilen üçüncü dünya ülkesi muamelesi gördü? Tabii ki NASA çalışanı akrabasına gıcık olan birinin ifadesini tutuklama için yeterli gören, NASA kimlik kartını suç delili sayabilen savcılar, hakimler yüzünden.
Hatasından 94 yaşında dönmek…
Neyse ki Dr. Mahathir 90’lı yaşlarda olsa da hatadan dönmüş, ülkesine verdiği zararı telafi edebilmek için elini taşın altına sokmuştu. Ama aynı hatalar onun konuşması sürerken yanı başında liderlerinin oturduğu iki ülkede yaşanmaya devam ediyor. İran’da ülkenin eski başbakanı ve muhalefet lideri Musavi hala ev hapsinde. Türkiye’de ise yeni parti kuran eski Başbakan’ın kurucularından olduğu üniversiteye kayyım atandı.
Başkasının özeleştirisi sizi haklı yapar mı?
Nasıl iktidarın içinden bir ismin kendisini de içine katarak yaptığı net ve açık eleştirileri duymak muhaliflere iyi ve güven verici geliyorsa, eleştirilerine rağmen iktidarı desteklemeye devam edenlere de muhaliflerin yapacağı bu özeleştirileri duymak iyi ve güven verici gelecektir.
Geleneğimizle örtüşen şeyler…
2006’da demokratik reformların yapıldığı yıllarda Adana Rakı Festivali diye yapılmasına izin verilen, 2015 yılına kadar bu adla sorunsuz yapılan festivalin adı o yıl Kebap ve Şalgam Festivali olarak değiştirilmiş ama yapılmasına yine de izin verilmiş, bu yıl ise güç temerküzü artık zirveye çıkmışken de “geleneğimizle örtüşmüyor” diye iptal edildi.
Ya henüz Nobel alamayanlar?
Tarihe bırakılmış kötü notlar bunlar. Bu açık ve net ihlal kararı ve acil tahliye çağrısından sonra mahkemelerin ne yapacağını göreceğiz. Ama Osman Kavala soruşturması ve iddianamesindeki bir başka bölüm, bugünkü güncel bir tartışma açısından da tarihe düşülmüş kötü bir nottu.
Şeffaflığın kısa tarihi…
14 Ocak 2015 günü Ankara’nın örnekleri az kalmış tarihi mekanlarından Ankara Palas’ta bir basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısında konuşmacıların hemen arkasına yerleştirilmiş dev panoda Kamu...
İslam dünyası neden mi geri kaldı?
90’ların o entelektüel İslami dergileri Bilgi ve Hikmet, Yeni Zemin’in yazar kadrosundaki isimlerin siyasetçi, milletvekili bakan olarak iktidarda olduğu zamanlardayız. Ve onların iktidarında, 90’ların birikiminden belki de geriye kalan en somut sonuç olan, muhafazakar kesimin yüz akı, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden Şehir Üniversitesi gözlerimizin önünde siyasete kurban ediliyor.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi nedir ve nasıl çalışır?
Yine Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine göre Meclis’te kanun tekliflerini sadece milletvekilleri verebildiği için, torba yasanın ve bu teklifin altında da görünüşte milletvekillerinin imzaları bulunuyordu. Bu milletvekilleri arasında termik santrallerin bulunduğu Bursa, Kütahya, Manisa, Ankara, Muğla, Sivas ve Kahramanmaraş milletvekilleri de vardı.
Maalesef artık Ankara sizi duymuyor…
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle iktidar partisi-devlet arasındaki çizginin iyice kaybolması, seçilmiş vekillerin ve belediye başkanlarının elinin, atanmış bakanlar, valiler ve bürokratlar karşısında zayıflaması, yargının zaten az olan bağımsızlığını kaybetmesiyle devlet, vatandaşlarının yanında küçücük kaldığı, Hobbes’un Leviathan’ına dönüştü.
Aklını kullanmaya cesaret edemeyince…
Yani yarım asırlık bir hikayeden bahsediyoruz. Bu yarım asırdan sonra geriye üç bin kişilik bir cemaat kalması, onların da “Mehdi”, “Resul” kabul ettikleri efendilerinin cenazesinde için gözyaşlarına boğulup, vecd içinde kendilerini kaybetmeleri o yüzden şaşırtıcı değil.
CHP’den yeni bir Güven Partisi çıkar mı?
Geçen hafta eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt İstanbul Selimiye Camii’ndeki devlet töreniyle son yolculuğuna uğurlandı. Eşinin vefatından dört gün sonra hayatını kaybetmesi trajikti. Cenaze törenine...
Bazı komplo teorileri öldürür
Halbuki dünyanın hiçbir istihbarat örgütü enkazdan insan kurtarmak için bu kadar kaynak ve iş gücünü seferber etmez. Çünkü bunun insani olsa da istihbarı bir değeri yok. Rusların ve Rus yanlılarının iddiasına göre Beyaz Baretliler’le İngiliz istihbaratı sivil katliam var yalanını yayıp, Suriye’ye Batı’nın müdahalesini meşrulaştırmaya çalışmıştı.
Mümtaz bir Türkiye hikayesi…
Bir zamanlar Mümtaz Soysal’ı televizyondaki konuşması, yazısı nedeniyle darbecilikle, teröre destekle suçlayan devlet, Soysal’ın vefat ettiği günlerde bu kez Ahmet Altan’ı benzer suçlamalarla hapse atıyordu. Üstelik Altan’ı suçlayanlardan biri de Turhan Feyzioğlu’nun bugün Barolar Birliği başkanı olan torunu.
Ankara’da hakimler var diyebilecek miyiz?
Maalesef Türkiye’de “vicdanla bağlantısını kesmek zorunda kalan” hakimlerin kararlarına çok sayıda örnek verilebilir ama devletin ve toplumun baskılarına göğüs gerip, sadece adaletin gereğini yapabilen hukukçulara örnek bulmak hiç kolay değil. Özellikle de son zamanlarda.
Demek ki korkulacak bir şey yokmuş!
İktidar da devletin sahibi olarak milliyetçiliği ve Atatürk’ü muhaliflere bırakmıyor. Bir zamanlar CHP’yi statükocu, bağnaz olmakla suçlayan AK Partililer, bugün artık CHP’yi yeterince Atatürkçü ve milliyetçi olmamakla suçluyorlar. 17 yıllık iktidarın sonunda, Türkiye uzun yıllar önce tartıştığı, aştığı fikirlere, tabulara geri döndü. Eski resmi ideolojinin İslami bir versiyonu, yeni resmi ideoloji haline geldi.
Kahrolsun anksiyete!
Medyada ülkenin sorunlarının neredeyse görülmediği, örgütlü herhangi bir toplumsal tepkiye izin verilmeyen, hukukun muhalif seslere karşı sopa olarak kullanıldığı, siyasetin alternatif üretemediği, böylesine ciddi ekonomik sorunların yaşandığı bir ülkede iktidarların en azından sorunların varlığını kabul edip, topluma bunları çözme güvenini vermesi beklenir.
“Acırsanız acınacak hale gelirsiniz” le nereye gelinir?
Yazı ve konuşmalardan ibaret bir iddianameyle 70 yaş üstü iki yazarın hapiste geçen 3.5 yıldan sonra 10 ve 8 yıl yıl hapis cezaları alıp, tahliye olması, “FETÖ’cüler tahliye ediliyor” kampanyasına dönüştürüldü. Kendini en ileri giden FETÖ avcısı olarak görenlerin iddiaları havada uçuştu, bir anda Altan ve Ilıcak FETÖ’nün beyin takımı ilan edildi. Ve Türkiye’nin daha sert kırılma anlarında dahi dolaşıma girmemiş o söz tekrar dolaşıma girdi: “Acırsanız acınacak hale gelirsiniz!”
Kolektif narsisizm bizi büyük yapar mı?
Ülkenin gerçekleri, imkanlarıyla uyuşmayan bu aşırı özgüvenin sonu hasar masraflarını bütün toplumun ödeyeceği duvarlara toslamakla bitebilir. Narsisizm bir ülkeyi büyük yapmaz ama büyük yanlışlara sürükleyebilir.
“Demokratik Atatürkçülük” mümkün mü?
O yüzden 17 yıldır muhalefette olmanın, ülkede demokrasi ve hürriyet erozyonunun katkılarıyla karşımıza bir “demokratik Atatürkçülük” de çıkabilir. Böyle bir değişim sadece tarihin tatlı hikayeleri içinde kaybolmuş laik kesime değil, uzun yılların kötü tecrübeleri sonucunda rövanş duygusunun ve korkusunun en baskın siyasi motivasyon haline geldiği muhafazakarlara da iyi gelecektir.
“Yaşıyor muydu ki zaten?”
Sonunda IŞİD sahada yenildi, lideri kendini havaya uçurdu ama bu tehlikeli yorum külliyatı ve terör yöntemleri tecrübesi var olmaya devam ediyor. Kriz anlarında yeniden ortaya çıkmaması, kendisine başka mecralar, mümbit topraklar bulmaması, başka bağlamlarda kullanılmaması için ortada hiçbir neden yok.
Başka bir bilanço da mümkün
Bir zamanlar Ortadoğu’nun bütün meseleleriyle ilgilenen Türkiye’nin artık bölgede tek bir dosyası var; YPG’nin Suriye’deki varlığı. Bunu bölgedeki bütün aktörler de biliyor. Türkiye’nin bu hassasiyeti, onlarla yürütülen görüşmelerde bir zaafı haline gelmiş durumda. 911 kilometrelik sınırında yaşanan, 40 yıldır uğraştığı bir sorunla ilgili Türkiye’nin elinde silahtan başka alet kalmamış durumda, sorunun çözümü için Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yılın başından beri sekiz kez Rusya’ya gitti, şimdi de ABD’ye gidecek
Nasıl olsa bir gün bir arşivde okuruz…
Ülkenin en iyi üniversitelerinden biri, mevcut parasını kullanamayacak, çalışanlarına maaş veremeyecek hale getirildi. Ahmet Davutoğlu’nun parti kurma girişiminin hıncı ülkenin ve muhafazakar kesimin değerli bir markası olan bir üniversiteye çıkarılırken herkes sessiz. Sesini çıkarıp araya girmesi gerekenler en sessizleri. Muhafazakar kesimin kanaat önderleri, daha büyük ve “ulvi davalar” için bunun da yapılmasına rıza göstermiş bekliyor.
Her şey kültür ve sanat için…
Ahlak lafta değil, hayatın içinde sınanarak ortaya çıkıyor. Aforizmalar, kimseyi erdemli yapmaya yetmiyor. Kültürel iktidar da siyaseten üniversitelere kayyım atayıp, kültür, sanat işleri yapsınlar diye birilerine bina vermekle kurulamıyor.
Geçmiş olsun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti!
Türkiye şimdi hala PKK’yı terörist olarak tanımayan, YPG’ye Moskova’da ofis açtırmış Rusya’yla ve PKK’ya 19 yıl boyunca ev sahipliği yapmış, YPG’ye hala terörist demeyen, Türkiye’yi işgalci olarak gören Esad yönetimiyle YPG’nin çekilmesi ve güvenli bölge konularında uzlaşmaya varmaya çalışacak.
“Evlatlık Ferhat” nasıl “General Mazlum” oldu?
Operasyonun Kürt asabiyesine dokunmasının sebepleri arasında, Suriyeli Kürtlerin büyük bir devlet karşısında yalnız kalması, tarihin tekerrür edip bir kere daha büyük bir gücün ihanetine uğranılması, operasyon için kullanılan milliyetçi, fetihçi dil kadar, Türkiye’nin Irak Kürdistan referandumuna sert tepkisi, Demirtaş ve HDP’lilerin tutuklanması, son kayyım kararlarının yarattığı birikim de var. Yurtdışında görünür olabilen ama Türkiye’de görünür olamayan bu algı ve his, kısa, orta ve uzun vadelerde ciddi kırılmalara neden olabilir.
Anavatan’ın havasından uzak kalınca….
Savaş meydanında yüzüne tüküren düşmanı nefsi için öldürmüş olmamak için bırakan Hz. Ali kıssalarıyla, merdivenden inerken önüne serilmiş düşman bayraklarını kaldıran Atatürk hatıralarıyla yetiştirilmiş bir toplum, bir kriz anında soğukkanlılığını bu kadar kaybetmemeli. Haydi bir BBC’imiz olmadı, olmayacak ama kamuflaj giyip düşmana “gelin, gelin” diye dayılanan spikerleri de hak etmiyoruz.
Gerçekten esas sorun ‘algı’da mı?
Belki işe “Türkler ve Kürtler doğal düşman, 200 yıldır savaşıyor” diyen cahil Trump’a kızdığımız kadar, bu sözleri onun ağzına verdiğimiz için kendimize de kızarak başlayabiliriz. Neden bu coğrafyada sorunlarımızı çözmeyi başaramadık da binlerce kilometre ötedeki bir ülke aramıza böyle girebildi, bugün neden sınırın iki tarafında birbiriyle akraba olan ailelerin yaşandığı komşu Nusaybin ve Kamışlı’da insanlar ölüyor.

