Yıldıray Oğur
Bir büstün başına gelenler…
Halide Edip’in büstünün kaderi de uğruna çok mücadele ettiği Türkiye’nin demokrasisine benzedi. 100 yıl önce sesiyle inlettiği Sultanahmet’in bir kenarında öylesine duruyor. Sanki bizden ümidini kesmiş, gelip kıymetini bilecek, tozunu silecek yeni turistleri bekliyor...
İngilizce bir makaleden görünen Türkiye…
Bu makaleden Ankara’nın aslında o farkın farkında olduğunu, dışarıdaki muhataplarıyla pragmatik ve gerçekçi ilişkiler kurduğunu anlıyoruz. Ama yine aynı makale, Ankara’nın dünyayla konuşurken kullandığı gerçekçi ve hakkaniyetli dille iç siyasette kullanılan hamasi dilin arasındaki makasın ne kadar açıldığını da ortaya koyuyor.
“Bizim bilmediğimiz şeyler olabilir”
Kitaptaki dönemin gazete haberlerini okurken insanın aklına ister istemez birkaç ay öncesine kadar “Afrin kahramanı” olarak anılan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde apoletlerinin sökülmesi tartışmasıyla gündeme oturmuş İkinci Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Metin Temel’in neden ve nasıl pasif bir görev olan Genelkurmay Denetleme ve Değerlendirme Başkanlığı'na atandığıyla ilgili gazetelerde çıkan kırık dökük haberler, resmi pozisyonu açıklamaya çalışan yazılar geliyor.
Bir katilden hakim adayı yaratan karanlık…
Cumhuriyetin en değerli kazanımı olarak Türkiye’de sınıf atlamanın yolu para ya da soy olmadı. “Okumak” diye özetlenen sınıf atlama yolunun nihai sonu üniversite oldu. Üniversiteyi bitiren sınıf atladı. Bu yüzden herkes üniversiteye gitmek istiyor. Bu yüzden her yere plansız üniversiteler açıldı. Şimdi bu üniversiteler mezunlarını veriyorlar. Üniversite bitirmiş işsiz gençler ordusu her yıl artıyor. Bunlar diğer işsiz gençler gibi de değiller.
Başkasının mutluluğundan mutsuzluk duymak…
Yedi yıldır gün görmemiş Suriyelilerin, yılın bir günü bir kaç dakikalık mutluluğu da hasetle karşılanabiliyor. Halbuki o kutlamaları izleyip, bunu bir entegrasyon işaret olarak görmek, Türkiye’nin herkes için güvenli ve mutlu bir liman olduğunu hissetmek ve bundan gurur duymak da mümkündü. Tabii bunun için bu ülkenin vatandaşlarının da mutlu ve güvenli hissetmesini sağlamak gerekir.
Mehmet Akif, 2018 Türkiye’sinde yaşayabilir miydi?
Abdülhamit, İttihat ve Terakki ve Cumhuriyet devirlerinde tutunamamış bir isimdi Mehmet Akif. Hep saygı görmüş ama bu saygıyı kaybetmemek için kendi doğrularından da taviz vermemişti. Tam olarak kimsenin adamı olmamış, yeri geldiğinde haksızlıklara itiraz etmiş, ona bahşedilen imkanları geri çevirmiş hatta zorunlu olmasa da ülkesini gönüllü olarak terk etmeyi bile göze almıştı.
O programın banttan tekrarını izlerken…
Birbirine güvenmeyen, birbirine karşı hınçla dolu bir toplum var karşımızda. Yaşanan acı tecrübelerin tahribatı kolay geçmiyor. Kötü imalar, aşırı alınganlıklar ve çarpık/taraflı bilgi kanalları birbirini besliyor. Dil çok sert, kavgadan beslenenlerin sayısı çok, hukuk da çok kolay bu kavganın aracı haline geliyor.
Başlığı okuyarak karar vermeyin lütfen!
Çağrıdan bir yıl sonra, yeni bir askeri operasyonun hazırlıkları sürerken bu soruşturmanın başlatılması ve imzacıların ifadeye çağrılmasının sebeb-i hikmeti hakkında da tahminlerde bulunulabilir ama o tahminlerin ucu kolluk güçlerinin siyasi kaygılar taşımasına çıkar ki, o ileri bir yorum olur.
Kartlar bu kez sahiden yeniden dağıtılırken…
Trump’ın Washington’da neredeyse hiç taraftarı olmayan bu kararı, YPG’yi bazı Batılı ülkeler gözünde, hatta ABD yönetimi için Suriye denkleminde korunması gereken mağdur güç statüsüne de sokabilir. Suriyeli Kürt liderlerin hemen Macron tarafından ağırlanması bunun işareti.
İster portakal, ister mandalina, istersen narenciye ol…
Mevlana’nın anma gününde, Konya’da bir gazetecinin soyadıyla böyle dalga geçmek, “millet patlatır enseni” demek, bütün bunları da yapmadığı bir çağrıyı yapmış gibi yapmanın vahameti bir tarafa, sokaklarda barışçıl gösteri yapmak, insanları barışçıl gösteriye çağırmanın kendisi de suç ve ayıp değil.
“Soruşturmanın sonucu tespit edilememiştir”
14 yıl sonra yargının geldiği yeri ise en iyi üzerinden altı ay geçmiş olmasına rağmen Çorlu tren kazasıyla ilgili açılan soruşturmanın henüz bir davaya dönüşmemiş olması gösteriyor. Pamukova tren kazasından sonra olduğu bakan hakkında gensoru vermek, ilgili bakana Meclis’te hesap sormak artık mümkün değil. En son bir savcının üst düzey bir bürokrat hakkında soruşturma açmak için bir bakanlıktan izin istemesinin üzerinden ise çok uzun zaman geçti.
Bir de böyle okuyalım
Cumhurbaşkanı’na hakaretten insanların tutuklanmasından rahatsız olanların büyük bir kısmı Atatürk’e hakaretten insanların tutuklanmasından ya memnun ya da o konuda yorum yapmamayı tercih ediyor. Bunun tam tersinin geçerli olduğunu herhalde söylemeye gerek bile yok.Halbuki sadece bir tarafı görmek ve eleştirmek ya da tutuklanmada eşitlikten mutlu olmak, kimseyi korumuyor.
Dolmabahçe’den Kandıra’ya bir Ankara hikayesi…
Çözüm sürecinde Ankara’da sık sık hükümet yetkilileriyle görüşen, devletin organizasyonuyla İmralı ve Kandil arasında gidip gelmiş, uçak korkusu yüzünden binlerce kilometre yol yapmış, son olarak Dolmabahçe Sarayı’nda bakanlarla birlikte o mektubu okumuş Sırrı Süreyya Önder, bütün bu yaptıkları yüzünden değil, 2013 yılında aslında söylemediği bir cümle yüzünden Kandıra Cezaevi’ne girdi.
“Merhaba George, nasılsın?”
ABD tarihinin en tecrübeli, CIA başkanlığı yapmış Başkan’ı bile olsanız, elinizin altında her türlü imkan olsa da bazen olan bitenin farkına varamıyorsunuz. Özal gibi bir zeka da her zaman her millete nasip olmuyor. Doğru ya da yanlış kendi fikirleri ve bir dünya görüşü olan ve bunu da ABD ve diğer muhataplarıyla eşit ilişkiler kurarak paylaşan, onların gözünde de analizleri ve tahminleriyle itibarlı ve sözü dinlenen bir liderdi Özal.
Dünyaya Fransız kalmamak için…
Fransızlar gibi sokaklara çıkıp bir devrim, beş cumhuriyet ve bir komüne imza atmış, Napolyon’undan, De Gaulle’üne kadar kudretli liderleri devirmiş, 68 olaylarıyla dünyaya ilham olmuş bir milletin isyan başlatmak için Soros’a CIA’e de ihtiyacı yok. Konuyu Gezi ayaklanmasına, kör testereyle yapılmış komplo teorilerine ya da neo-liberalizme isyan hikayelerine bağlayanlar çok daha büyük, tehlikeli ve heyecanlı bir şeyi kaçırıyorlar; Gerçeği.
Sahip olduğunuz tek şey çekiçse…
Bütün iktidarların elinde çekiç vardır ama çekiç eldeki alet takımının parçalarından sadece biridir. İyi ve güçlü iktidarlar o alet takımının bütün parçalarını gerektiği yerde kullanmasını bilirler. Ama çekiç en tehlikelisidir. Bir kere el alışınca, biraz da işe yarayınca, sahiden de bütün meseleler üzerine vurulacak çivilere benzemeye başlar.Son zamanlarda Türkiye’de devletin elinden çekiç düşmüyor, bütün meseleler de çivileşiyor.
Bazen bir puro sadece bir purodur…
Dünya böyle karmaşık bir yer. İnsanlar kadar toplumlar da karmaşık, kestirilmez ve değişken. Dünyada her olayı açıklayan bir maymuncuk yok. Toplumlar robot ya da pilli bebek değiller. Onları kurup istediğini yaptıramazsın. Her şeyin kendi şartları, koşulları var. Anlamak için çaba gerek. Anlamamak da sorunları büyütmenin en kestirme yolu. Her şeyi kollukla çözmeye çalışmak ise uzun vadede gerçek sebepleri ıskaladığınız için en az güvenli olan yol.
İyi ki bağlayıcı
AİHM, 2005’teki başörtüsü kararı gibi Türkiye’deki demokratikleşmeye yardımcı olmayan kararlar da aldı ama genel olarak AİHM kararları Türkiye hukuk sistemini değiştirip, dönüştürdü ve demokratikleştirdi. Pek çok yasal değişikliğe ve iyileşmeye vesile oldu. Ama yine de Türkiye, AİHM’e vatandaşları tarafından şikayet edilen ülke sıralamasında ilk üçten hiç düşmedi.
Facebook postu olabilecek iddialarla tutuklanmak…
Bir yıldır yazılamayan Osman Kavala iddianamesine malzeme bulmak için arşivlerdeki dosyaları karıştırıp, tek başına Gezi’yi organize etmiş denemeyeceği için Kavala’ya uygun bir örgüt bulmak için yapılmış gibi duran bu soruşturma, isterse her türlü sivil toplum faaliyetini, muhalif konuşmayı suç haline getirebilecek bir hukuk anlayışının ne kadar hakim hale geldiğini de göstermiş oldu.
Bu ülkeyi utandırıyorsunuz!
Savcılığın basına gönderdiği bilgi notunda “Boğaziçi Üniversitesi Matematik Öğretmeni” diye geçen Prof. Dr. Betül Tanbay, tabii ki ünlü bir matematik profesörü. Ünü sadece Türkiye’yle de sınırlı değil. Tanbay, Avrupa Matematik Birliği başkan yardımcısı. Aktif bir sivil toplumcu olan Tanbay eğer Gezi ayaklanmasıyla hükümeti devirmeye çalıştıysa olaylar sırasında Başbakan Erdoğan’ın neden onun da içinde olduğu heyetle saatler süren görüşmeler yaptığı, bu görüşmelerden parkla ilgili referandum kararının nasıl çıktığını da savcıların ileriki aşamalarda açıklaması gerekecek.
Bunlar çok tuhaf şeyler doğrusu…
16 yıl boyunca en zor zamanlarda yazabildiği, yıllarca biri tam sayfa olmak üzere haftanın her günü yazılarının çıktığı gazetesinden bir insan kaynakları telefonuyla ayrılmak zorunda kaldı. Sonra onun “çok tuhaf şeyler doğrusu” eleştirisini hak eden çok tuhaf şeyler olmaya başladı. Ama o tuhaf şeylerin en kötüsü ahlaki üstünlüğü ve haklılığı kaybetmek oldu. Bir zamanlar Kürşat Bumin’in merkez medyayı eleştirdiği ne varsa bugün muhafazakar medya tarafından her gün yapılıyor. Bugün bir gazetede Medyakronik sayfası açılsa eleştirilecek malzemeden diğer haberlere yer kalmaz.
Ana muhalefet lideri Atatürk
Fikri tartışmaların her an karakolda, savcı karşısında bittiği, medyada çok sesliliğinin azaldığı, sivil toplumun kriminalize olduğu, sokaklarda basın açıklaması yapmanın bile bir valinin iki dudağının arasına baktığı bir ortamda, 29 Ekimler ve 10 Kasımlar meşru ve risksiz bir muhalif boy gösterme fırsatına dönüşüyor. Atatürk, sığınılacak güvenli ve risksiz bir liman haline geliyor.
İlle de bir şeye “batıl” denilecekse…
İnsanların bütün ömürlerini verdiği, geçim kapıları olan mesleklerini, bir idarecinin hükmü, bir ihbar ya da attığı bir imza veya suç olmayan bir mensubiyet karinesiyle özel sektörde bile elinden alan, bir kere KHK’yla ihraç edilmek yetmezmiş gibi, ömür boyu hem kendilerini hem de ailelerini cezalandıran, pasaportları iptal edildiği için mesleklerini yurtdışında bile yapmalarını engelleyerek açlığa mahkum eden bu düzenleme Meclis komisyonunda görüşülürken, Adalet Bakanlığı geçen yıl çıkan “Lekelenmeme Hakkı” düzenlemesiyle ilgili bir toplantıya ev sahipliği yapıyordu.
Sayıştay’ın tırnak kontrolü
Sayıştay, 2017 yılı için denetimlerini tamamlandı ve kamu idareleri denetim raporlarını sitesinden açıkladı.https://www.sayistay.gov.tr/tr/?p=2&CategoryId=103 Cumhurbaşkanlığı, bakanlıklar, Genelkurmay, MİT, Diyanet İşleri gibi başkanlıklar, genel müdürlükler, özerk düzenleyici...
Yerel seçimler için rakamların söylediği…
MHP ile ittifak İstanbul ve Ankara’da AK Parti’yi rahatlatır ama bu desteğin karşılığında AK Parti’nin MHP’ye Akdeniz, Karadeniz, Ege’de MHP’nin sahip olduğu belediyelerin bazılarında destek vermesi, AK Parti’nin kazanabileceği belediyeleri bırakması anlamına gelir.
Van Kalesi’nden bakınca görünenler…
Aslında muhafazakar bir şehir olan Van’ın en seküler hayatını İranlı turistler yaşıyorlar. Van aslında İranlılara seküler ve kapitalist Türkiye’yi satıyor. Eskiden birkaç dilde kalenin tarihini ezbere bilen çocuk rehberlerin tırmandırdığı, aşağısı uçurum olan patika yolunun yerine, dokuyla uyumlu olarak yapılmış yeni yoldan Van Kalesi’nin tepesine çıkılıyor.
Sizin Cumhuriyetiniz kaç kişilik?
O yüzden bugün cumhuriyeti kutlarken herkesin kafasında 80 milyonluk bir cumhur yok. 95 yıl sonra hala milyonlarca insanın itirazını nezaketen olsa bile dikkate almayıp, çocuklarına her sabah içeriğinden ya da tarzından hoşlanmadıkları bir andı okutmaya çalışanların hayalinde, ancak bu andı okumayı içine sindirenlerin cumhuru olduğu butik bir cumhuriyet var.
Hiç bu kadar yakından tanımamıştınız…
Yani 80 yıl sonra bugün Atatürk’ün biyografisini tam olarak yazmak bile aslında mümkün değil. Yine de açık kaynaklardan ve az bakılmış arşivlerden bu çok bilindiği zannedilen bir hikayenin izini süren, özellikle çocuk ve genç Mustafa Kemal ve ailesi hakkında neredeyse hiç bilinmeyen bir hikaye ortaya koyan İpek Çalışlar’ın biyografisi dönemsel bir furya olarak değil, her devir okunacak bir kaynak kitap.
Türkiye vatandaşı olmaktan gurur duyduğumuz gün…
Türkiye’de uzun süredir çok fazla övünülecek şey olmuyor, bu köşede bunları eleştiren çokça yazılar yazıldı. Ama dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dünyanın bütün kanallarında canlı yayında öldürülmüş bir gazetecinin haklarını savunurken görenler Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duymuş olmalılar.
Avrupa’nın son duvarının söylediği…
Duvarın adı artık Barış Duvarı. 20112'de yıkılması da gündeme gelmiş ama hatıra olarak tutulmasına karar verilmiş. Kapılar ise tedbir gereği kapatılıyor. Yoksa iki toplum birbirine entegre olmaya başlamış. Rengarenk boyanmış duvarın üzerinde artık dünyanın her yerinden gelen ziyaretçilerin barış mesajları var. (Hatta biri Yozgat bile yazmış)