Yıldıray Oğur

Andımız değil…

Milyonlarca ailenin itiraz ettiği bir andı her sabah zorla başkalarının çocuklarına okutmaktan ideolojik haz duyanların bu ülkedeki fikir özgürlüğü, hukuk, demokrasi sorunlarına çare olmasını herhalde kimse beklemiyordur. Devletin zorunlu din dersi gibi zorlamalarına itiraz edenlerin, zorunlu andı alkışlaması da ülkedeki aşiretçi siyasi ahlaksızlığın başka tezahürlerinden biri.

Onların Trump’ları yok

Trump’ın tutuklu ABD vatandaşına gösterdiği hassasiyeti, 350 gündür iddianamesiz tutuklu yargılanan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına bu ülkenin yöneticileri gösterebilecek mi?

Dua, Göktaşı, Ateş, Serhat, Kılıç. Kama…

Bu soruşturmanın her yerinde adaletle bağdaşmayan bir kötü niyet, önyargı ve beceriksizlik var. Bunun motivasyonunu bulmak, bundan ders çıkarmak devletin görevi. Büyükada’dan çıkarılmayan ders, Brunson davasından da çıkarılmazsa, bu kötü adalet pratikleri Türkiye’nin başına yeni sorunlar açmaya devam edecek.

Kaşıkçı ailesinin tanıdık hikayesi

Kayseri Germir’de başlayan, Medine Savunması sırasında Osmanlılarla birlikte hareket edince sürgün edilmiş, Mescid-i Nebevi’ye müezzinler yetiştirmiş bir aileden gelen bir entelektüel, hikayesinin sonunda atalarının geldiği ülkeye geri döndü. Adalet ve fikir özgürlüğü istediği için barınamadığı ülkesinin İstanbul konsolosluğunun kapısından girdi ama bir daha oradan çıkamadı.

Hukukun temel ilkesizliklerine giriş

Türkiye’de kimse kendi aşireti dışındakiler için hukuk ve adalet istemiyor. Herkes sadece kendisi gibi düşünenlerin fikir özgürlüğünü savunuyor. Ve yine herkes sadece kendisine benzeyenlere karşı ahlaki sorumluluk hissediyor. Böyle düşünen herhangi bir grup iktidara geldiğinde de bu ahlaki ve siyasi kriterlere göre davranıyor. Aslında iktidar ve muhalefet blokları arasında hukuk, demokrasi, özgürlüğe bakış açısından pek fark yok. Tek fark imkan farkı.

Amerikan bayrağını neden sallamıştı?

17 Nisan 1961’de ise ABD askerlerinin, Sovyet yanlısı Castro’yu devirmek için Küba’ya yaptığı çıkarma fiyaskoyla sonuçlanmış, bunun üzerine Sovyetler de Küba’ya uzun menzilli füzeler yerleştirmeye başlamıştı. Soğuk Savaş’ın en tehlikeli zamanıydı. ABD ile Sovyetler birbirini nükleer füzelerle yok etmekle tehdit ediyordu. Bu tehdidin ortasında da Türkiye bulunuyordu. İşte 26 Ağustos 1962 günü ABD Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson böyle bir zamanda Ankara’ya geldi. Yol boyunca ellerinde ABD ve Türkiye bayrakları olan vatandaşlar tarafından coşkuyla alkışlandı.

Ekmeğin dolarla ne ilgisi var?

Son 10 yılda buğday fiyatı yüzde 293 artmasına rağmen, un fiyatı yüzde 102, ekmek fiyatı ise yüzde 74 artmış. Yani fırıncıların fırsatçılık yaptığı söylenemez. Yani özetle yediğimiz ekmek için ithal buğdaya ihtiyaç var. Bu yüzden de dolardaki artış doğrudan ekmeklik un fiyatını etkiliyor. Buna yine artan mazot, doğalgaz, elektirik, fırınların kira giderleri dahil değil.

Türkiye’den geçen bir şanson…

“Devrilip düştüler sebep nedir bilmeden / Çölde sürüler gibiydiler, sendeleyip giden / Mahvoldular susuzluk, açlık, demir ve ateşten.”

Ey insanlar!

Adli suçluları af etmeyi konuşan devletin haklarında hiçbir yargı kararı, kovuşturma olmayan ya da beraatlarını almış bu insanlar hakkında bir karar vermesi gerekiyor. Binlerce insanın ailelerini nasıl geçindirecekleri, bundan sonra hayatlarına nasıl devam edeceklerini bu karar belirleyecek. Eğer devlet bir karar veremezse önlerindeki seçenekler ise sınırlı.

Uzaya doğru giderken…

Bütün bu isimlerin önüne hepimizin bildiği tanıdığı, milli bürokrasi ve böyle “havai işlere” para ve emek yatırmaya aklı yatmayan yerli zihniyet çıkmıştı. Onların yaptıkları hatalar, başarısız denemeler, kazalar da çıtayı yükseltmelerinden, başlarına iş açmalarından rahatsız olan idare-i maslahalatçı kifayetsiz muhterisler için takoz koyma vesilesi olmuştu. Yoksa ortada ne dış güç ne de siyasi bir engelleme çabası vardı.

Devletin psikolojik sorunları

Ama her türlü eleştiriyi sanki iktidara son verecek, devleti ortadan kaldıracak bir isyanın fitili, planlı bir provokasyon, algı operasyonu olarak görmek, sanki 80 milyonun yaşadığı bir ülkede hiçbir sorun olmuyormuş gibi bütün eleştiriler, şikayetler karşısında ilk refleksin karşı suçlama ve inkar olması, her sorunun üzerine polisi, jandarmayı savcılığı göndermek bir devletin kırılganlığının ve psikolojik sorunları olduğunun işaretidir.

Devlete karşı işlenmiş suçlar…

Bugün MHP’nin Meclis’e sunması beklenen af önerisinin girişinde “FETÖ’nün haksız yargılamaları” affa gerekçe yapılmış. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise ABD’ye giderken affa karşı “Devletin ancak devlete karşı işlenmiş suçları affedebileceği” görüşünü tekrarladı. Halen “devlete karşı suç işlemek”ten tutuklu ya da kaçak FETÖ polisleri, savcıları ve hakimlerinin karar verici olduğu KCK davalarında “devlete karşı suç işlemekten” cezaevinde yatan, mahkumiyet alan HDP’li siyasetçiler var. Ama “hapishanedeki FETÖ mağdurları” derken tabii MHP onları kastetmiyor. O kararlar doğru diğerleri yanlış!

Hititler duysa çok üzülürdü!

Ve 3500 yıl sonra. Hititlerin başkenti Hattuşaş’a bir saat, bütün bu çivi yazılı tabletlerin bulunduğu müzeye 11 dakika uzaklıkta Hitit Üniversitesi kuruldu. Ve geçen hafta gazetelerde çıkan haberlere göre Hitit Üniversitesi bir aile üniversitesine dönmüştü. Üniversitenin yönetici ve öğretim görevlisi kadrolarında 10 çift ve aynı soyadlı pek çok akraba yer almaktaydı. 3500 yıl önce yeni nesillere aktarılmak için çivi yazısıyla tabletlere kazınmış onca tecrübe, birikim, tavsiye Hitit adını taşıyan bir üniversiteye bile ulaşmamıştı.

“Dünya da çok bozdu” tezi üzerine…

Sürekli yeni kavgalara girip, kavgaya da her seferinde farklı birilerini çağırmak yerine kavgayı dindirmeye bakmak yani demokratikleşmeye dönmek gerek. Yoksa sürekli birbiriyle kavga eden reşit olmayan bir toplumu da her zaman velayeti altına almaya çalışanlar çıkar.

Ankara’da bir davanın düşündürdükleri…

Toplumun bölünmüş, devletin hesap vermez, herkesin bir miktar haklı ve bir miktar zalim olabildiği bu ülkede kimse yanılmaz değil. En kötüsü ise yanıldığının bile farkına varamayacak kadar kendini haklı zannetmeye devam etmek. O zaman yeni yanılgılar, yeni başarısızlıklar kaçınılmaz oluyor.

Bir ihbarın hikayesi…

Vedat Eczacıbaşı ve arkadaşlarını polise ihbar etmek için telefon açan, daha sonra da karakolda aleyhlerine şahitlik yapan Kurucu Meclis’in en genç üye ise Alev Çoşkun’du. Talihin bir cilvesi geçen hafta onun adını bir kere daha içinde ihbar ve şahitlik geçen haberlerde duyduk.

Söz, devlet sözü…

Sadece iki siyasetçi değil, son dönemde pek çok memur, belediye çalışanı da dört-beş yıl önce televizyonların canlı yayınlandığı Newroz mitinglerine katıldıkları için, birdenbire ortaya çıkarılan polis tutanaklarından hareketle işlerinden oldular.

“Biz daha çok” değiliz…

O yüzden geçen hafta mülteci karşıtı AfD’nin ikinci parti olduğu Saksonya eyaletinde annesi Alman, babası Kübalı 35 yaşındaki bir Almanın iki mülteci tarafından öldürmesiyle başlayan olaylardan sonra sokaklara çıkan mülteci düşmanı çetelere karşı “Biz daha çoğuz” sloganıyla düzenlenen konsere 65 bin kişi katıldı.

Devlet hep 18 yaşında…

Bilgisayar anakartı olmasa da genç yaşında büyük bir keşif yapmış oldu; Mevcut sistemin bug’ını buldu... Yani açığını, zaaf noktasını, hilesini yakaladı. Büyük paraların döndüğü afilli adlı teknopark yönetimlerinin, resmi teknolojik ürün tescil, hibe mekanizmalarının büyük paralar vererek elde edemeyecekleri bir bilgi bu.

Aynı bazdan sinyal vermişiz biz!

Anlaşılan soruşturmayı yürütenler bu süreleri artırmak için Kavala’yla da yetinmemiş, eşi, kardeşi, avukatı, şirket müdürünün telefonlarının baz çakışmalarını da listeye eklemişti. Yani bin bir gürültüyle tutuklanmış ve bir yıla yakındır iddianamesiz içerde yatan ünlü bir işadamı-sivil toplum aktivisti hakkında bunca şeyden sonra gazetelere sızdırmaklık elde kalan delil telefonlarının ortak bazlardan sinyal vermesinden ibaret irtibatlar.

İstismar bunun neresinde?

23 yıl sonra bile olsa bir kadının gözaltına alınmış eşine ne olduğunu bilmek istemesi, hatta sadece mezar yerini talep etmesi ve bunun için 700 haftadır haftada bir gün bir saat bir lisenin önüne gelip oturması bir devlet için yeterince ayıptır. Eşinin suçu ne olursa ne olsun, ne yapmış olursa olsun, devletin gözaltına aldığı bir insanın sorumluluğu devlete aittir.

Ey müminler TL’ye dönün

Hutbelerde güncel meselelerden bahsedilmesinde bir tuhaflık yok. Keşke bütün imamlar bunu yapmakta özgür bırakılsa, merkezi sistem ve kontrol olmasa. Ama herkesin vergileriyle dönen Diyanet tarafından, merkezi olarak güncel bir mesele hakkında bir hutbe irad edilecekse de Cuma namazlarının en popüler ibadetlerden olduğu, her kesimden, her görüşten insanların namaz için camiye geldiğini unutmamak gerek.

Arşivden belgesiz tasfiyeler…

30 yıl önce arşiv küllerinden doğarken işe alınan bu genç uzmanlar, memurluktan öteye geçip, kendi alanlarda akademik çalışmalar yapan isimlere dönüştüler, yayınlara imza attılar. Ama arşivin bu hafızasın bir kısmı 11 no’lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle "Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı" nın yerine Cumhurbaşkanlığı Arşivi Daire Başkanlığı kurulurken silindi.

Nostaljide kaybolmak…

Türkiye’nin en büyük siyasi hareketleri ve partileri kendi geçmişlerinde yaşıyor ve o “geçmiş”ler bugün ve gelecek için adım atmalarını engelleyen ayaklarına bağlanmış taşlara dönmüş durumda. Nostalji, bugünü ve geleceği birlikte konuşmanın önünde bir engel artık. Bugünü konuşma imkanları azaldıkça, gelecekten ümitler kesildikçe de nostalji rüzgarları daha sert esiyor, herkes kendi muzaffer geçmişine kaçıyor.

Aynı gemide seyahat etmenin kuralları

Bugünlerde “Aynı gemideyiz” sözünü duydukça insanın aklına ister istemez 400 yıl önceki Mayflower Anlaşması geliyor. Tabii ki istesek de istemesek de farklı güvertelerde olsak ya da bu yolculuğu bilerek seçmesek de aynı geminin yolcularıyız. Ama sadece fırtınalı günlerde, dalgalar gemiyi çalkalarken değil, deniz süt limanken de, sadece zorluklara karşı omuz omuza verirken değil, ganimetleri paylaşırken de aynı gemide olduğumuzu hatırlamalıyız.

İthal edilmiş milli bir spor

Kendi girişimcilerimizin ortağı, temsilcisi olduğu, bazıları Türkiye’de üretilen, gelirlerinin çoğu Türkiye’de kalan, kendi insanlarımızın çalıştığı şirketleri boykot ederek bu çağda küresel şirketlerin merkezlerinin olduğu ülkelere zarar vermek mümkün değil. Deli numarası yapan milliyetçi, ilkesiz kaba bir işadamı tarafından yönetilen büyük bir güce karşı da bir devletin elinde vatandaşlarını ürün boykotuna davet etmekten daha etkili silahlar karşı ittifakları güçlendirmek, alternatifleri çoğaltmak gibi etkili çareler var.

Öyle mi burjuva bey?

Marx’ın bile ilerici bir sınıf olduğunu söylediği burjuvazi, borçlarını devlete yapılandırmaya çalışan, devletten dağıtılan ihalelerden en imtiyazlı haklarla pay kapmaya çalışan, sonra da kazandığı parayla yurtdışında ev almak, en lüks yerlerde tatil yapmak ve en pahalı biletli spor müsabakalarına gitmekten başka eğlencesi olmayan bir sınıf değildi. Böyle olunca da hak ettikleri gibi muamele görüyorlar.

Vatanseverlik yapmaya çalışırken…

Muhtemelen bütün bunları yaparken ülkeyi dış güçlere karşı koruduklarını, büyük bir vatanseverlik yaptığını düşünmüş olmalılar. Ama işini iyi yapmak yerine, girişilen bu vatan kurtarmacılık, dünya tarihinin en ciğeri beş para etmez devlet başkanlarından birine gün aşırı ülkemize laf söyleyecek malzeme vermek ve Türk lirasının değerini dolar karşısında düşürmek gibi Türkiye’ye ağır bir maliyete dönüştü.

Türk Lirasını ‘aslanlar gibi’ korumak için…

AK Parti iktidarının ekonomideki başarı öyküsünün mimarlarından, tüm dünyada itibar gören, Nobel’e aday gösterilen bir Merkez Bankası başkanını bugün devlet Paris’te Türkiye’nin OECD Daimi Temsilcisi olarak değerlendiriyor. Önceki görevleri düşünülürse bu kızak bir görev. Euro cinsinden maaş aldığı ve Türkiye’deki karmaşadan uzakta görev yaptığı için herhalde halinden de memnundur.

Casus filmine pek benzemiyor

Ama bu kadar ağır iddiaları, “yargının tasarrufu” diyerek kenara çekilmekle bile yetinmeyip, sorgusuz sualsiz savunanların, iddianamelerdeki bilgileri dahi çarpıtanların bir mantığı olmadığı açık. İdeolojik bagajlar, “söz konusu vatansa” havası bütün bu iddiaların sorgulanmasını engelliyor. Bu müzakerelerden bir sonuç alınınca ne diyeceğini dahi düşünmeyen bir militanlık bu.