Yıldıray Oğur
Elçiye nasıl zeval olduğunun kısa tarihi -2-
THKP-C’nin neden Elrom’u seçtiği ise hâlâ meçhul. Korumasız olması, kaçırılmasının kolay olması ilk sebepler. Ama başka iddialar da var.
Elçiye nasıl zeval olduğunun kısa tarihi
Patlama savaşta tarafsız kalmaya çalışan Ankara’yı telaşlandırmıştı. İsviçreli kriminolog Jean Marc Payot’un katkılarıyla polis patlamada etrafa saçılan ceset parçalarından üzerinde bomba patlayan saldırganın kim olduğunu aramaya başladı. Caddede bulunan “Hatay” marka ayakkabıdan, onun satıcısına, oradan da saldırganın kaldığı otele ulaşıldı. 72 saat sonra saldırganın kim olduğu bulunmuştu...
Bir kere daha Guernica düşerken…
Guernica tablosunun daha büyük bir kopyası İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden kurulan BM Güvenlik Konseyi salonunun arkasına asıldı. Savaşın kazanan büyük ülkeleri ABD, Britanya, Fransa, Rusya ve Çin’e veto hakkı tanındı. Ama o salonda, Guernica tablosunun önünde veto için kalkan ellerle sağlanamayan ateşkes yüzünden Halep’te insanlar katledildi, 40 yıllık bir diktatörlüğe, Rus ve İran ordularına, Şii milislere karşı direnen bir halkın özgürlük ümitleri yok edildi.
Akdeniz’de bir geminin başına gelenler…
Gemiyi kimin batırdığı sorusunun cevabı Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya arşivlerinde bir yerde saklı. Cevabın bugüne kadar ‘bulunamamasının’ sebeplerinin başında belki de devletin o cevabı bulduğunda ya da kamuoyuna açıkladığında olabileceklere bu 75 yıl içinde kendini hazır hissetmemesiydi.
Türkiye Suriye’de neden geç kaldı?
Eğer Türkiye bugün yaptığını üç, iki ya da bir yıl önce yapsaydı karşımızda bambaşka bir manzara olabilirdi. Halep bu hâlde olmazdı. PYD bu kadar mevzi kazanmamış olurdu.
Şanghay’a giderken…
Batı’ya kızmakta sonuna kadar haklıyız. Suriye için, 15 Temmuz için, PKK için ABD’yle AB’nin mide bulandıran politikalarına ses çıkarmamak yanlış olurdu. Ama onlara kızıp kendimizi soğuk bozkırlara da atmayalım.
Tenis Kulübü’nden Boks Kulübü’ne…
İşte Avrupa, Brexit’ten sonra böyle sallanırken, daha 5 ay önce darbe atlatmış Türkiye’yi de kaybetmeyi göze almaya karar verdi. Avrupalı solcuların ve liberallerin reel politiği göz ardı eden bu snobluk ve jakobenizmi yüzünden, sadece Avrupa’da seslerinin duyulmadığını düşünenlerin oylarıyla ırkçılar, aşırı sağcılar yükselmiyor ayrıca Avrupa Birliği de bir zamanlar girmeyi çok isterken sık sık örnek gösterdiğimiz bir "tenis kulübü" olmaya doğru ilerliyor.
Franca Viola’nın ahı…
Her ne kadar başka bir hukuki ihtiyacı karşılamak için hazırlanmış olursa olsun, kötü yazılmış bir teklifle 79 yıl boyunca “tecavüzcüyle evlilik” maddeleriyle taşınmış utancın yükünün yeniden Türkiye’nin ve bu maddeleri kaldırmış bir iktidarın üzerine yıkılması büyük bir haksızlık olur. Neyse ki bu hatadan dönüldü.
İntihar bombacıları neyiniz olur?
PKK, dünyanın en şanslı terör örgütü olmalı. Şehirlerin ortasında canlı bombalı katliamlar yapsa da hatta kendi siyasi partisinin mensuplarını öldürse onların ölümüne neden olacak saldırıları hiç düşünmeden organize etse de, uğruna savaştığını söylediği Kürtleri katletse de adını vererek onu kınamayacak, yine başkasını suçlayacak epey kelli felli, itibarlı insanlardan oluşan bir hayran kitlesi var.
Peki ama neden susuyorlar?
Şimdi şikâyet ettikleri iktidarın biçimini de muhalefetin meşruiyet sınırlarının dışına çıkması, şiddetle arasına mesafe koyamaması belirledi. O yüzden “korkunç diktatör Erdoğan”, “faşist AKP” tespitleri dışında kendilerine dönüp bakmadıkça, şiddetle ve gayri meşru yapılarla aralarındaki mesafeyi açmadıkça, ortaya toplumu yanına alacak, ahlaki üstünlüğü ele geçirecek bir muhalefet cephesi ve iktidar alternatifi çıkmayacak.
Bu nasıl bir cumhuriyet?
Neden bu kadar kolay kandırılıyoruz, hangi önyargılarımız, toplumsal güvensizliklerimiz, siyasi, sosyal açıklarımızdan sızıyor niyeti bozmuşlar görerek sahiden cumhur oluyoruz. Tam farkına vardığımızda sahiden coşkuyla, birlikte ve samimiyetle kutlayabileceğiz Cumhuriyet’i…
Komisyondan al haberi…
Eski İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın komisyondaki anlatımı da darbe gecesi hükümet cephesini neler yaptığını anlamak açısından önemliydi. Onun anlattıkları arasında en ilginci PKK’nın darbe öncesi bir yıl boyunca hendek terörü ile FETÖ'cü asker ve Jandarma arasındaki ilişkiye dair söyledikleriydi.
Leyli meccani ve maalesef acıklı…
Meclis Komisyonu’nun 15 Temmuz’u ve Türkiye’nin yakın tarihini anlamak için üç günlük performansının bile çok öğretici olduğunu teslim etmeliyiz. Komisyon tutanaklarının yer aldığı sayfa bir süre sık kullanılanlar arasında yerini alacak gibi görünüyor.
Bastırılmış darbenin direnişçisi çok olur
Son üç yılda içeriden ve dışarıdan yapılan bu kara propaganda haberleriyle böyle böyle hava zehirlenmedi mi, Türkiye darbe olabilecek ülke durumuna getirilmedi mi? Herhalde entelektüellerinin ve gazetecilerinin bu kadar kolay kandırılabildiği, süzgeçlerinin bu kadar geniş olduğu, propagandanın, hakikate bu kadar baskın çıkabildiği ve tercih edilebildiği başka bir ülke pek yoktur.
Rezil olan Hurşit Külter mi? -2-
#hurşitkülternerede’ye gelmeden kaybolduğu haberinin yayılmaya başladığı 27 Mayıs 2016 sabah saatlerine kadar Hurşit Külter neredeydi ve kimdi sorusuna bir cevap bulmaya çalışalım.
Rezil olan Hurşit Külter mi?
Devlette bir ilerleme olurken, muhalifler, insan hakları örgütleri 90’larda kaldılar. Ele geçirdikleri insan hakları mücadelesini de yoldaşı oldukları terör örgütlerinin propaganda araçlarına dönüştürdüler. PKK ve çevresi ne diyorsa ona sorgusuz inanmayı muhaliflik ve Kürt dostluğu zanneden kullanışlı aptallar, canlı bombalarla katliamlar yaparken bile PKK’ya yalakalık yaparak siyaseten onun etinden sütünden yararlanmayı düşünenler ya da radikal şık denen pozisyonda ezilenlerin haklarını savunan beyazlar olmanın keyfini çıkaranlar…
Muzdan çıkmış bir savaştan öğreneceklerimiz
Kolombiya’dan alınacak bir ders varsa giriş cümlesi herhalde şu olmalı; İktidarların türünü ve yaptıklarını çoğu zaman muhaliflerinin türü ve ne yaptığı belirler...
Amerikalı diplomatın günlüklerindeki Lozan…
Lozan’ın Türkiye’den daha büyük bir kazananı vardı; Grew’in ülkesi Amerika Birleşik Devletleri... Lozan’ın masada az konuşulsa da esas büyük gündemi Musul’du. Britanya Lozan’a Musul konusunu çözmek için gelmişti. ABD’nin amacı ise Musul konusunda Britanya ve Türkiye’nin kendisini dışlayan bir çözüm bulmasını engellemekti.
Pantolonu hep ütülü darbeci…
Ortada böyle bir tarih ve gerçekler varken ve ısrarla “darbenin siyasi kanadını” arayanlar, bulamadıkça da “nasıl olmaz siyasi kanadı olmayan darbe mi olur” diye mesnetsiz söylenenlerin, fırsat bu fırsat siyasi rakiplerini parmakla işaret edenlerin derdinin darbecilerle hesaplaşmak olmadığı açık.
At izini kaybetmemek için…
Bütün bu hesaplaşmaların, sonunda herkesin güvende olacağı, hak edenin hak ettiği yere geleceği, kimseye kumpas kurulamayacak, kimsenin medyadan yargısız infaza uğramayacağı, hukukun ve demokrasinin hakim olacağı bir Türkiye için olduğu umudunu korumak herkesin görevidir.
55 yıl sonra kazılan tünel
Hepsi Menderes âşığı. Menderes’in gözlerinin önündeki Yassıada’da tutuklu olmasını içlerine sindiremeyen Demokrat Partililerdi. Bir gün Kumkapı’da yemek yiyip, içki içerken kendilerini avutmak için sabaha kadar bir plan yaptılar. Kumkapı’dan bir tünel kazıp denizin altından Yassıada’ya gidecek ve Demokratları kurtaracaklardı.
Pardon, o darbeyi biz yapmıştık -4-
Bütün İran’da halk sokaklara çıkmıştı. “Milletin Zaferi”, “Musaddık’ın Zaferi” sloganları atılıyor, Britanya ve ABD aleyhine bağırıyordu. Şah’a yakın gazeteler yağmalanıyor, birkaç saat önce sokaklarda sürüklenen Dışişleri Bakanı Fatımi, meydanlarda Şah’a meydan okuyordu. Halk Musaddık’ın evi ve Meclis’in önünde nöbet tutmaya başlamıştı. Darbe bastırılmıştı.
Pardon, o darbeyi biz yapmıştık -3-
Üç gün sonra 12 Ağustos 1953 günü nihayet fermanlar geldi. Ama İran’ın hafta sonu perşembe ve cuma başlamak üzereydi. Darbe 15 Ağustos Cumartesi gününe ertelendi. Roosevelt ve arkadaşları villadan çıkıp daha güvenli bir eve geçtiler. Parti çoktan başlamıştı, favori şarkıları bir Brodway müzikalinden "Şans Bu Gece Kadın Ol"du. Şarkıyı Ajax Operasyonu’nun şarkısı ilan ettiler.
Pardon, o darbeyi biz yapmıştık -2-
Ülkeden gönderilenler arasında yıllardır ilmek ilmek ülkede bir ajan ağı örmüş Woodhouse da vardı. Artık İran’da Musaddık’ı koltuğundan edecek İngiliz istihbaratçı kalmamıştı. Britanya’nın Musaddık’tan kurtulmak için tek çaresi ABD’yi ikna etmekti.
Pardon, o darbeyi biz yapmıştık
İran’da milyonlar yoksullukla mücadele ederken ülkenin zenginliklerinin Ada’ya akmasına tepkiler gittikçe büyümekteydi. Kuzey’de Sovyet destekli bir “İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” ilan edilmiş, milliyetçi duygular kabarmıştı. Bir kurtarıcı için sahne hazırdı; Şah’ın ordusundaki kudretli askerlerden Rıza sahneye o anda çıktı.
Bir terfi uğruna…
Mehmet Erten Hava Kuvvetleri Komutanı oldu. İki orgenerallik kadrosu için geriye üç isim kalmıştı. Terfi sırasına göre Abidin Ünal, Veysi Ağar, Akın Öztürk. Eğer bu sıralamaya göre terfiler yapılsaydı, önce Abidin Ünal, ardından da Veysi Ağar Hava Kuvvetleri Komutanı olacaktı. Akın Öztürk de muhtemelen emekli edilecekti. Ama bir el devreye girdi ve bu kariyer planlamasını bozdu...
Suriye’yi bu hikâyeden çıkarabilir miyiz?
Erdoğan ve AK Parti iktidarının, en çok Suriye meselesi yüzünden Batı’yla arası açılmıştır. FETÖ ve PKK bu aralıktan girerek mevzi kazanmaya çalışmıştır. 15 Temmuz’da da darbeciler eğer başarılı olsalardı dünyaya en büyük vaatleri Türkiye’nin “yerli ve millî” politikasından vazgeçmesi, özellikle Suriye’de hizaya gelmesi, ne deniyorsa yapması olacaktı. Batı’daki meşruiyetlerini de böyle sağlayacaklardı.
Sakallı tuğgeneralin ibretlik hikâyesi…
O darbeyi yıllarca ordudan irticacı diye subayların atılmasının altına şerh koymuş Cumhurbaşkanı’nın öncülüğünde bir halk tekbirlerle ve camilerden okunan salalarla durdurdu. Ordudan sarıklı hocanın duaları eşliğinde kurban kestiği için emekliye sevk edilen tuğgeneral beyaz sakalları ve beresiyle artık 72 yaşındaydı.
Darbecilerin PKK’ya vaatleri
“Üniter devlet yapısı içinde” yani özerklik, federasyon falan yok ama “dil, din etnik köken ayrımı yapmaksızın toplumun tüm kesimlerini kapsayacak anayasa” vadediyor darbeciler. “Dil ve etnik köken ayrımı yapmaksızın anayasa” denince Türkiye’de herkesin aklına bir tek mesele gelir; Kürt meselesi.
Yurtta ‘abiler’ konseyi
O abilerin de sonu Fetullah Gülen’e çıkan bir hiyerarşiyle örgütlendiklerini düşünürsek aslında bu abiler hiyerarşisini tespit etmeden, tespit ettikten sonra da yakalayıp konuşturmadan ordu içindeki cemaat tablosunu da darbenin nasıl örgütlendiğini de hatta Yurtta Sulh Konseyi’nin aslında kimlerden oluştuğunu da görmek mümkün gözükmüyor. Bir ordunun subaylarının yüzde 60-80’ini tespit edip atmak mümkün değilse, yapılacak şey tespit edilemeyen o askerlerin bu sevdadan vazgeçmesini sağlamak...