Yıldıray Oğur

Darbeyi önceden hisseden Amerikalı bilim adamları…

Herhalde darbeyi önceden muştulayan bütün bu Türk ve yabancı analistler, darbe gecesi aranan ABD Genelkurmay Başkanı da 240 insanın öldürüldüğü, Meclis’in bombalandığı darbeyi soruşturan savcılar ve siyasetçilerin nazik davetlerine icabet ederler...

Sen de haklısın

Şunu herkes kabul etmeli; Türkiye’de hiçbir kesim her konuda haklı çıkmadı. Herkesin haklı olduğu meseleler vardı, haksız oldukları da. Zaman herkesi biraz haklı çıkardı biraz mahcup etti. Katı laiklik uygulamaları da bir gerçekti, “başı secdeye değen” değil, ehliyetin kriter olması gerektiği de... Mutlak haklılık ve sıfır mahcubiyetle kimse bir yere gidemez. Birbirimizi dinlememenin ve nefret etmenin bedelini daha ağır nasıl ödeyebilirdik ve bu son ikazdan sonra nasıl ödeyebileceğiz?

Bir New York Times başyazısı olarak Yurtta Sulh Konseyi bildirisi

15 Temmuz 2016 darbe girişiminin TSK sitesine konan, TRT’de okunan darbe bildirisinde de Atatürk’e atıf vardı: “Yüce Atatürk’ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakârlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Yurtta Sulh ilkesinden hareketle...”

Tugayların önüne dizilmiş çöp kamyonları üzerine…

Terörle mücadelede askerin siyasette yeniden artan önemi, orduyu “şimdi bir kere daha yıpratmayalım” hassasiyetleri, kurmay heyetine aşırı güven, Hz. Hamza’nın savaşlarını anlayan asker vaizlerden, Ramazan’da toplu iftar yapan, namaz kılan ‘milletin değerlerine düşmanlık etmeyen” ordu propagandasına kadar pek çok neden ordudaki paralel tasfiyesini engelledi.

Dört saatlik istihbarat zaafının 40 yıllık hikâyesi -2-

Cemaat dün, üç yıl önce ya da AK Parti iktidarında değil çok uzun yıllardır Genelkurmay karargahına hakim pozisyonlarda. Genelkurmay Başkanlarını an be an takip eden Özel Kalem Müdürleri neredeyse cemaat içi bir görev teslimle el değiştirmiş 18 yıl boyunca. Belki de çok daha uzun süre.

Dört saatlik istihbarat zaafının 40 yıllık hikâyesi

Cemaat dün, üç yıl önce ya da AK Parti iktidarında değil çok uzun yıllardır Genelkurmay karargahına hakim pozisyonlarda. Genelkurmay Başkanlarını an be an takip eden Özel Kalem Müdürleri neredeyse cemaat içi bir görev teslimle el değiştirmiş 18 yıl boyunca. Belki de çok daha uzun süre.

Bir kışlanın önünde cesedi bulunmuş 16 yaşındaki bir çocuk…

Bundan sonra hep karşımıza çıkacaklar. Uğruna cesaretle ölüme yürüdükleri ülkemize, adalete, demokrasimize sahip çıkıp çıkmadığımızı kontrol edecekler. Bir kışlanın önünde cesedi bulunmuş 16 yaşındaki bir çocuk... Orada hepimiz için nöbet tutmaya devam edecek...

Bizi öldüren çifte standartlarımız

Önce o “alt akılları”mızla kendi üzerimize düşen görevi yapmalıyız. Şiddete, teröre karşı yeni bir ahlaki ve siyasi duruş ortaya koymalı, bu sınırların dışına çıkanlara, terörle mesafesini koruyamayanlara karşı tahammülsüz olmalıyız. Son iki yılda intihar saldırılarında kaybettiğimiz 300 insana karşı son görevimiz budur…

Muhacirlikten mülteciliğe bir yüzyıl…

Şimdi Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesine karşı bu ırkçılık bayrağını devralan gazetenin en popüler yazarlarından Yılmaz Özdil’in anneannesi de mübadelede Girit’ten gelip, Antep’e yerleştirilmişti.

Çankırı’dan Londra’ya bir Türkiye Hikâyesi -3-

Kendisi gibi önce gazeteci sonra siyasetçi olan Boris Johnson, yine kendisi gibi tartışmaların merkezinde bir isim oldu. 2016 yılında İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasına karşı çıkan Muhafazakar Parti’deki “çıkalım” cephesinin lideriydi. Cameron’un istifası sonrası tam adı Başbakanlık için geçiyordu ki, yaptığı bu İngiliz vatanseverliği cezasız kalmadı, bir email skandalıyla ayağı kaydırıldı.

Çankırı’dan Londra’ya bir Türkiye hikâyesi -2-

Hepimiz, Fransa mümessili General Mauguin de ilk safta, programa tabi olarak yürüdük. Birkaç adım ötede, köprü üstünde, Ali Kemal’in cesedi toplu iğnelerle bir çarşafa sarılmış, önünde bir mukavva parçasına: «Hain-i vatan Artin Kemal» yazılmış duruyordu. Cesedin çehresi bir mengene ortasında gibi sıkışmış, birdenbire tanınmaz bir şekildeydi...

Çankırı’dan Londra’ya bir Türkiye hikâyesi…

En başından beri Abdülhamid döneminde izlenen sulh ve denge politikalarıyla ancak ülkenin kalkınabileceğini savunuyordu. 1908’den beri askerî bir diktatörlük kurduklarını söylediği İttihatçıların maceracı, savaşçı, millet-i hâkime düsturuyla azınlıkları dışlayan politikaları ise ülkeyi uçuruma götürmüştü.

Leviathan böyle istedi

Fikirlerini, yöntemlerini beğenirseniz beğenmezsiniz, sivil toplum örgütleri devletlerle aynı gündemleri paylaşmak zorunda değildir. Ayrıca sivil toplumun idealizmde ısrar etmek, reel politikaya uymamak ve pragmatik davranmamak gibi hakkı ve lüksü vardır. Hele altından gaz boruları geçen bir anlaşmayı siyaseten yanlış buluyor, hükümetle aynı düşünmüyor diye bir sivil toplum örgütünü ihanetle, millî olmamakla suçlayanların dışarıda “düşmanları azaltmak” için haklı olarak adımlar atan hükümete, içeride düşmanları artırarak pek hizmet etmedikleri açık.

Seni ve fikirlerini sevmiyorum o hâlde tutuklanabilirsin

Günün sonunda alenen yalan haber yapan, birine sırf yabancı olduğu için delilsiz ajan diyebilen medya, 25 yıldır ülkesindeki bir üniversitede çalışan bir akademisyeni sınır dışı eden ülke olarak dünyada haber olan Türkiye, bir broşürü taşımaktan iddianame yazıp, 5 yıl hapis isteyen hukuk sistemi kaybetti.

Bir zamanlar Kadıköy’de…

Bir anda karşınızda bir ordunun binlerce sayfalık resmi belgeleri, ses kayıtlarını bulunca gerçek olanlarla araya öyle ilk başta bir sivilin anlayamayacağı bir askeri terminolojiyle yazılıp yerleştirilmiş olan sahtelerini birbirinden ayırmak kolay bir iş değildi. Birinci Ordu’ya ait beşbin sayfa yakın doküman, ses kayıtları gibi resmi olduğu belli imzalı belgeler, Balyoz darbe planlarını içeren resmi olmayan belgelere bir nevi kefaret görevi görüyordu. Yine de bunlar bu günlerde de örnekleriyle karşılaştığımız kötü gazetecilik için özür olarak kabul edilemez.

Bir zamanlar Türkiye’de…

Olan bitenden herkes haberdardı. Başbakan Erdoğan Balyoz haberlerinden sonra örneğin şöyle demişti: “Bir emekli orgeneral değişik televizyon kanallarında dolaşarak gazetecilerin sorularını cevaplıyor. Ortada bir gerçek var. Bir şeyler bu ülkede yapılmış, yapılmamış değil. Bazı şeyler söylenmiş ve uygulamada bazı gerçekler olmuş. Eğer ‘şu yoktur’ derseniz bu olmaz”

Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo

Baştan söyleyeyim; Bu kumpas davalarını destekliyorum. Bu yüzden de bir buçuk yıl önce savcıya sanık olarak ifade vermiş, 6 yıl önceye dair hatırladıklarımı anlatmıştım. O gün soru olarak bile sorulmayan suçlamaların bugün önümüze iddianame olarak gelmesinin tuhaf olduğuysa açık. Ama bu hesaplaşmayı, tarihi bugünden yeniden yazıp, bugünkü pozisyonlarına göre isimlerle örgütçükler kurup geçiştirerek değil sahiden yapılacaksa destekliyorum. 21 yıldan 50 yıla hapis istenen, beş yıl önce cemaatçilerinkine benzeyen bir “kurtluk”ta değil, bu kez “hukuk devleti” standartları içinde…

Antropolojik bir sorun olarak PKK

Dağdan inemeyen, silah bırakamayan, gaddarlıklarını meşrulaştırmak için kendi ilahiyatını kurmuş bir örgüt artık antropolojinin de konusudur.

Muhammed Ali İstanbul’dan geçerken…

Muhammed Ali’nin hikâyesi, duruşu, cesareti, onun “boksör beyni”nden dökülen veciz sözler, ardından etrafta dolaşmaya başlamışken, ondan öğreneceklerimiz listesine bir ülkenin nasıl büyük olabildiğiyle ilgili bu hoşgörü dersi de eklenmeli.

PKK’nın yedinci kez yenilmesi

O yüzden PKK sadece Türkiye’de yenilerek bitmeyecek. Suriye’de elindeki silah sayesinde kurduğu ittifaklarla dünyada bulduğu meşruiyet alanın daraltılması da gerekli. Türkiye’nin ABD ile yakınlaşan ilişkileri ve hatta Rusya’yla son dönemdeki yakınlaşma girişimlerinin temel motivasyonu bu olabilir.

Bir timsah tarafından yutulan adamın hikayesi

27 Mayıs’a destek vermekten daha ilerisini yapanlar bile aynı akıbetten kurtulamadılar. 27 Mayıs darbecilerinin 1961 anayasasını hazırlayan kurulun üyeleri Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya ve Prof. Dr. İsmet Giritli daha bir yıl geçmeden üniversiteden atılacaklar listesine girmişti.

Her ağacın kurdu özünden olur

“Endişeli AKP’liler” diye dostlardan düşman üretmeyi teşhis sanıp, zengin evin mirasyedisi gibi herkese kapı göstererek, baba parasıyla hovardalık yapma hakkını maalesef siyasette kullananlar sadece tarihte kendilerini bir tarafında Aliya’nın bütün haşmetiyle durduğu bir hikâyede gülünç duruma düşürmüş olurlar.

PKK’nın gömüleceği büyük krater

O yüzden 16 insanın toplam 60 kg kalmış cenazelerinin kaldırıldığı gün HDP’liler sevinç içinde Meclis’te selfieler çektirerek dokunulmazlıklarının kaldırılmasını kutluyorlardı. Yaşam enerjisini mağduriyetlerden alan bu canavarın o kratere gömülmesine izin verilmelidir. Bunun PKK’nın emir eri olan üç beş vekile dokunmaktan daha büyük bir vatanseverlik olduğu açık...

İbretlik bir dost kazığı hikâyesi…

O gece radyoda Sadri Maksudi’yi gayrimillî ve cahil ilan eden Agop Dilaçar’ın akıbeti de benzer oldu. Hain ya da cahil ilan edilmedi ama hep dış kapının mandalı kaldı. Adı yıllarca kitaplarda A. Dilaçar olarak geçti. 1979’da vefat ettiğinde TRT adını "Adil Açar" olarak anons etti. Şişli’de adının verildiği sokakta da sadece Dilaçar yazmaktadır.

Pelikan’ın inine doğru…

Belki de Pelikan’lar da onlarla paralel uçan akbabaların inleri de orada bir yerdedir. Türkiye’nin tasfiye etmesi gereken kötü aklın son nesli karşımızdaki. İçeriğinin ne olduğu, ne uğruna hareket ettiğinin hiçbir önemi yok. İftiracı, tasfiyeci, iktidar mücadelesi verirken belaltı yöntemler kullanmaktan çekinmeyen bir akıl bu.

O gece radyoda olanlar…

Artık bu sorular Davutoğlu’nun kişiliğinden, Hocacılık adlı olmayan düşmanlardan gelen sorular da değil. AK Parti’nin seçmeniyle bundan sonraki güven ilişkilerini belirleyecek sorular...

Benden selam olsun Pelikan Bey’ine!

Tabii ki siyaset bir iktidar oyunudur. Aktörler arasında tartışmalar, güç mücadeleleri, farklı fikirler, ayrışmalar olabilir. Kadrolar yenilenir, isimler değişir. Bizim gibi gazetecilere bunu izlemek ve anlamaya çalışmak düşer.

Erdoğan laikliği nasıl kurtardı?

Türkiye’de yıllarca laiklik dinin hayatın içinde görünür olmasından utanan, korkan, onu eve, kırsala, halının altına süpürmeye çalışan, aşağılık kompleksi ve self-oryantalizmden mülhem bir İslam düşmanlığı olarak uygulandı.

Sizin favori cemaat operasyonunuz hangisi?

En başta favori davası Ergenekon olan biz. Siyasi aktivizmle karışmış, kötü ve amatör gazetecilikle aklımızdaki olağan şüpheliler hakkında hafızalarımızda olanlar ve iddianamelerde yazanlarla yetinip, o iddialara sanıkların yıllarca süren savunmalarına yeterince ilgi göstermedik. Davanın askerî vesayeti geriletmek gibi sonuçları davanın kendisinin de önüne geçti. Hâlâ daha bu davalarla ilgili “Saptırıldı”, “sulandırıldı”, “cemaat mahvetti” dışında bir öz eleştiri yazamıyor kimse.

Börteçine bizi Ergenekon’dan nasıl çıkarmıştı?

Ergenekon soruşturmasını ortaya çıkaran eski Türkiye’yi hatırlamış olduk. Tabii soruşturmanın başlamasına -şimdi herkes inkâr etse de- her kesimden gelen katkıları ve desteği de.