Yıldıray Oğur
Pardon, o darbeyi biz yapmıştık -4-
Bütün İran’da halk sokaklara çıkmıştı. “Milletin Zaferi”, “Musaddık’ın Zaferi” sloganları atılıyor, Britanya ve ABD aleyhine bağırıyordu. Şah’a yakın gazeteler yağmalanıyor, birkaç saat önce sokaklarda sürüklenen Dışişleri Bakanı Fatımi, meydanlarda Şah’a meydan okuyordu. Halk Musaddık’ın evi ve Meclis’in önünde nöbet tutmaya başlamıştı. Darbe bastırılmıştı.
Pardon, o darbeyi biz yapmıştık -3-
Üç gün sonra 12 Ağustos 1953 günü nihayet fermanlar geldi. Ama İran’ın hafta sonu perşembe ve cuma başlamak üzereydi. Darbe 15 Ağustos Cumartesi gününe ertelendi. Roosevelt ve arkadaşları villadan çıkıp daha güvenli bir eve geçtiler. Parti çoktan başlamıştı, favori şarkıları bir Brodway müzikalinden "Şans Bu Gece Kadın Ol"du. Şarkıyı Ajax Operasyonu’nun şarkısı ilan ettiler.
Pardon, o darbeyi biz yapmıştık -2-
Ülkeden gönderilenler arasında yıllardır ilmek ilmek ülkede bir ajan ağı örmüş Woodhouse da vardı. Artık İran’da Musaddık’ı koltuğundan edecek İngiliz istihbaratçı kalmamıştı. Britanya’nın Musaddık’tan kurtulmak için tek çaresi ABD’yi ikna etmekti.
Pardon, o darbeyi biz yapmıştık
İran’da milyonlar yoksullukla mücadele ederken ülkenin zenginliklerinin Ada’ya akmasına tepkiler gittikçe büyümekteydi. Kuzey’de Sovyet destekli bir “İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” ilan edilmiş, milliyetçi duygular kabarmıştı. Bir kurtarıcı için sahne hazırdı; Şah’ın ordusundaki kudretli askerlerden Rıza sahneye o anda çıktı.
Bir terfi uğruna…
Mehmet Erten Hava Kuvvetleri Komutanı oldu. İki orgenerallik kadrosu için geriye üç isim kalmıştı. Terfi sırasına göre Abidin Ünal, Veysi Ağar, Akın Öztürk. Eğer bu sıralamaya göre terfiler yapılsaydı, önce Abidin Ünal, ardından da Veysi Ağar Hava Kuvvetleri Komutanı olacaktı. Akın Öztürk de muhtemelen emekli edilecekti. Ama bir el devreye girdi ve bu kariyer planlamasını bozdu...
Suriye’yi bu hikâyeden çıkarabilir miyiz?
Erdoğan ve AK Parti iktidarının, en çok Suriye meselesi yüzünden Batı’yla arası açılmıştır. FETÖ ve PKK bu aralıktan girerek mevzi kazanmaya çalışmıştır. 15 Temmuz’da da darbeciler eğer başarılı olsalardı dünyaya en büyük vaatleri Türkiye’nin “yerli ve millî” politikasından vazgeçmesi, özellikle Suriye’de hizaya gelmesi, ne deniyorsa yapması olacaktı. Batı’daki meşruiyetlerini de böyle sağlayacaklardı.
Sakallı tuğgeneralin ibretlik hikâyesi…
O darbeyi yıllarca ordudan irticacı diye subayların atılmasının altına şerh koymuş Cumhurbaşkanı’nın öncülüğünde bir halk tekbirlerle ve camilerden okunan salalarla durdurdu. Ordudan sarıklı hocanın duaları eşliğinde kurban kestiği için emekliye sevk edilen tuğgeneral beyaz sakalları ve beresiyle artık 72 yaşındaydı.
Darbecilerin PKK’ya vaatleri
“Üniter devlet yapısı içinde” yani özerklik, federasyon falan yok ama “dil, din etnik köken ayrımı yapmaksızın toplumun tüm kesimlerini kapsayacak anayasa” vadediyor darbeciler. “Dil ve etnik köken ayrımı yapmaksızın anayasa” denince Türkiye’de herkesin aklına bir tek mesele gelir; Kürt meselesi.
Yurtta ‘abiler’ konseyi
O abilerin de sonu Fetullah Gülen’e çıkan bir hiyerarşiyle örgütlendiklerini düşünürsek aslında bu abiler hiyerarşisini tespit etmeden, tespit ettikten sonra da yakalayıp konuşturmadan ordu içindeki cemaat tablosunu da darbenin nasıl örgütlendiğini de hatta Yurtta Sulh Konseyi’nin aslında kimlerden oluştuğunu da görmek mümkün gözükmüyor. Bir ordunun subaylarının yüzde 60-80’ini tespit edip atmak mümkün değilse, yapılacak şey tespit edilemeyen o askerlerin bu sevdadan vazgeçmesini sağlamak...
Darbeyi önceden hisseden Amerikalı bilim adamları…
Herhalde darbeyi önceden muştulayan bütün bu Türk ve yabancı analistler, darbe gecesi aranan ABD Genelkurmay Başkanı da 240 insanın öldürüldüğü, Meclis’in bombalandığı darbeyi soruşturan savcılar ve siyasetçilerin nazik davetlerine icabet ederler...
Sen de haklısın
Şunu herkes kabul etmeli; Türkiye’de hiçbir kesim her konuda haklı çıkmadı. Herkesin haklı olduğu meseleler vardı, haksız oldukları da. Zaman herkesi biraz haklı çıkardı biraz mahcup etti. Katı laiklik uygulamaları da bir gerçekti, “başı secdeye değen” değil, ehliyetin kriter olması gerektiği de... Mutlak haklılık ve sıfır mahcubiyetle kimse bir yere gidemez. Birbirimizi dinlememenin ve nefret etmenin bedelini daha ağır nasıl ödeyebilirdik ve bu son ikazdan sonra nasıl ödeyebileceğiz?
Bir New York Times başyazısı olarak Yurtta Sulh Konseyi bildirisi
15 Temmuz 2016 darbe girişiminin TSK sitesine konan, TRT’de okunan darbe bildirisinde de Atatürk’e atıf vardı: “Yüce Atatürk’ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakârlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Yurtta Sulh ilkesinden hareketle...”
Tugayların önüne dizilmiş çöp kamyonları üzerine…
Terörle mücadelede askerin siyasette yeniden artan önemi, orduyu “şimdi bir kere daha yıpratmayalım” hassasiyetleri, kurmay heyetine aşırı güven, Hz. Hamza’nın savaşlarını anlayan asker vaizlerden, Ramazan’da toplu iftar yapan, namaz kılan ‘milletin değerlerine düşmanlık etmeyen” ordu propagandasına kadar pek çok neden ordudaki paralel tasfiyesini engelledi.
Dört saatlik istihbarat zaafının 40 yıllık hikâyesi -2-
Cemaat dün, üç yıl önce ya da AK Parti iktidarında değil çok uzun yıllardır Genelkurmay karargahına hakim pozisyonlarda. Genelkurmay Başkanlarını an be an takip eden Özel Kalem Müdürleri neredeyse cemaat içi bir görev teslimle el değiştirmiş 18 yıl boyunca. Belki de çok daha uzun süre.
Dört saatlik istihbarat zaafının 40 yıllık hikâyesi
Cemaat dün, üç yıl önce ya da AK Parti iktidarında değil çok uzun yıllardır Genelkurmay karargahına hakim pozisyonlarda. Genelkurmay Başkanlarını an be an takip eden Özel Kalem Müdürleri neredeyse cemaat içi bir görev teslimle el değiştirmiş 18 yıl boyunca. Belki de çok daha uzun süre.
Bir kışlanın önünde cesedi bulunmuş 16 yaşındaki bir çocuk…
Bundan sonra hep karşımıza çıkacaklar. Uğruna cesaretle ölüme yürüdükleri ülkemize, adalete, demokrasimize sahip çıkıp çıkmadığımızı kontrol edecekler. Bir kışlanın önünde cesedi bulunmuş 16 yaşındaki bir çocuk... Orada hepimiz için nöbet tutmaya devam edecek...
Bizi öldüren çifte standartlarımız
Önce o “alt akılları”mızla kendi üzerimize düşen görevi yapmalıyız. Şiddete, teröre karşı yeni bir ahlaki ve siyasi duruş ortaya koymalı, bu sınırların dışına çıkanlara, terörle mesafesini koruyamayanlara karşı tahammülsüz olmalıyız. Son iki yılda intihar saldırılarında kaybettiğimiz 300 insana karşı son görevimiz budur…
Muhacirlikten mülteciliğe bir yüzyıl…
Şimdi Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesine karşı bu ırkçılık bayrağını devralan gazetenin en popüler yazarlarından Yılmaz Özdil’in anneannesi de mübadelede Girit’ten gelip, Antep’e yerleştirilmişti.
Çankırı’dan Londra’ya bir Türkiye Hikâyesi -3-
Kendisi gibi önce gazeteci sonra siyasetçi olan Boris Johnson, yine kendisi gibi tartışmaların merkezinde bir isim oldu. 2016 yılında İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasına karşı çıkan Muhafazakar Parti’deki “çıkalım” cephesinin lideriydi. Cameron’un istifası sonrası tam adı Başbakanlık için geçiyordu ki, yaptığı bu İngiliz vatanseverliği cezasız kalmadı, bir email skandalıyla ayağı kaydırıldı.
Çankırı’dan Londra’ya bir Türkiye hikâyesi -2-
Hepimiz, Fransa mümessili General Mauguin de ilk safta, programa tabi olarak yürüdük. Birkaç adım ötede, köprü üstünde, Ali Kemal’in cesedi toplu iğnelerle bir çarşafa sarılmış, önünde bir mukavva parçasına: «Hain-i vatan Artin Kemal» yazılmış duruyordu. Cesedin çehresi bir mengene ortasında gibi sıkışmış, birdenbire tanınmaz bir şekildeydi...
Çankırı’dan Londra’ya bir Türkiye hikâyesi…
En başından beri Abdülhamid döneminde izlenen sulh ve denge politikalarıyla ancak ülkenin kalkınabileceğini savunuyordu. 1908’den beri askerî bir diktatörlük kurduklarını söylediği İttihatçıların maceracı, savaşçı, millet-i hâkime düsturuyla azınlıkları dışlayan politikaları ise ülkeyi uçuruma götürmüştü.
Leviathan böyle istedi
Fikirlerini, yöntemlerini beğenirseniz beğenmezsiniz, sivil toplum örgütleri devletlerle aynı gündemleri paylaşmak zorunda değildir. Ayrıca sivil toplumun idealizmde ısrar etmek, reel politikaya uymamak ve pragmatik davranmamak gibi hakkı ve lüksü vardır. Hele altından gaz boruları geçen bir anlaşmayı siyaseten yanlış buluyor, hükümetle aynı düşünmüyor diye bir sivil toplum örgütünü ihanetle, millî olmamakla suçlayanların dışarıda “düşmanları azaltmak” için haklı olarak adımlar atan hükümete, içeride düşmanları artırarak pek hizmet etmedikleri açık.
Seni ve fikirlerini sevmiyorum o hâlde tutuklanabilirsin
Günün sonunda alenen yalan haber yapan, birine sırf yabancı olduğu için delilsiz ajan diyebilen medya, 25 yıldır ülkesindeki bir üniversitede çalışan bir akademisyeni sınır dışı eden ülke olarak dünyada haber olan Türkiye, bir broşürü taşımaktan iddianame yazıp, 5 yıl hapis isteyen hukuk sistemi kaybetti.
Bir zamanlar Kadıköy’de…
Bir anda karşınızda bir ordunun binlerce sayfalık resmi belgeleri, ses kayıtlarını bulunca gerçek olanlarla araya öyle ilk başta bir sivilin anlayamayacağı bir askeri terminolojiyle yazılıp yerleştirilmiş olan sahtelerini birbirinden ayırmak kolay bir iş değildi. Birinci Ordu’ya ait beşbin sayfa yakın doküman, ses kayıtları gibi resmi olduğu belli imzalı belgeler, Balyoz darbe planlarını içeren resmi olmayan belgelere bir nevi kefaret görevi görüyordu. Yine de bunlar bu günlerde de örnekleriyle karşılaştığımız kötü gazetecilik için özür olarak kabul edilemez.
Bir zamanlar Türkiye’de…
Olan bitenden herkes haberdardı. Başbakan Erdoğan Balyoz haberlerinden sonra örneğin şöyle demişti: “Bir emekli orgeneral değişik televizyon kanallarında dolaşarak gazetecilerin sorularını cevaplıyor. Ortada bir gerçek var. Bir şeyler bu ülkede yapılmış, yapılmamış değil. Bazı şeyler söylenmiş ve uygulamada bazı gerçekler olmuş. Eğer ‘şu yoktur’ derseniz bu olmaz”
Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo
Baştan söyleyeyim; Bu kumpas davalarını destekliyorum. Bu yüzden de bir buçuk yıl önce savcıya sanık olarak ifade vermiş, 6 yıl önceye dair hatırladıklarımı anlatmıştım. O gün soru olarak bile sorulmayan suçlamaların bugün önümüze iddianame olarak gelmesinin tuhaf olduğuysa açık. Ama bu hesaplaşmayı, tarihi bugünden yeniden yazıp, bugünkü pozisyonlarına göre isimlerle örgütçükler kurup geçiştirerek değil sahiden yapılacaksa destekliyorum. 21 yıldan 50 yıla hapis istenen, beş yıl önce cemaatçilerinkine benzeyen bir “kurtluk”ta değil, bu kez “hukuk devleti” standartları içinde…
Antropolojik bir sorun olarak PKK
Dağdan inemeyen, silah bırakamayan, gaddarlıklarını meşrulaştırmak için kendi ilahiyatını kurmuş bir örgüt artık antropolojinin de konusudur.
Muhammed Ali İstanbul’dan geçerken…
Muhammed Ali’nin hikâyesi, duruşu, cesareti, onun “boksör beyni”nden dökülen veciz sözler, ardından etrafta dolaşmaya başlamışken, ondan öğreneceklerimiz listesine bir ülkenin nasıl büyük olabildiğiyle ilgili bu hoşgörü dersi de eklenmeli.
PKK’nın yedinci kez yenilmesi
O yüzden PKK sadece Türkiye’de yenilerek bitmeyecek. Suriye’de elindeki silah sayesinde kurduğu ittifaklarla dünyada bulduğu meşruiyet alanın daraltılması da gerekli. Türkiye’nin ABD ile yakınlaşan ilişkileri ve hatta Rusya’yla son dönemdeki yakınlaşma girişimlerinin temel motivasyonu bu olabilir.
Bir timsah tarafından yutulan adamın hikayesi
27 Mayıs’a destek vermekten daha ilerisini yapanlar bile aynı akıbetten kurtulamadılar. 27 Mayıs darbecilerinin 1961 anayasasını hazırlayan kurulun üyeleri Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya ve Prof. Dr. İsmet Giritli daha bir yıl geçmeden üniversiteden atılacaklar listesine girmişti.