Ana SayfaYazarlarKaranlık bir gecenin sonunda...

Karanlık bir gecenin sonunda…

 

Yalova Hava Meydan Komutanlığı’ndan saat 00.07’de çıkış yapan ‘623025’ plakalı lacivert renkli askeri otobüs, gişelerden para ödeyerek Osman Gazi Köprüsü’nden geçti. Birazdan diğer otobüslerle birlikte yol kenarında durdular. Komutanları Binbaşı Gazi Odacı başka bir otobüsten inip bu otobüse bindi. İstanbul’a doğru hızla yol olan otobüste şoför er Özcan Oduncu, Binbaşı Gazi Odacı, Üsteğmen Ali Akçay, Kıdemli Çavuş Hayati Gültekin’le birlikte 2’nci sınıfta okuyan 21 yaşlarındaki 50 Hava Harp Okulu öğrencisi bulunuyordu.

 

                                                               *  *  *

 

İstanbul’a doğru girdikleri sırada trafik yavaşlamaya başladı. Yol kenarlarında vatandaşlar yürüyordu. Önce anlam veremedikleri küfürler duydular. Binbaşı şoföre güvenlik şeridine geçip basmasını emretti. Diğer otobüslerle artık birbirilerini kaybetmişlerdi. Boğaziçi Köprüsü yoluna girdiklerinde küfürleri, taşlar izledi.

 

Otobüsün camları kırılmaya başlamıştı. Metrobüs yoluna girdiler, iki araca çarpıp yola devam ettiler. Mavi askeri araç, saat 01.40’da darbecilerin bulunduğu köprü gişelerine 100 metre kala bir polis zırhlısına çarpıp durdu. Ama hangi sebeple oraya gelmiş olurlarsa olsunlar saat 01.40’ta askeri plakalı mavi bir otobüsün içinde girdikleri köprüde onları dört saattir darbecilerin üzerlerine ateş açtığı öfkeli insanlar bekliyordu.

İddianamedeki tanık ifadelerindeki saat bilgilerine göre Hava Harp Okulu öğrencilerini taşıyan otobüsün ulaşmasından önce köprüde aralarında Erol Olçok, Abdullah Tayyip Olçok ve İstanbul Emniyet Müdürü’nün koruma polisi Münür Alkan’ın da olduğu en az 15 kişi darbeciler tarafından şehit edilmiş, yüzlercesi yaralanmıştı. (Bu sayı vurulma saati tam belirlenememiş olan ama saat 02.30’dan önce vurulduğu yolunda ifadeler olanlarla 27’ye kadar çıkıyor)

 

Saat 06.15’de köprüdeki darbeci komutanların aralarında yaptığı görüşmeler sonucunda askerler teslim olmaya karar verdiler. Uzman Çavuş Mahir Çubuk “Sabaha kadar çatıştım ben teslim olmuyorum” diyerek karara itiraz etti. Silahına doğru koştu ama komutanlar tarafından ikna edilerek, o da diğer askerler gibi ellerini kaldırıp yürümeye başladı. Polis ve halk darbecilere doğru koşmaya başladılar. Polis, askerleri kalabalıktan korumak için Avrupa yakasına doğru gitmelerini istedi. Bundan sonra olanları iddianameden okuyalım:

 

“Toplanan kalabalığın kolluk kuvvetlerinin müdahalelerini aşarak şüphelilere ulaştıkları, yaşanan arbedeyi kolluk kuvvetlerinin havaya ateş açarak ve TOMA diye tabir edilen araçla tazyikli su sıkarak önlemeye çalıştığı, kolluk kuvvetleri tarafından şüpheliler hakkında yakalama işlemi yapılarak gözaltına alındıkları, olay yerindeki silah, mühimmat ve askeri araçlara el konulduğu, olaylar sırasında şüpheliler Burak Dinler, İbrahim Gül, Murat Tekin, Mustafa Çelik, Ragıp Enes Katran ve Vedat Yıldız’ın eks oldukları…”

 

                                                               *  *  *

 

Teslim olma sırasında öldürülenlerden Murat Tekin ve Ragıp Enes Katran, Yalova’dan İstanbul’a getirilen Hava Harp Okulu 2’nci sınıf öğrencilerindendi. İddianameye göre teslim olma sırasında yaşanan bu linçle, öldürme olayıyla ilgili savcılık tarafından ayrı bir soruşturma yürütülüyor. Ama iddianamedeki toplanabilen deliller ve kriminal raporlara bakılırsa bunun tespiti de epey zor. Çünkü iddianamede saatlerce herkesin gözü önünde ve onlarca kameranın olduğu köprüde darbeciler tarafından şehit edilen 34 kişinin bile hangi silahlarla ve kim tarafından öldürüldüğü belirsiz.

 

Hem o şartlarda toplanabilen deliller yetersizdi hem de savcılara göre “Şüphelilere genel olarak uzun namlulu silahların zimmetsiz verilmesi, olay sonrası yaşanan kargaşa ortamında, hangi şüpheliden hangi silahların ele geçirildiğinin yakalama tutanağına açık ve net olarak yazılmamış olması nedenleri ile, olaylar esnasında hangi şüphelinin hangi silahı kullandığı tam olarak belirlenemedi.”

 

Bunun yerine iddianame tartışmalı bir yol izlemiş, şehitlerin öldürüldüğü silahlar ve hangi uzaklıktan vurulduklarıyla, köprüdeki askerlerin durduğu yerler arasında bir eşleşme yapmış. Örneğin 12 Hava Harp öğrencisi, köprüye vardıktan sonra getirildikleri yer itibarıyla diğer sanıklarla birlikte 27 cinayetten sorumlu tutulmuşlar. Ama bu cinayetlerin çoğunluğu onların köprüye varmasından önce işlenmiş cinayetler. Örneğin Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşüne yaşlı babasının katılması çok konuşulan Hava Harp Okulu 2’nci sınıf öğrencisi S.Ç. bu durumda. Daha da tuhafı, ondan alınan el svabında da ateş açma izine rastlanılamamış. İddianameye göre el svabları alınan 115 sanıktan, beşinde atış izi var ama aralarında komutanların da olduğu 35 sanığın da el svabı hiç alınmamış. Bu el svablarının ne kadar sağlıklı olduğu sonucu da tartışmalı.

 

                                                                 *  *  *

 

İddianamedeki esas tartışma ise geç bir saatte komutanları tarafından köprüye getirilen ve haklarında ikişer üçer müebbet istenen Hava Harp Okulu 2’nci sınıf öğrencilerinin darbecilikle suçlanıp suçlanamayacağı. İddianamede aynen yer verilen ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan bir tümgeneralin imzasıyla savcılığa gönderdiği tahkikat raporuna göre, kamptan İstanbul’a taşınan öğrenciler emirleri yerine getirdiler ve darbeye katıldıklarının çok sonra farkına vardılar. Bu yüzden emirlerin dışına çıkamazlardı. Savcılık ise bunun tersini düşünüyor. Ama paraşüt eğitimi için Ankara’ya giden ve Kavacık’ta yakalanan Hava Harp Okulu öğrencileri bu tahkikat raporuyla 9 ay sonra olsa da tahliye edildiler.

 

Bu dört yazının sonunda o gece dokuz saat köprüde darbecilerin yaptıklarını görmüş biri olarak herkes için adalet dilemekten başka bir şey gelmiyor elden. Zaten kendilerine emanet edilmiş gencecik insanları gözü kara ateşe atabilen darbecilerden en büyük farkımız da adalet olmalı…

- Advertisment -