Yıldıray Oğur
Merkez Bankası başkanı İstanbul’da neden ev bulamadı?
Ekonomistler bu röportajla MB’nin itibarının yatırımcılar ve finans sektöründe zarar gördüğünü düşünüyor. Muhtemelen öyledir. Ama unuttukları bir şey var: MB’nin uyguladığı politikaların bizzat mağduru olan milyonlarca insan var. Onların gözündeki itibar da önemli. Tam da bu empati eksikliği ekonomide doğruları savunanları seçimlerden önce halkın gözünde duygusuz, teknik, zenginlerin, finans çevrelerinin sesi gibi gösterdi. Muhalefetin Hafize Gaye Erkan’dan da öğrenecekleri var.
“Yerli ve milli öteki”
Kurdish Studies Center’ın “Kürt Meselesi ve Kürt Algısı” araştırmasının sonuçlarına göre Suriyeliler ve göçmenler ile karşılaşan Türkler için Kürtler buralı, bizden insanlara dönüşmüş, algı pozitife dönmüş. Türkler, Kürtlerin kimlik talepleri söz konusu olduğunda hala o kadar sevecen değil. Ama bir pencere açılmış. Bu pencerenin nasıl açıldığının cevabı araştırmanın TÜİK verilerinden derlediği istatistiklerde olabilir. Demografik avantaj, Kürtleri, siyaseten dikkate alınması ve ittifak aranması gereken bir aktöre çeviriyor.
Türk lives da matter mı?
Somali Cumhurbaşkanı, Büyükelçi ve beraberindeki Türk askeri heyetiyle acaba ne görüşmüştü? Herhalde bu bir teşekkür kabulü değil. Amerika’da beyaz polis siyah genci boğarak öldürünce günlerce insanlar sokaklarda Black Lives Matter (Siyah hayatlar değerlidir) sloganıyla yürümüşlerdi. Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun öldürdüğü iki çocuk babası motorkurye Yunus Emre için bakalım birileri “Türklerin hayatları da değerlidir” diyecek mi? Yoksa bir motorkurye için müttefik Somali’yi kızdırmaya değmez mi denecek?
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi’nde ne işim vardı?
Yeni Türkiye’nin yeni TÜSİAD’ı, 90’larda MÜSİAD’ın yaptığı gibi tabana yayılan tartışmalar yürütüyor, Anadolu’da toplantılar düzenliyor, kendi dar kabuğundan çıkıp farklı kesimlerden insanlarla temas kuruyor, bu tarz toplantılarda ezbere sıralanan en garanti laflarla da olsa kapsayıcılığı dert ediyor. Sonu merak uyandıran, sürprizli bir hikaye bu.
Spotify listesinden nasıl depresyondaki Türkiye çıktı?
Dünyanın en büyük müzik paylaşım programı Spotify, her yıl olduğu gibi bu yıl da 2023’de platformda en çok dinlenen şarkı ve şarkıcıları açıkladı. Şarkıların çoğu Besk Rap, yani arabesk rap tarzında. Peki 90’ların sonlarında, 2000’lerin başlarında doğmuş bu gençler neredeyse ölmekte olan arabeski yeniden nasıl keşfettiler? 20’li yaşlara kadar ne yaşamış olabilirler ki ki bu kadar dertli şarkılar yazıp, söylüyorlar ve dinliyorlar?
Genç Ecevit’in sahaftan çıkan mektupları: “Hayat dalgalar gibi üstümüzden geçecek”
Bülent Ecevit'in 1944 yılında 19 yaşında Ankara’dan İstanbul’daki arkadaşı Ahmet Emin Yalman’ın oğlu Tunç Yalman’a yazdığı mektuplar sahaftan çıktı. Mektuplar 40'ların Türkiyesi’ndeki Cumhuriyet’in ilk elit neslinin hayatına bir kapı açıyor. Buhranlı Ankara, Robert Kolej'de "burjuva mistisizmi", Ecevit’in komünizme mesefesi, kolejdeki yakın dostu Cerrahi şeyhi Tosun Baba ve Dördüncü Yol’un kurucusu ezoterik filozof George Ivanovich Gurdjieff’in Türkiye’deki etkileri ilk göze çarpanlar.
Denizbank 49.500 vuruşta ne anlattı?
Bu dolandırıcılığın baş aktörünün Seçil Erzan olduğuna bir şüphe yok. Zaten her iki ifadesinde de bunu bizzat kendisi anlatmış.Yani aslında konu adi bir suç olarak kalabilirdi.Ama olayın güçlü aktörlerinin yırtmak için yaptıkları kamu olarak bizi yakından ilgilendiriyor.
Peki patron ve imparator nerede?
Sanıklardan ikisi Denizbank yöneticisi, müştekilerin üçü Fatih Terim’in kızı, damadı ve yeğeni. Peki bütün bunlara rağmen bu davada kim yok dersiniz? Fatih Terim ve Denizbank. Adıyla insanların dolandırıldığı iki isim Fatih Terim ve Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş bu davanın hiçbir yerinde yoklar.Banka Müdürü Seçil Erzan ve şube müdür yardımcısıyla birlikte bankayla ilgisiz dört kişinin içinde olduğu altı sanık arasında da, müşteki olan 16 kişi arasında da yoklar.Hatta daha da ilginci adları kullanılarak yapılan dolandırıcılığın iddianamesinde ifadeleri bile yok! Peki, bu nasıl mümkün olabildi?
Aşırı sağcılar nasıl İsrailci oldu?
Batılı aşırı sağcı denince aklımıza dazlak kafalı, Nazi bayraklı, Hitler selamı veren sinirli adamlar geliyor. Onların Yahudileri sevmediğini anlamak için konuşmalarına bile gerek yok. Ama artık bu epeyce demode bir aşırı sağcı karikatürü. Çünkü dazlak kafalı aşırı sağcılar gitti yerine İsrail bayraklı aşırı sağcılar geldi.
Zincirlikuyu Mezarlığı’nda krematoryum efsanesi
Metin Uca’nın yakılma vasiyetiyle 1930’larda Zincirlikuyu Mezarlığı’nda Atatürk'ün talimatıyla bir krematoryum açıldığı ama daha sonra yıkıldığı efsanesi yeniden dolaşıma girdi. Tarihi yeniden yazmanın tuhaf örneklerinden biri bu efsane.Ama her kelimesi uydurma. 1930'larda öldükten sonra yakılmak için 3500 kişinin başvurduğu Ölüleri Yakma Cemiyeti'nin kurucuları bile musalla taşından bu dünyadan uğurlandı. Bazı kültürler ideolojilerden ve siyasetlerden bile güçlüdür. Laik vasiyetler de İslamcı tekfircilik de onlara işlemez. O gelenekleri öylece yakamazsınız.
Habermas’ın kötülüğü neden sıradan?
2012 yılında İsrailli muhalif gazete Haaretz’e konuşan Habermas, İsrail hükümetinin Filistinlilere baskılarıyla ilgili bir soruya “Mevcut durum ve İsrail hükümetinin politikaları siyasi bir değerlendirme gerektirse de, bu benim neslimden bir Alman vatandaşının işi değildir” demişti. Tarihsel bagajlar yüzünden İsrail ile ilgili kamusal iletişimi, müzakereyi reddetmek, düşünmekten vazgeçmek Habermas’ı 94 yaşında katliam apolojistine bile çevirebiliyor.
Boykot? Yapılmışı var: BDS
Ramallah’ta toplanan Filistinli aktivistler 2005'te 'Boycott, Divestment and Sanctions (BDS)'. Yani “İsrail'e karşı Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar Hareketi”ni başlattı. Somut ve işe yarayan boykotla İsrail’e zarar vermek isteyenler için bakılacak yer Instagram, Facebook, Twitter’daki listeler değil, BDS’nin sayfasındaki güncellenen listeleri.Tabii bu firmaları boykot etmek, köşedeki Starbucks’dan ki BDS boykot listesinde yok, kahve içmeme kampanyası yapıp, içenlerin elinden bardağını almak gibi kolay yerli kültür savaşlarına girmekten daha zor.
Anayasa Mahkemesi kimin umurunda?
Yüksek Mahkeme’nin yetkilerinin tırpanlanmaya çalışılması İsrail’de onbinlerce insanı aylarca sokaklara dökmüştü. Peki, Yargıtay’ın AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması skandalı Türkiye’de acaba kaç kişinin umurunda? Maalesef çok fazla değil. Çünkü, toplumun büyük bir kısmı için bu yaşananlar Ankara’da daha önce de benzerleri yaşanmış, yaşanan güç mücadeleleri. Ankara’da yüksek yargı kurumları arasındaki kriz doğrudan kimsenin hayatını etkilemiyor. Çünkü bu toplum hiçbir zaman zaten iyi bir hukuk devletinde yaşamadı. Gerçek bir hukuk devletinin ne demek olduğunu bilmiyor. Az hukuklu bir ülkede yaşamanın pratik yollarını buldu ve yıllardır bu düşük hukuk normlarında yaşamaya alıştı.
Ama matematiğin kuralları değişmedi
Peki Kılıçdaroğlu yenilince CHP’nin bir yüzyıl sonra yapmaya cesaret edebildiği helalleşme, kapsayıcılık, değişim, topluma ve sağa açılma siyasetleri de yenilmiş oldu mu? Şimdilik bu sorunun cevabı evet. Değişimciler daha kapsayıcı, özeleştiri veren değil, daha sol, daha içeriye dönen, muhafazakarlarla ittifaka karşı, daha özgüvenli bir CHP vaad ettiler. Bu CHP, CHP’lileri, esas olarak temsil ettiği laikleri mutlu edebilir, Özgür Özel ve ekibi masaya daha çok yumruk vurup, tribünleri coşturabilir ama daha önce de en iyileri ortaya konmuş bu siyasi performanslar CHP’yi iktidar yapamaz.
Ergun Özbudun’un hazırladığı anayasaya ne olmuştu?
Toplumlar ellerine geçen fırsatları işte bazen böyle heba edebiliyorlar. 2007'de Ergun Özbudun başkanlığındaki komisyonun hazırladığı Anayasa da o fırsatlardan biriydi. O tarihi fırsat kibirden ve önyargıdan kaçırıldı. Hatta elini taşın altına koyanlar yandaş, YAE’ci diye damgalandı. Sonradan öğrendik ki AK Parti, içinde sırf üniversitelerde başörtüsüne özgürlük getiren bir madde var diye Türkiye standartlarının hala çok ilerisinden olan o anayasa teklifini geri çekmezse hakkında kapatma davası açılmakla tehdit edilmişti.
Hayır, bunu sana entelektüeller yapmadı
Nilüfer Göle, hatta Tanıl Bora başka pek çok liberal, demokrat, sol-demokrat aydın gibi zamanında dincileri şımartıp, başımıza çıkaran, ağacın yaşken eğilmesine itiraz eden, Kemalizmi, orduyu eleştirip AK Parti’nin önünü açan hainler listesine eklendi. Ve bir kesimin gözünde sonsuza kadar susmaya mahkum edildi. Bu tek taraflı müebbet susma cezasını bozdukça da “bu hala konuşuyor” tarzı magandaca anti-entelektüel tepkiler, homurtu sesleri duyuluyor. Önyargılarınızın öngörü olduğunu zannediyor, bizi mutlu cehaletimizle baş başa bırakmayıp kafalarımızı karıştırdıkları, kendi mahallerinin dışına çıkmaya cesaret ettikleri için entelektüelleri suçluyorsunuz.
Kimsesiz Cumhuriyet’in kimseleri…
Ordunun geri çekilmesi, CHP’nin zayıflamasıyla Cumhuriyet’e yön veren, ideolojik olarak onu bir çizgide tutan, giriş çıkışları engelleyen bir ev sahibi de kalmadı. İktidarın, zamanında uğruna ve adına çok dayak yediği Cumhuriyet’i parlatmak, ona sahip çıkmaktaki gönülsüzlüğüyle de kimsesizlerin kimsesi olduğunu iddia eden Cumhuriyet ideali de kimsesiz kaldı. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları da. Ama son 10 yıldır Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ve bu trendin zirvesi olan 100’üncü yıl kutlamaları gösterdi ki artık kimsesiz Cumhuriyet’in ve Cumhuriyet Bayramı’nın bir kimsesi var; Cumhur’un kendisi. Cumhuriyet nihayet 100 yıldır misafiri, projelerinin nesnesi olan, bazılarının zaman zaman içeri bile almadığı cumhura emanet.
2023 Kürt Barometresi: Türkiye anormalleşirken Kürtler ‘normal’leşti
Diyarbakır merkezli Kürt Çalışmaları Merkezi, Kürt Barometresi araştırmasını açıkladı. Araştırmaya göre artık iç göç bitmiş, yerleşik bir halk Kürtler ve bu yerleşiklikten gelen muhafazakarlık ve refah da radikal fikirlerin gelişmesini engelliyor. Kürtlerin Kürtlük bilinci dil merkezli. Ama dil siyasetten çok kültürün konusu. Kürtçe anadil eğitimle ilgili talepler ilk sırada ama makul modellerle ifade ediliyor. Kürtler Irak ve Suriye’deki Kürtler ve meseleleriyle de çok ilgili değiller. Bütün bu rakamlar basit bir gerçeği ortaya koyuyor: Kürtler Türkiye normallerinde yaşamaya başladı. Ama Kürt kalarak ve Kürt kimliklerini koruyarak, Kürtçe’yi yaşatarak bunu yapmak istiyorlar.
Bakalım Türkiye de normalleşip bu makul talepleri karşılayarak bu meseleyi çözecek bir olgunluğa tekrar gelebilecek mi? PKK ve Kürt siyaseti Kürtlerle aralarında açılan duygu makasından bir ders çıkaracak mı?
Beyaz adamın taşınması zor yükü
White Man’s Burden, Rudyard Kipling’in 1899’da yayınladığı ünlü eserinin adıydı. “Beyaz adam”ın gayri-medeni, vahşi dünyayı medenileştirme sorumluluğunu anlatıyordu. Ama artık beyaz adamın önyargıları, kültürel kodları temsil ettiği demokrasi ve insan hakları değerlerinin üzerine bir yük olmaya başladı. Gazze faciasıyla Türkiye’deki demokratların üzerindeki beyaz adamın yükü arttı, daha da artacak.Batı referansıyla demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yapmak artık daha da az ikna edici olacak.
Bregenz’deki bir mülteci kampından…
Savaş yıllarında, Avrupa’nın ortasındaki bir mülteci kampında doğmuş bir tarihçiden beklenen savaştan kaçmış mülteci Suriyeliler ya da 70 yıldır mülteci kamplarında yaşayan Filistinlilerle herkesten çok empati kurmasıdır. Ama devrin rüzgarları başka türlü esiyor. Şimdilerde Atatürkçülerin, Türkçülerin gözde tarihçisi. Tarihin ilgili sayfalarını kıvırıp, kağıttan uçaklar yaparak onları eğlendirmekle meşgul. Herkesi cehaletle suçlarken İsrail’in kuruluşunu Filistinlilerin toprak satmasına bağlayan bir Facebook, Whatsapp grubu cehaletine imza atması muhtemelen cehaletten değil.
Kafeslerini parçalayan ‘yarı hayvanlar’
İyi niyetli olarak herkes “Şiddete başvurursanız İsrail’e de koz verirsiniz” diye akıl veriyor ama 75 yıllık bir tarih artık bu itidal çağrısını desteklemiyor. Çünkü sessizce oturduklarında da onlar için bir şey değişmedi. Kafeslerinde “Uslu” durduklarında da ödüllendirilmediler. İsrail devletini tanımak, barış anlaşmaları imzalamak kaderlerini değiştirmedi. Filistinliler o kadar çaresizler ki onlar için artık mutsuzluğu ve güvensizliği eşitlemek bile büyük bir başarı. Başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kurulamaz. Kurulsa bile uzun süreli olmaz.
Ankara saldırısının mesajı kime?
Emniyet Genel Müdürlüğü nizamiyesine yönelik intihar saldırısını üstlenen PKK’nın açıklamasında tuhaf vurgular ve tehditler vardı. “Meclis’in açılış gününde, Meclis’e çok yakın bir yerde” saldırının yapıldığının altı çizilirken örgütün bu “başarısızlığı” özellikle tercih ettiği, esas amacın “ilgili yerlere gereken mesajın ulaştırılması” olduğunu söyleniyor. O mesaj bir süredir PKK’nın her yeri seferber ettiği Öcalan kampanyasıyla ilgili. 31 aydır Öcalan avukat ya da akrabalarıyla görüştürülmüyor. YSP de milletvekilleriyle bunun için yakında sokaklara çıkacak, yerel seçimlere doğru kendini marjinalleştirecek, kendisiyle teması, ittifak kurulmasını zorlaştıracak. Kampanya 9 Mart’a kadar sürecek. Amaç yerel seçimlerden önce Öcalan’ı konuşturmak. Peki Öcalan, konuşunca yerel seçimler için ne diyecek?
Altın Kayısı ödülü Yargıtay’a
Yargıtay'ın Gezi kararıyla, iktidarın bir zamanlar hararetle destek verdiği Arap Baharı da “özgürlük mücadelesi görünümü ile halkların, hükümetleri ortadan kaldırması” olarak onandı. Yargıtay'ın Gezi'yi organize etmekten müebbet verdiği Kavala ve 18 yıl verdiği Mater, yine Yargıtay'ın onama kararına göre Gezi olayları sürerken 7-14 Temmuz arası Erivan'daki Altın Kayısı Festivali'ndeydi.
AİHM Türkiye’ye olağan hale dönüşün yolunu gösterdi
Bu karar aslında Türkiye’ye de bir yol gösteriyor. Darbenin öfkesiyle yapılan hukuk dışı cemaat mensubu eşittir terörist uygulamalarından, bir dini cemaate girdiğini düşünürken kendini bir anda darbe yapmış bir terör örgütü içinde bulan ve bunun bedelini ağır ödeyen yüzbinlerce insan için bu karar bir normale dönüş vesilesi olabilir. Tabii eğer Türkiye de bunu böyle isterse…
Kaybettiğin Cumhurbaşkanı’na dön bir daha bak
Avukatlık bir meslek, suçluların da avukatları olur, hiçbir avukat savunduğu müvekkilinin işlediği suçlardan mesul tutulamaz. Ama her akşam televizyonlarda bağıra çağıra her konuda konuşan, en vatansever, en milliyetçi, en Atatürkçü nutuklar çeken, uçan kuşa FETÖ’cü, uçmayana PKK’lı diyen, göçmenlerin, vatan hainlerinin bir numaralı düşmanı kazanacak aday arayan İYİ Parti’nin müstakbel Cumhurbaşkanı adayı iseniz o zaman bu evrensel kurala bir parantez açılır. Üstelik vatanı savunur gibi müvekkilinizi bu argümanlarla savunursanız.
Geriye sadece bir sigara tabakası kalmıştı
Cumhurbaşkanı, Milli Savunma Bakanı, Adalet Bakanı, CHP lideri, CHP lider adayı, İYİ Partili, MHP’li siyasetçiler, gazeteciler Sezgin Tanrıkulu’ndan bahsettikçe aslında ondan da bahsediyorlar. Ama adı hiç geçmiyor. 1993 yılında Kulp'ta gözaltına alınan 68 yaşındaki Mehmet Salih Akdeniz'den geriye birkaç parça kemik, bir sigara tabakası ve bir AİHM kararının adı kaldı: “Mehmet Salih Akdeniz ve diğerleri vs Türkiye.”
İnsanlık nasıl geriye gider?
Erbakan, TRT ekranlarındaki açık oturumda Başbakan Demirel’in yüzüne bakarak kimsenin beklemediği bir çıkış yaptı: “Bugün bana gelen haberlere göre Kulp ve Lice’de üç bin kişi kara yatırılarak saatlerce bekletildi. Çoğu kadındı. Amaç silah araması yapmaktı.”Erbakan’a bir ay önce verilen “Kürt Meselesi” raporunda “Özel timin gerekirse vatandaşlara bok yedirdiği” yazılmıştı. Raporu hazırlatan RP İstanbul İl Başkanı Erdoğan’dı. Bir yıl önce SHP’nin genel sekreteri Baykal başkanlığındaki komisyona hazırlattığı “Güneydoğu Raporu”nda ise “devlet terörü”nden bahsediliyordu. 30 yıl sonra AİHM, AYM onaylı, devletin tazminat ödediği hak ihlallerini dile getirdiği için Sezgin Tanrıkulu’nu linç edenler arasında partisi CHP ve AK Parti de var. Çünkü toplumlar ve insanlık sadece ileriye gitmiyor.
KGB, 1969‘da Türkiye ve Yunanistan’ı karşı karşıya getirmek için Atatürk’ün evine saldırı planı yapmış: Kod adı Vazo
1972’den 1984’e kadar bütün belgelere erişim hakkı olan KGB arşivlerinden dışarıya belge ve bilgiler sızdırıp köydeki kulübesinin altına gömen KGB ajanı Mitrokhin, 1992 yılında altı bavul belgeyle İngiltere’ye iltica etti. 1999 yılında iki cilt olarak yayınlanan Mitrokhin Arşivi, İngiltere, Yunanistan, Hindistan’da hükümetleri sarstı. O belgeler içinde Türkiye ile ilgili de bir sabotaj planı vardı. KGB, iki NATO üyesi Türkiye ve Yunanistan’ı karşı karşıya getirmek için 1969’da Selanik’teki Atatürk’ün evine tahrip gücü yüksek olmayan bir bomba atma planı yapmıştı. Ayrıntılı planda Atatürk’ün evinden “Vazo”, bombadan “Buket” diye bahsediliyordu.
Abdülhamid neden tahammül etmeye devam edecek?
Aslında Abdülhamid, Ebrar’a diyor ki “Senin kimliğinden rahatsızım ama çok başarılısın, ülkemizi, bayrağımızı temsil ediyorsun, finale de çıkmışsın, o finalde sana ihtiyacımız var, o yüzden sana Müslüman Türk milleti olarak hak ettiğin tepkiyi vermiyoruz, sana tahammül etmeye devam ediyoruz.” Abdülhamid haklı. Hepimiz daha çok tahammül etmeye devam etmek zorundayız. Çünkü yapacak başka bir şeyimiz yok. Boş yapmak dışında…
Gezi’ye hiç katılmamış bir Gezi Davası tutuklusunun mektubu
Hakan Altınay, 2013’ün ekim ayında AB üyeliği Avrupa'da lobi desteği verdiği hükümeti, aylar önceki Gezi olaylarında yıkmaya çalışmakla suçlanıyor. İşin tuhafı Gezi'ye katılmak bir suç değil ama Altınay, Gezi Parkı’nı bir kere gezip eve dönmek dışında Gezi Olayları’na hiç katılmamış bile. Osman Kavala’nın gücünü abartan bir grubun komplo teorileriyle başlamış, kapanmış Açık Toplum Vakfı’nda şimdi ikisi de vefat etmiş Can Paker-İshak Alaton arasındaki egosantrik iç kavgaların hesaplaşma arenasına döndürülmüş, büyük iddialarla başladığı için geri de dönülemeyen, AB ilişkilerini yeniden canlandırmak isteyen Türkiye’nin ayağına dolanmış bu anlamsız, temelsiz davanın 7 yıl sonra artık bitme zamanı gelmedi mi?