Ali Bayramoğlu, hafta sonu yapılacak HDP Kongresi’ni değerlendirdi: “Seçimler istenilen sonucu vermeyince HDP’de ilkesel davranmak kadar faydacı davranılması gerektiğini savunan bir bakış ortaya çıktı. Geçenlerde bir dergide takma bir isimle, örgüt diliyle yazıldığı söylenen bir makalede "Kiminle bu sorunu çözecekseniz, Kürt siyaseti onunla iş birliği yapmalı. Bu işbirliği yapılmasına yakın gruplar arasında da AK Parti de var” yazıldı. Faydacılık, yeniden alan genişletme politikaları üstüne kurulu bir eğilimin ön plana çıktığını görüyoruz. Yerel seçimlerde HDP muhalefetle işbirliği yapmayabilir. Muhalefetle işbirliği yapmazsa birçok kritik yerde, AK Parti adaylarının kazanmasını sağlar. Bunu karşılıksız mı yapar? Bu bir pazarlık konusu olabilir mi? AK Parti böyle bir pazarlığa girebilir mi? Mesela kayyum atamamaktan bahsediliyor bazı yerlere. Bu mümkün müdür?”
“İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanları’na muhtemelen Cumhurbaşkanı bundan önceki bakanlardan bir kademe daha fazla güveniyor ve daha fazla rahat ediyor. Bu bakanların üçü de kendilerine verilen politikayı uygulamak kadar bildikleri, ürettikleri, parçası oldukları bir politikanın parçası olarak sistemin içindeler. Aynı zamanda şahsilik izi kendilerinden önceki bakanlara göre daha az.”
Ali Bayramoğlu: “YAŞ'ta siyasi iktidarın tam bir hegemonya kurduğunu söylemek mümkün. Kara Kuvvetleri Komutanı emeklilik yaşı gelmiş, Erdoğan tarafından çok tercih edilmeyen biri olarak da telakki ediliyordu. Eski YAŞ olsaydı Musa Paşa doğal olarak Genelkurmay Başkanı olurdu. Bu sefer bunun olmayacağı belliydi. Veda görüntüsüne şöyle bir yorum yapmak mümkün; Kara Kuvvetleri Komutanı Genelkurmay Başkanlığı'nı hak ettiğini düşünen bir insandır muhtemelen. Ve onu arzu etmiş olan bir insandır. Fakat tercih edilmedi, tercih edilmeyince de yaptığı konuşma, "Bir asker olarak gelebileceği en yüksek yere geldim" sözleri biraz kendisine karşı, çevresine karşı savunması diye ben düşünüyorum”
“Bu sorun, Fransa'yla değil Batı demokrasilerinin çoğuyla ilgili. Çok kültürlülüğün fiilen iflas etmesi ile kültürel kutuplaşma, göçmen karşıtlığı Batı ülkelerine egemen oldu. Kendi yoksullarını, kendi göçmenlerini eski sömürge unsurlarını ya da yeni gelen göçmenleri sistemlerin içine aktaramayan, kapitalizmin de sertleşmesiyle birlikte yoksullaşmanın tetiklendiği bu alanlarda önemli sorunlu ve dışlanmış bir nüfus grubu üreten bir öykünün Batı demokrasilerini sarstığını görebiliriz. Bu da bir demokrasi krizi olarak karşımızda. Yönetemezseniz, otoriterleşirsiniz.”
“Seçim yenilgisi bir siyasi partinin, bir stratejinin, programın başarısızlığından çok bir şahsın, Kılıçdaroğlu’nun başarısızlığı olarak lanse edildi. Değişim elbette önemlidir. Neyin değişimi? Nasıl değişim? Nasıl bir CHP? Nasıl bir liderlik? Bu soruların hiçbirinin cevabı yok. Yani, “Kılıçdaroğlu yaşlandı, eskidi, başarısız oldu. Daha enerjik bir kişi iktidara gelirse başarılı olabilir” iddiası dışında ortada bir şey yok. Bu siyasi partinin belli ilkeler içerisinde, belli yapılanmalar içinde, belli bir istikamette değişmesi gerekir, değişim yaşanacaksa. Yönetimi dahil. Kılıçdaroğlu da meseleye biraz böyle bakıyor.