Böyle imam mı olur? Olur. Tanıdığım böyle bir imam var. Böyle Meryem mi olur? Olur. Tanıdığım bir Meryem var. Öyle psikiyatrist mi olur? Olur. Peri gibi bir doktor tanıdım ben. Evet, geçen haftaki yazının devamı bu. Çünkü bir başkadır benim memleketim. Ama iyi anlamda değil.
“Gazoz olma efsane ol” reklamı bir yana, gazozun gerçekten “efsane” olduğu dönemdi o yıllar. Batı’ya omuz atmamızın tarihinde, İngiltere Kraliçesine geleneksel çay saatinde fincanda gazoz içirdiğimiz reklamın yeri ayrıdır. O gazlı özgüvendir ki, Formula 1 İstanbul’da geleneksel şampanya yerine gazoz patlattırır.
Türkiye'de gazetecilerin yıpranma hakkını basın kartı sahibi olma şartına bağlayan kanun teklifi AYM kararına karşın yasalaştı. Yasaya karşı çıkan meslek örgütleri, bunun "hak gaspı" olduğu görüşünde.
Erdoğan Kütahya’dan Avrupa Birliği’ne sıcak mesajlar gönderdi: “Kendimizi başka yerlerde değil AB’de görüyor ve geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz.” Aynı sırada Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da Brüksel’de AB yetkilileriyle görüşmeler yaptı: “İkili ihtilafların Türkiye-AB ilişkilerini yormasına ve rehin almasına müsaade edilmemeli.”
Dindar-muhafazakârlar için de önem taşıyan bazı çok ciddî hukukî ve siyasî meseleler olduğu kanısındayım. (1) Şehir Üniversitesi’nin yok edilmesi ve (2) ardındaki Bilim ve Sanat Vakfı’na da el konması. (3) İstanbul seçimlerinin tanınmaması ve zorla tekrarlatılıp beter biçimde kaybedilmesi (böylece hile iddialarının kof çıkması). (4) İstanbul Sözleşmesi’nin feshi girişimine karşı hemen bütün Müslüman kadınlardan yükselen protesto. (5) KHK’larla gerçekleştirilen Gülenci temizliğinin çok geniş ve çok amansız tutulması sonucu, belki milyonlarla sayılabilecek bir “mülksüzleştirilmiş yoksulluk Gulagı” yaratılması.