Vatandaşlarını “Ben aşılandım” maskesiyle öne sürüp turist çekeceğini zannederken, iyi bir devletin alması gereken kararlar zamanında alınmadığı için elinden Şampiyonlar Ligi maçı, Formula 1 yarışı alınır, bütün dünyaya hiçbir maskenin örtemeyeceği, milyon dolarlık reklam kampanyalarıyla düzeltilemeyecek, resmi hesaplardan silinemeyecek bir fotoğraf verilir. İşte devletin çıkarlarıyla, vatandaşların haysiyeti arasında ancak demokrasi sayesinde ayakta kalabilecek böyle hassas bir denge var.
Koronavirüs salgınının ilk günlerinde maskenin gerekli olmadığına dair yaklaşımların geçersizliğini ortaya koyarak uluslararası kamuoyunun dikkatini çeken Zeynep Tüfekçi, bu kez DSÖ’nün internet sitesinde yapılan küçük fakat çok önemli bir revizyonun izini sürdü ve kurumun, aerosollerin (solunum parçaları) koronavirüs bulaşında oynadığı büyük rolü nihayet kabul ederken sergilediği tavrı eleştiren uzun bir makale yazdı. Tüfekçi’nin New York Times’da yayımlanan yazısının çevirisini sunuyoruz.
Bugün (15 Mayıs) Dünya Vicdani Retçiler Günü. Bu vesileyle, “İslam inancı gereği” 2013 yılında vicdani reddini beyan eden avukat Mehmet Ali Başaran’ın vicdani retle ilgili bir yazısını paylaşıyoruz.
Eski İstanbul Barosu başkanı Turgut Kazan, Twitter hesabından Mehmet Ağar’ın 1990’lardan günümüze kadar bitmek bilmeyen ‘yargıda aklanma’ serüvenini yazdı.
Açık mektup yayınlayan Alaattin Çakıcı, muhalefete ‘Türkiye sizin babanızın çiftliği mi?’ diye sorup hakaret etti, Süleyman Soylu’ya “Terörle ilgili bedenini 5000 derecedeki ateşin içine atmıştır” diyerek destek verdi, Sedat Peker’e ise adını vermeden uyarılar yaptı: “Beka söz konusuyken bazı ilişkiler mahrem kalmalı. İnsan bir şeylerin ortaya dökülmesini istiyorsa lütfen sapla sapanı birbirinden ayırmasını bilmeli.”