Süheyl Laurez, Halep’te doğdu. Suriye savaşı sürerken Şam Üniversitesi’nde İngilizce okudu. Savaş yıllarında sürekli BBC izleyerek İngilizcesini ilerletti. 2018 yılında mezun olduğunda önünde iki seçenek vardı: Ya eline silah alıp birilerine ateş açacaktı ya da ülkeyi terk edecekti. Sınırdan nehri geçip Türkiye’ye kaçtı. İstanbul’a geldi. Aylarca kimliksiz yaşadı. Bir İngilizce dil kursu, iş başvurusunu kabul etti. Ama dil kursunun bir şartı vardı. Suriyelilere yönelik önyargılar yüzünden artık Suriyeli Süheyl değil, İngiliz Simon olacaktı. Kursta Simon olarak Türklere İngilizce anlattı. Bir süre sonra kursun diğer İngilizce öğretmeni Mark’ın da aslında Suriyeli Muhammed olduğunu öğrendi
Fastfood’un bir mânâ olarak envâi çeşidiyle dile, hayata yerleşmediği, dünya mutfaklarının pek görülmediği, kebap çeşitlerinin, misal İskender’in bile henüz yaygınlaşmadığı, “evlere servis”in dolaşıma girmediği o ilk dönemde, dışarıda yahut dışarıdan neyi, ne kadar, hatta niye yiyeceksin? Esnaf lokantasında annene nispet “ev yemeği” mi?
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İngiliz Futbol Federasyonu, Sovyet liginin şampiyonu Dinamo Moskova’yı dostluk maçları için davet eder. Sovyet rejimi bu maçlara büyük anlam atfeder. Dinamo, Sovyetlerin Batı’ya üstünlüğünü göstermelidir.
Buraya bakan evlere imrenirim hep, onlarca ağacın olduğu bu bahçeye bayılırım. Ben burada okurken de severdim ama tek derdim dışarıya çıkmaktı. Okulun ağırlığına hazır değildim sınavı kazandığımda. Herkes çok gururlanmıştı hatırlıyorum. Kaç kuşaktır aynı okulda liseyi okumak marifet sayılıyordu bizim evde.