The Economist dergisinin Demir Perde’nin yıkıldığı seksenli yıllardaki Orta ve Doğu Avrupa editörü Edward Lucas Gorbaçov’u yazdı: Gorbaçov'un ölümüne ilişkin Batı’dan gelen methiyeler, Batı’daki kökleşmiş oryantalizmi gözler önüne seriyor. Kendisinin Sovyetlerin kan dökülmeden çökebilmesine vesile olduğunu söylemek, 1989'dan 1991'e kadar süren baskı ortamında öldürülen ve yaralanan çok sayıda Gürcü, Letonya ve Litvanyalı'nın alt-insan olduğunu ima ediyor. Gorbaçov'un tutucularla mücadele ettiği doğrudur ancak her aşamada gösterdiği çaba onlarınkiyle benzerdi: Şeytani bir imparatorluğu ortadan kaldırmak yerine onu kurtarmak.
Sedat Peker’in ifşa ettiği rüşvet skandalının merkezindeki iş insanı Mine Tozlu Sineren, Halk TV’ye çıktı ama cesur tanıklığının önünde sürpriz bir engel vardı: Programdaki kendi seslerini ve fikirlerini dinleme hazzının bağımlısı olmuş erkek yorumcular…İzleyicilerin ilgiyle dinlediği iş kadınını uzun uzun konuşmak ve kendi tanıtımını yapmakla itham ettiler. Her zaman yapmaya alıştıkları gibi uzun uzun kendi fikirlerini ifade etmek için geldikleri stüdyoda, bu kez bir kadın fazla konuşunca gerildiler. Türkiye’deki yolsuzluk ve rüşvet ağını kendi yaşadıkları üzerinden anlatmayı kabul etmiş bir tanığı iyi dinlememek, iyi konuşturamamak, üstelik söyledikleri ve söyleyeceklerinden yola çıkarak ilerlemek yerine üzerine çullanmak, bundan sonra tanıklık yapmak isteyecek kişiler için teşvik edici olmamıştır herhalde.
Bundan 13 yıl önce, yine bir Mayıs ayında Sri Lanka’da 25 yıldır süren iç savaşın “son isyancıların öldürülmesiyle dün bittiğini” bildiren gazete haberleri yayımlandı. Haberler gerçeği yansıtıyordu. Sri Lanka ordusu başlattığı “nihai saldırı”da on binlerce Tamil gerillasını bir kilometrekarelik bir alanda sıkıştırmış, liderleri dâhil hepsini öldürmüştü. Gerçekten de ondan sonra Tamil gerillalarının tek bir eylemine bile rastlanmadı. 13 yıl sonra, şimdi, temerrüde düşmüş ve açlıktan ölen insanların ülkesi, Sri Lanka… Peki, bugün Sri Lanka’da yaşananlarla, ülkenin en önemli sorununun salt ve mutlak bir şiddetle “çözülmüş” olması arasında bir bağ var mı?
Aforizmalar’ı okurken gülmeyle ürkme (korkma) arasında garip bir duyguya kapıldım. Özlü sözlerin hemen hepsi öylesine çocukça ve basitti ki, böyle bir şeyi dünya kamuoyuna övünçle sunmanın tuhaflığına, bu ölçüde bir naifliğe gülümsememek elimden gelmedi. Fakat öte yandan milyonlarca insanın bu aforizmalarda sınırları çizilen bir zihnî iklimi ‘normal’ kabul edip uyum gösteriyor oluşu da, bir ülkenin bu kıvama gelebilmiş olması da ürküttü beni.
Berat Albayrak’ın kitabında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a raferans veren tek bir cümlenin olduğunu biliyoruz: “Bahsi geçen bu zaman zarfında tüm bu hizmetleri hayata geçirmemize vesile olduğu için sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkürü bir borç biliyorum...” Şaka bir yana burası hakikaten çok önemli. Berat Albayrak böylece, onu seçerek ülkenin makus talihinin değişmesinde vesile olduğu için cumhurbaşkanını tebrik ediyor ve başarının kendisine ait olduğunu söylüyor.