Boston kentindeki Tufts Üniversitesi’nde doktora yapan 30 yaşındaki Rümeysa Öztürk, Filistin için üniversite rektörlüğüne yazdığı bir makale nedeniyle 25 Mart’ta kaldırımda yürürken maskeli Göç ve Gümrük Kurumu (ICE) ajanları tarafından gözaltına alındı. Bugün mahkeme karşısına çıkacak olan Öztürk, yazdığı dilekçede başından geçenleri anlattı: Hepsi sivil kıyafetler giyiyordu. Bunun garip bir durum olduğunu düşündüm ve beni öldüreceklerinden o an emindim. Dört kez astım krizi geçirdim. Somerville'deki evime ve doktorama dönmek için her gün dua ediyorum.”
Virginia Woolf'u Nazizmin kurbanlarından biri olarak düşünmek tuhaf görünebilir. Ne de olsa Hitler'in öfkeli konuşmalarının hiçbiri onu hedef almadı, hiçbir Luftwaffe saldırısı onu vurmadı. Ancak yine de Hitler ve Nazilerin yarattığı kaos ve sınırsız şiddet atmosferi, herhangi bir bombadan veya toplama kampından uzakta sakin bir İngiliz köyünde yaşayan ve de muhtemelen yirminci yüzyılın en büyük yazarı olan Virginia Woolf’un kırılgan zihnini mahvetmekten mesul tutulabilir.
Çin, bu yeni MAGA çağına Trump'ın ilk dönemine kıyasla daha güçlü giriyor. Başkan Xi Jinping uzun zamandır Amerika'nın küresel rolünü sürdüremeyecek kadar kutuplaştığını savunuyor. Sloganlarından biri “bir yüzyılda görülmemiş türden büyük değişimler”. Jinping’in paranoyak milliyetçiliği eskiden distopik bir abartı gibi görünürdü. Şimdi Trump da kendisine böyle bir zarar vermekte ve genel bir yıkıma doğru ilerlemektedir.
New Yorker’dan Isaac Chotiner, Stockholm Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Enstitüsü'ndeki modern Türkiye uzmanı olan emekli profesör Jenny White Erdoğan ile Trump arasındaki benzerlik ve farklılıkları konuştu.
Eski Başbakan ve Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu: “Trump’ın 21. yüzyıl için öngördüğü Pax Americana, sınırsız, teknoloji destekli bir totaliterlik anlayışına dayanıyor: İleri teknolojilerle güçlendirilmiş, irrasyonel dürtülerden beslenen ve küstah bir söylemle sunulan, Hristiyan milliyetçiliğinin yönlendirdiği bir yeni-sömürgeci düzen. Arjantin’den Türkiye’ye, dünyanın dört bir yanındaki ülkeler ABD’nin karşı karşıya olduğu önemli bir tercihle karşı karşıya: Güçleri arttıkça daha baskıcı hale gelen otoriter Sezar’lara mı boyun eğeceğiz, yoksa Marcus Aurelius gibi bilinçli bir şekilde yönetmeye çalışan liderleri mi tercih edeceğiz?”