94 yaşındaki Alman düşünür Jürgen Habermas, üç Alman entelektüelle birlikte bildirinin altına imza attı, İsrail’in meşru müdafa hakkını savundu, Gazze’de yaşananlara soykırım denmesine karşı çıktı, İsrail’i korumanın Almanya’nın demokratik ethosunun gereği olduğunu iddia etti: “Hamas'ın genel olarak Yahudi yaşamını yok etme niyetiyle gerçekleştirdiği katliam İsrail Devleti’ni bir misilleme yapmaya sevk etmiştir. Temelde haklı olan bu karşı saldırının nasıl gerçekleştirileceği tartışmalı bir konudur. Orantılılık ve mütekabiliyet ilkeleri, sivil kayıplardan kaçınma, gelecekte barışa dönüşmesi arzulanan bir savaşın yürütülmesi yol gösterici ilkeler olmalıdır. Filistin halkının kaderine ilişkin tüm kaygılara rağmen, İsrail'in eylemlerine soykırımcı niyetler atfedildiğinde bu değerlendirmeler ve yargı standartları tamamen şaşmaktadır. İsrail'in eylemleri hiçbir şekilde, özellikle de Almanya'da, antisemit tepkileri haklı çıkarmaz. Federal Almanya Cumhuriyeti'nin insan onuruna saygı yükümlülüğüne dayanan demokratik ethosu, Nazi döneminin kitlesel suçları ışığında Yahudi yaşamının ve İsrail'in var olma hakkının özel olarak korunmaya değer temel unsurlar olduğu bir siyasi kültürle yakından bağlantılıdır.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Project Syndicate’e Gazze’yi yazdı: “2007 yılında kendimi Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giden bir arabanın içinde buldum. Ne yazık ki bu iyimser arzular, İsrail'in o yıl Gazze'ye kara, deniz ve hava ablukası uygulama kararıyla daha o zamanlar sönüp gitti. On altı yıl sonra, 7 Ekim ve sonrasında yaşananlara tanıklık etmiş biri olarak, kalıcı barış için kaçırılan bu fırsatın yarattığı hayal kırıklığı ve üzüntüyü bir kez daha yaşıyorum. İsrail'in eylemlerini körü körüne destekleyenler kendilerine sormalıdır: Eğer Filistin'in toprak bütünlüğünü savunmazsak, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü nasıl ikna edici bir şekilde savunabiliriz? Uluslararası hukuka saygı göstermezseniz, nasıl güvenilir kalacaksınız? BM Genel Sekreteri António Guterres'in, Gazze'de devam eden insani krize dikkat çekme çabaları takdire şayan. Ayrıca, Ortadoğu dinamiklerini derinlemesine kavramasıyla tanınan Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın katkısı da barışçıl bir çözüme ulaşılmasında büyük önem taşıyacaktır.”
“İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri dünyanın geri kalanına tüyler ürpertici bir mesaj göndermektedir: Cenevre Sözleşmesi de dâhil olmak üzere uluslararası ve insani hukuk anlamsız kağıt parçalarıdır. Irak'ta uygulanmadı. Gazze'de de geçerli değil ve yok sayılıyor. Batı medeniyeti olarak savunduğumuz değerlerden dolayı nefret edilmiyoruz. Değerlerimiz olmadığı için bizden nefret ediyorlar. Nefret ediliyoruz çünkü kurallar sadece başkaları için geçerli. Bizim için değil.”
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği New York Ofisi Direktörü Craig Mokhiber, sert bir istifa mektubuyla, Gazze’de yaşananlar karşısında BM’nin ataletini protesto ederek istifa etti. 90’larda BM misyonu için Gazze’de yaşamış insan hakları avukatı Mokhiber’in istifa mektubunun çevirisini sunuyoruz: “Bu alanda otuz yılı aşkın deneyime sahip bir insan hakları avukatı olarak, soykırım kavramının sıklıkla siyasi istismara maruz kaldığını çok iyi biliyorum. Fakat yerleşimci sömürgeci bir ideolojiye dayanan, onlarca yıldır sistematik zulüm ve tasfiye politikasının tamamen insanların Arap olma statülerine dayandırıldığı, Filistin halkına yönelik mevcut toptan katliam, şüpheye veya tartışmaya yer bırakmamaktadır. Gazze'de binlerce masum sivil katledilmektedir. Tüm topraklarda Apartheid hüküm sürmektedir! Gazze’de yaşananlar ders kitaplarında örnek olarak verilebilecek nitelikte bir soykırım vakasıdır."
Fransa'nın Irak savaşına karşı yürüttüğü muhalif pozisyona liderlik eden Fransa eski Başbakanı Dominique De Villepin Fransız BFMTV’ye konuştu: “Ukrayna'da ve Orta Doğu'da yaşananları karşılaştırdığımızda, dünyanın her yerinde kınanan bu çifte standardın bir bakıma kanıtına dönüyoruz. Eleştiriler hep aynı: ‘Gazze'de sivil halka nasıl davranıldığına bir bakın! Aynı şey Ukrayna’da cereyan ettiğinde Ukrayna'da olanları hemen kınıyorsunuz, fakat Gazze'de yaşanan trajedi karşısında çok çekingensiniz!’ Oksidentalizm, 5 asır boyunca dünya siyasetini yöneten Batı'nın, her şeye karışma işine sessizce devam edebileceği düşüncesidir. Fransız siyasi sınıfının Filistin tartışmalarında bile açıkça görebiliyoruz ki, şu anda Orta Doğu'da yaşananlar karşısında, din ya da medeniyet savaşına benzeyen bu savaşa yönelik bir siyasete göre devam etmemiz gerektiği fikri hâkim. Bu da kendimizi uluslararası sahnede daha da izole etmek anlamına gelecektir.“