Normalleşme özlemi ile kör bir inat çarpışıyor Türkiye’de. Birileri asla kabullenmeyecek. Tükürdüğünü yalamayı sindiremeyecek içine. Küçüle küçüle ayak sürüyecek. Yenilecek ve neden yenildiğini de idrak edemeyecek. Çareyi hep ters yönde, yanlış yerde arayacak.
Dün sonuçlanan Gezi davasında tüm sanıkların beraat etmesi ve ardından tutuklu sanık Osman Kavala hakkında 15 Temmuz darbe girişimi ile alakalı bir başka dosyadan gözaltı kararı verilmesi dünya çapından siyasetçilerin ve uzmanların gündemindeydi.
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yönelik en net değerlendirmede bulundu: "Cumhurbaşkanı iken de parlamenter sistemin Türkiye için daha doğru olduğunu söyledim. Türk tipi başkanlık sistemini istemedim. Benim tercihim tam demokratik parlamenter sistemden yana. TBMM bugüne kadar hiç bu kadar önemsizleştirilmemişti. Türkiye bunun noksanlığını hissediyor."
Vesayet ve darbe tehlikesinin iktidar çevrelerince işlenmeye başlanması, demokratik hassasiyeti olan çevrelerin yeniden iktidarın etrafında kümelemesini sağlama çabası olarak görülebilir. Bunca hayal kırıklığından sonra bu mümkün olabilir mi derseniz, bana göre çok zor.
“Hâlbuki bağımsızlığımız saklı kalmak şartıyla bir barış imzalandıktan sonra yalnız dâhili hasımlarımızla karşı karşıya bulunacağız ki, bugünkü genel ve yaygın kuvvet ve nüfuzumuzu iyi muhafaza ettiğimiz takdirde, bu zavallılara layık oldukları muameleyi tatbikte hiçbir müşkülat tasavvur etmiyorum.”