Fakir ama kurnaz bir ailenin, zengin ama safça bir aileyi adım adım kandırarak evlerine nüfus etmesi ile başlayan film şaşırtıcı dönemeçlerle devam ederken, mesaj vermekten ziyade her bir karakterin içinden yansıyan bir bakışa sahip. Bong’un “palyaçosuz bir komedi, kötü karaktersiz bir trajedi” tanımlamasını yaptığı filmde bir başrol de yok. Kara mizah, gerilim, dram gibi farklı türleri bir arada kullanan, yaratıcı kurgusu ile seyirciyi ters köşe edebilen çok kuvvetli bir film.
Herkesin tepesinde bir FETÖ kılıcının sallandığı, kolluk güçlerinin yozlaştığı böyle bir güvensiz ortamda, iktidarlara da boyunu posunu beğenmediği için sivil toplumcuları, siyasetçileri, gazetecileri ağırlaştırılmış müebbetle yargılama fırsatı doğar.
Hukuk tanımaz vesayet rejiminin, kendisi de hukuk tanımaz ucu karanlık kirli bir istihbarat örgütü eliyle tasfiyesi, bu ülkenin gerçekten kahredici kaderiymiş. O günlerdeki heyecanımı hatırlıyorum. Demokratikleşme fırsatını yakaladığımızı düşünürken, dönüp dolaşıp 15 Temmuz’a toslamak; eski rejimi aratacak kadar otoriterleşmeye, yargısı/medyası/üniversitesi ile bütün kurumların tek bir kişinin iradesi arkasında hizaya girdiği keyfi bir yönetime maruz kalmak… Bu, az buz bir hayal kırıklığı değildir…
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesi soruşturmasında 4 yıl sonra şüpheliler tespit edildi. Savcılık, soruşturma dosyasına "şüpheli" olarak kaydedilen ve halen aktif görevde olan üç polisin ifadelerini aldı.
AB’ye bardağın boş tarafından bakarsak: Ulusal bencillikler, sağ- milliyetçi-ırkçı zihniyetin sürekli yeniden üremesi, dünya yoksulluk ve baskı rejimleri altında acı çekerken, “gemisini kurtaran kaptan” rolünü oynayan hükümetler... Denize dökülen mülteciler... Gıda konusuna dönersek… AB’nin gıda standartları aynı zamanda demokratik bir toplumsal birikimin ürünü.