Türkiye kamuoyunda Abbas ziyareti farklı açılardan tartışıldı. İslâmi kesim Filistin değerlendirmelerini Hamas ve İslami Cihad’ın gözünden yaptığı için Abbas’ın bir hain ve işbirlikçi olduğunu ileri sürüyor. Kemalist kimi yazarlar Filistin Cumhurbaşkanının Anıtkabir’i ziyaret etmediğine dikkati çekerken Türkçü çevreler ise Abbas’ın “Türk düşmanı” olduğunu, Doğu Türkistan konusunda Çin’i kızdırmayacak açıklamalar yapması sebebiyle protesto ettiklerini açıkladılar. Oysa Filistin Hamas’tan ibaret olmadığı gibi Abbas da kendi siyasi çizgisini ya da şahsını temsilen değil Filistin Devleti’ni temsilen Ankara’daydı. Abbas’ın konuşması ayrıca İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde defalarca alkışlandığı konuşmasına misilleme olarak tasarlanmıştı. Muhalefetten gelen Türkiye’nin arabuluculuk rolünü yitirdiği, sadece Hamas’a angaje olduğu eleştirilerine karşın Filistin siyasetinin diğer kanadı olan Fetih’ten ve resmi temsiliyetin de en üst makamının Türkiye’ye davet edilmesi dengeleyici bir tutum oldu. Abbas’ın konuşması Gazze’de yaşanan insanlık dramının duygusal gerilimi ile betimlenmişti. Ayet ve hadislerle süslenen konuşmada Türkiye’nin ve Erdoğan’ın rolü, İsrail’le özel ticaretin kesilmesi övgüyle anıldı. Ancak esas olan Abbas’ın konuşmasında verdiği mesajlardı.
1- BMGK’nın işlevsizliği
Mahmud Abbas TBMM’de yaptığı konuşmada öncelikli olarak BMGK’da alınan 80 karara vurgu yaptı. Bu kararların uygulanmaması sebebiyle Filistin sorunu kangren haline geldi. Dolayısıyla Filistin-İsrail arasındaki şiddet kısırdöngüsünün en önemli, sebebi mevcut kararların işlememesi mesajı verdi. Gerek Erdoğan’ın “Dünya Beşten Büyüktür” mottosuyla BMGK’da gündemleştirdiği yeni bir uluslararası düzen çağrısına benzer bir vurguydu.
Bu bağlamda konuşma 1948 tarihinden beri uluslararası adaletten mahrum bir Filistin vurgusuyla başladı.
Uluslarası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) devam eden süreçlerin yanında BM Güvenlik Konseyi’nin İsrail’e yaptırım uygulamasına yönelik mesaj daha ön plandaydı.
2-Ortak nokta Kudüs
Abbas’ın Kudüs’e dair aktardığı ayet ve hadisler İslam dünyasının Sünnisi ve Şiisiyle ortak kesişme noktası olması açısından önemli bir vurguydu. Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi kuruluşların kuruluşunda Kudüs’e yönelen tehditlerin, işgalin ve Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların ana gerekçe olması bugün için de Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik tehdidin devam etmesi sebebiyle dikkate değer. Konuşmada dikkat çeken husus Gazze’de Hamas ve İslami Cihad örgütlerini de saldırmaya ve çatışmaya teşvik eden İran rejimi öncülüğündeki “Direniş Cephesi”ne (Tahran ve Şam rejimi, Lübnan Hizbullahı, Irak’taki şii milisler, Yemen’de Husiler) değinmedi ancak Mısır ve Ürdün yönetimlerinin İsrail’in Gazzelileri tehcirine izin vermediklerini belirterek teşekkür etti.
3-“Lider” Haniye’ye dua
Mahmut Abbas’ın kürsüden İsrail tarafından Tahran’da suikasta kurban giden Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye için dua etmesi Filistin iç siyasetindeki ulusal birlik çabalarının bir yansıması olarak okundu. Haniye kurulan son Filistin Ulusal Birlik Hükümeti’nin Başbakanı Abbas da Cumhurbaşkanıydı. Ancak Hamas ve Fetih arasında yaşanan iç savaş sürecinde Abbas Haniye’yi görevden almış bunun üzerine alevlenen çatışmalar sebebiyle Batı Şeria ve Gazze bölünmüştü. 7 Ekim sonrası ise İsrail’in soykırım boyutuna ulaşan saldırıları Ulusal Birlik Hükümeti ihtiyacını her iki tarafa da dayattı. Bu çerçevede Çin’de gerçekleşen uzlaşı buluşması Abbas’ın başlıca rakibi Haniye için saygın bir tavır almasına yol açıyor. Abbas’ın Haniye’yi “Lider” olarak tanımlaması bu bağlamda ulusal birlik mesajı demek.
Abbas’ın bu tutumu öte yandan “Hamas terör örgütüdür biz Filistin yönetimini muhatap alıyoruz”şeklinde özetlenebilecek Batı yaklaşımını ve Türkiye’de CHP’den duyduğumuz söylemi de boşa çıkartıyor. Hamas’ın direniş yöntemlerine katılıp katılmamak bir yana siyasi konumunun Filistin Yönetimi nezdinde de meşru bir muhatap hatta iktidar ortağı olduğu ifade edilmiş oluyor.
4- “Gazze’de Başka Bir Devlet Olamaz, Gazze’siz Bir Devlet Olamaz”
Mahmud Abbas Filistin ulusal uzlaşısına yönelik müzakerelerin devam ettiğini vurguladı. Pekin mutabakatının bir aşama olduğu ancak bir sonuç olmadığı da görülüyor. Belki de Abbas’ın konuşmasındaki en önemli mesaj Gazze’nin Filistin Devleti’nin bir parçası olduğuna dair vurgularıydı.
Ağustos ayı itibariyle uluslararası zeminlerde konuşulan savaş sonrası/ertesi gün planlarında iki senaryo masada.
1. İsrail ordusunun Gazze’den çekileceği, G-7 ülkeleri, Mısır, Türkiye ve Suudi Arabistan içinde yer alacağı Uluslararası askeri barış gücünün güvenliği sağlayacağı ve Abbas liderliğindeki Ramallah hükümetinin sivil yönetimi sağlayacağı Gazze planı
2.İsrail’in Batı Şeria’da uyguladığı İsrail ordusunun Gazze’de konuşlanıp bölgeyi işgal edeceği plan.
Abbas tam da bu bağlamda birinci planı güçlendirmek ve İsrail’i zorlamak için Gazze’ye gideceğini, Gazze’nin Batı Şeria ve Doğu Kudüs’le birlikte Filistin Yönetimi’nin kontrolünde olması gerektiğini vurguluyor. Hamas’ın 7 Ekim’in sene-i devriyesine yaklaşılan 1 yıla yakın süreçte gerilla taktiği ile direnmek dışında sahadaki egemenlik alanlarını kaybetmesi, dahası Filistinliler için çok önemli bir konu olan toprak kaybı-kazanımı meselesinde Gazze’nin kaybı ile karşı karşıya olunması sebebiyle siyaseten Ulusal Birlik Hükümeti’nin bir parçası olmak dışında başka bir seçeneği de yok.
Abbas Hamas’ın köşeye sıkıştığını bildiğinden uzun yıllardır otoriter yönetim tarzı, yolsuzluklar ve İsrail’e karşı pasif kaldığı eleştirileriyle erozyona uğrayan kendi itibarını yenilemek için konjonktürü fırsata çevirmeye çalışıyor. Böylece FKÖ içerisinde de kendisini devirmeye çalışan muhaliflerini atlatabilme hesabı yapıyor.