“Almanya’da binlerce kişi sığınmacıların ülkeye getirilmesi için sokağa çıktı…”
Yukarıda okuduğunuz başlık, Anadolu Ajansı’nın (AA) bu sabah (10 Eylül) abonelerine geçtiği haberlerden birinin başlığıydı. Şöyle devam ediyordu AA’nın haberi:
“Yunanistan’ın Midilli Adası’nda bulunan Moria sığınmacı kampında çıkan yangından sonra binlerce kişinin evsiz kalmasının ardından Almanya’nın farklı şehirlerinde düzenlenen eylemlerde sığınmacıların ülkeye getirilmesi istendi.
“Göstericiler, ‘Moria’dan Almanya’ya getirin, hemen şimdi’, ‘Yerimiz var’, ‘Sınırlara hayır’ ve ‘Sınır dışı etmeleri durdurun’ sloganları atarak, üzerinde ‘Tüm sığınmacı kamplarını kapatın’, ‘Moria iyi değil’, ‘Kampları boşaltın, hemen kabul edin’, ‘Moria yanıyor hemen tahliye edin’ ve ‘Yazıklar olsun Avrupa Birliği’ yazan döviz ve pankartlar taşıdı.
“Eylemde yapılan konuşmalarda sığınmacılara kapılarını açmayan Almanya’nın ve Avrupa Birliğinin (AB) tutumu eleştirildi ve Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer’in sığınmacıları ülkeye almasına imkân vermesi gerektiği vurgulandı.
“Gösteriler Hamburg, Hannover, Köln, Frankfurt ve Leipzig, Münih şehirlerinde de düzenlendi.”
Goethe’nin çocukları
Serbestiyet yazarı Metin Karabaşoğlu’nun, Batı’ya bakınca sadece ‘kötülük’ gören gözler için kaleme aldığı yazısının üzerinden dört gün geçti. Şimdi o yazıyı bu tevafukla bir daha hatırlamak lazım.
Karabaşoğlu, “ Oksidantalizm: Panzehir değil, zehir!” başlıklı yazısında şöyle eleştiriyordu bu “bütün kötülüklerin kaynağı Batı” yaklaşımını:
“Doğu bütün iyiliklerin menbaı değil, Batı bütün kötülüklerin kaynağı değil. (…) Mücadele esasen dünyanın her tarafındaki iyiler ile kötüler arasında, hakperestler ile menfaatperestler arasında, adiller ve zalimler arasında, vicdanlılar ve vicdansızlar arasında, merhametliler ve merhametsizler arasında olduğu halde, dünyayı Batı-Doğu keskinliği içinde ayırmak doğru değil, adil de değil.”
Karabaşoğlu, Batı’nın da Doğu gibi saf iyi ya da kötü olmadığını anlatmak için, ikisi de Batı kültürünü temsil eden evrenselci Goethe ile ırkçı Kipling’i karşılaştırıyordu yazısında:
“Goethe ve Kipling, ikisi de coğrafî açıdan bakıldığında beraberce ‘batılı’ şairler idiler de, biz ‘Batı’ üzerine konuşurken, hangi Batı’dan söz ediyorduk? Batı dediğimiz şey, içinden Goethe’nin çıktığı diyar, kültür ve uygarlık mıydı; yoksa içinden Kipling’in çıktığı diyar, kültür ve uygarlık mı? Yoksa ikisinin birden ‘Batılı’ oluşu üzerinden, keskin bir Batı veya Doğu tanımı yapmanın imkânsızlığını kavrayarak, insanî değerler ve ilkeler üzerinden bir analizi mi tercih edecektik her defasında?”
Batı’da Goethe’nin izinden gidenler de var Kipling’in izinden gidenler de… Almanya’da dün sokaklara çıkanlar Goethe’nin çocuklarıydı.
Ders çıkarmadıktan sonra?
Dün sokağa dökülen Almanların âlicenaplığı karşısında kimin kalbi yumuşamaz ki? Anadolu Ajansı’ndaki meslektaşlarımız da belli ki böyle bir duyguyla haberin hakkını vermişler.
Fakat bunun bir anlam ifade edebilmesi için yaşanandan ders çıkarmak lazım. Mesela bu habere hakkını veren AA mensuplarının artık “bütün kötülüklerin kaynağı Batı” tadındaki haberlere, yorumlara mesafeli durmaları lazım.
Dururlar mı? Keşke, ama sanmıyorum, daha önce de yaşandı böyle olaylar. Neticede siyasi iradenin çizgisinden fazla sapmamaları gereken bir hiyerarşi içinden yayın yapıyorlar ve o siyasi irade onlara topluma nasıl bir “Batı algısı” empoze etmeleri gerektiğini her gün söylüyor.