Ana SayfaANALİZLERANALİZ - Habertürk’te basın özgürlüğü isyanı

ANALİZ – Habertürk’te basın özgürlüğü isyanı

Habertürk’ün RTÜK isyanı, “daha önce başka kanallar cezalandırılırken nerelerdeydiniz”e bağlanıp küçümsenecek bir olay değil. Basın özgürlüğü odaklı bu itirazı sakatlayan tek bir nokta var: İktidarın, basın özgürlüğünü kısıtlarken kullandığı meşruiyet gerekçesine fazlasıyla sığınmak: “Fakat biz de yerli ve milliyiz, bakın şu şu şu olaylarda nasıl da milli bir tutum sergiledik!”

Televizyon, sosyal medyanın bütün yaygınlığına rağmen kamuoyu yaratmada hâlâ çok önemli ve vazgeçilmez bir araç.

İktidar bunu biliyor. Yanı sıra iki şeyi daha biliyor.

Birincisi: Kendisiyle arasındaki bütün mesafeyi kapamış ve adetâ kendisinin sesi olmuş televizyonların etki gücü sınırlı. (Çünkü onları sadece “bizimkiler” izliyor.)

İkincisi: İktidar, kendisine karşı propaganda dilini kullanarak duygusal bir muhalefet yürüten televizyonlardan fazla zarar görmüyor. (Çünkü onları sadece “onlar” izliyor.)

Fakat bir televizyon bu iki grubun arasında bir yerde konumlandırmışsa kendini, işte o tehlikeli.

Habertürk televizyonu, özellikle koronavirüs salgınının başlamasından sonra büyük haber kanalları arasında “aykırı” bir yol izliyor.

30 Mart’ta bu sayfalarda kaleme aldığım bir analiz şu cümleyle başlıyordu:

“Kayıtsız şartsız iktidarcı yazar çizerlerin bugünlerdeki Habertürk televizyonu alerjilerini anlamak zor değil. Çünkü ana akım haber kanalları arasında iktidarın canını sıkma istidadı taşıyan bilim adamı yorumları en fazla orada yer alıyor.”

Habertürk ekranında geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir canlı tartışma programında bir CHP milletvekilinin sözleri, kanalı bir anda iktidarın boy hedefi haline getirdi. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarihinde görülmedik bir hızla kanala ceza yağdırdı: Beş kez program durdurma ve en üst sınırdan para cezası. Program, ceza süresini doldurduktan sonra bir kez daha bu türden “kabahat” işlerse, süreç televizyonun lisansının iptaline kadar gidebilir.

Habertürk’te isyan

Habertürk televizyonunun “Para Gündem” adlı sabah programı da geçtiğimiz bahar aylarında bu defa bir doktorun koronavirüs salgını hakkındaki yorumu nedeniyle “durdurma” cezası almıştı.

Fakat kanalın bu defaki tepkisi birinciye benzemedi. Habertürk, cezanın açıklanmasından itibaren RTÜK’e öyle bir tepki gösterdi ki, doğrusu bunu hiç kimse beklemiyordu.

Tepki, dün gece (3 Aralık) televizyonda saatlerce süren bir programda zirve noktasına ulaştı. Daha önce Habertürk’e konuk olup düşüncelerini açıklamış çok sayıda kişinin görüşlerine yer verilen programda RTÜK’ün kararının haksız ve hukuksuz olduğu, böyle bir kurumla özgür tartışma ortamının oluşturulamayacağı vurgulandı.

Habertürk’ün radikal ve cesur çıkışı programa katılanları da etkilemişti. Katılanların tamamı yapılanın kabul edilemezliği üzerinde birleşirken, bazı yorumcular, 12 Eylül döneminde bile basın üzerindeki baskının bu kadar şiddetli olmadığı düşüncesini dile getirdi.

Habertürk.com’da bugün yer alan iki yazı da aynı sert tonu taşıyordu:

Kübra Par: Habertürk TV özgür, bağımsız ve tarafsız olduğu için cezalandırıldı! Başta Habertürk TV izleyicileri olmak üzere tüm halkımız bilmeli ki aslında bu ceza Türkiye demokrasisine verilmiş bir cezadır çünkü… Demokratik ve çoğulcu bir yayın politikası izleyerek farklı siyasal çizgideki konukları davet ettiğimiz için cezalandırıldık. (…) Tüm halkımızı bu haksız ceza karşısında, özgür ve tarafsız yayıncılığı desteklemek adına daha çok Habertürk TV izlemeye davet ediyorum!”

Nihal Bengisu Karaca: “Bu ülke Esra Erol’un programına katılan ve bebeğinin kocasından değil de komşusundan olduğu ortaya çıkınca attığı sevinç kahkahalarını konuştu bir ay. (…) Bu sefilliği kışkırtan, devam ettiren, malum kanal ceza almıyor. Ama Habertürk bir konuğun sarf ettiği cümleden dolayı haksız bir cezaya mahkum ediliyor. Habertürk ne yapsa ‘suyumu bulandırıyorsun’ diyeceksiniz de, sadece mazeret mi arıyorsunuz?”

Demokles’in kılıcı olarak canlı televizyon tartışması

Habertürk televizyonunun gürültülü itirazında sonuna kadar haklı olduğu muhakkak. Gerçekten de bu koşullarda canlı tartışma programı yapmak ölümüne davetiye çıkarmak gibi bir durum yaratıyor.

Bir konuğun sözlerinden televizyonu sorumlu tutmak: Burası, balığın baştan koktuğu nokta. Cezai uygulamada programı yönetenin konuğa ağzının payını verip vermediği ölçüsü ise o kadar sübjektif ki, sunucu ne yaparsa yapsın, suyu okkalı bir cezayı mümkün kılacak kadar bulandırmadan programı bitirmesi mümkün değil.    

Habertürk’ün çıkışı, “daha önce başka kanallar cezalandırılırken nerelerdeydiniz”e bağlanıp küçümsenecek bir olay değil.

Basın özgürlüğü odaklı bu itirazı sakatlayan tek bir nokta var: İktidarın, basın özgürlüğünü kısıtlarken kullandığı meşruiyet gerekçesine fazlasıyla sığınmak: “Fakat biz de yerli ve milliyiz, bakın şu şu şu olaylarda nasıl da milli bir tutum sergiledik!”

- Advertisment -