Pandemi gibi, Covid-19 aşısı olmayı reddedenlere karşı mücadele de “dalga”larla ilerliyor… Birinci dalga “teklif var ısrar yok” dalgasıydı. Onu, aşısızları bazı mekânlara almama ya da benzer kamusal kısıtlamalar üzerinden ‘aşıya zorlama’ dalgası izledi… Şimdi, her iki dalgada da istenen aşı oranlarına ulaşılamayınca devreye ‘zorunlu aşı’ girdi.
Avrupa birkaç haftadır ‘zorunlu’ kelimesinin gerçek anlamında kullanıldığı bir aşılama kampanyasını tartışıyor. İlk adımı 19 Kasım’da Avusturya attı ve Covid-19 aşısı ülkede yaşayan herkes için zorunlu kılındı. Avusturya Başbakanı Alexander Schallenberg uygulamanın 1 Şubat’ta başlayacağını duyurdu. Bu ‘gecikme’, uygulamanın anayasal değişikliği gerekli kılmasıyla ilgili. Anayasal süreç tamamlandığında uygulama da yürürlüğe girecek.
Tabii bu, aşı olmayı reddeden Avusturya vatandaşlarının polis marifetiyle hastanelere taşınması anlamına gelmiyor. Fakat müeyyidesi çok ağır. Gelen haberler, aşı olmayı kabul etmeyenler için yasada belirlenecek para cezasının 7-10 bin euro arasında olabileceğini gösteriyor.
Bu kararın üzerinden iki hafta geçmeden AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in sözleri yankılandı Avrupa basınında: “Zorunlu aşıyı düşünme vakti geldi… Avrupa Birliği’nde aşıyı nasıl teşvik edebileceğimizi tartışmanın ve potansiyel olarak zorunlu aşılamayı düşünmenin anlaşılır ve uygun olduğunu düşünüyorum. Tartışmamız gerekiyor, ortak bir yaklaşım gerekiyor ama bir tartışma başlatılmalı.”
Leyen’in çıkışından hemen sonra da Almanya’nın müstakbel başbakanı Olaf Scholz benzer bir açıklama yaptı.
Almanya’da bir sonraki hükümetin başbakanlık görevini üstlenecek olan Scholz, aşı zorunluluğunun Federal Meclis’te oylanmasından yana olduğunu ve aşıların zorunlu kılınması yönündeki öneriyi destekleyeceğini söyledi. Ancak Scholz, milletvekillerinin grup kararı olmaksızın kendi kararları doğrultusunda oy kullanmasını istedi.
Bütün bunlar Avrupa’da devletlerin zorunlu aşıyı benimseme ve uygulama ihtimalinin hayli güçlü olduğunu gösteriyor.