[11-12 Aralık 2020] Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış. Fakat buraya nasıl geldik; önce bazı kritik dönüm noktalarını hatırlayalım.
* Mart-Nisan-Mayıs ayları boyunca adım adım sıkılaştırılan önlemlerin başarılı sonuç verdiği düşünüldü ve dolayısıyla 1 Haziran’da kapsamlı biçimde gevşetilmeleri yoluna gidildi. Bunda, ekonomik gerekçeler ve özellikle yaz aylarının turizm umutları etkili oldu.
* Bu hesabın yanlış ve zararlı olduğu aslında hemen ortaya çıktı. On günde bütün göstergeler tekrar artışa geçti. Günlük yeni vaka sayısı daha 2 Haziran’dan; yoğun bakımdaki hasta sayısı 7 Haziran’dan; entübe edilen hasta sayısı 9 Haziran’dan; ölüm sayısı 14 Haziran’dan itibaren tırmanmaya başladı.
* Çok sonra ortaya çıkan gerçeklerden ve bugün geldiğimiz noktadan hareketle, ben Sağlık Bakanlığı’nın daha o günlerde, yani Haziran başlarında, normal tıp dilindeki vaka = hasta (case = patient) tanımını terkedip, kerameti kendinden menkul bir “vaka” ve “hasta” ayırımını yürürlüğe koyduğunu, ama bunu kamuoyundan gizlediğini düşünüyorum. Başka bir deyişle, muhtemelen daha o aylarda, bizim günlük yeni vaka sayıları olduğunu sandığımız rakamlar aslında yeni tanımla sadece (hem testi pozitif çıkan, hem klinik semptomlar gösteren ve hastaneye yatırılan) “hasta” sayılarıydı artık. Testi pozitif çıkan ama klinik semptomlar göstermediği gerekçesiyle hastaneye yatırılmayan “vaka”lar ise bunun dışında ve herhalde hayli üstünde kalıyordu.
* Gene de, bu güdükleştirilmiş “hasta” kavramıyla dahi sayılardaki artış iktidar çevrelerinde ciddî bir rahatsızlık uyandırmış ve televizyonlardaki “destan yazdık” havalarına ters düşmeye başlamış olmalı ki, 28 Temmuz’da ânî bir politika değişikliği meydana geldi. Sağlık Bakanı bundan böyle “yoğun bakım” ve “entübasyon” rakamlarının değil, “zatürree oranı” ve “ağır hasta” rakamlarının açıklanacağını duyurdu.
* Sonrasında, gerek günlük yeni “hasta” sayıları, gerekse bu yeni göstergeler Ağustos-Eylül ayları boyunca sürekli yükseldiği gibi, gerçeğin aslında çok daha vahim olduğu yolundaki kamusal algı da çığ gibi büyüdü ve Eylül sonlarında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı, açıkladıkları kilit günlük göstergenin yeni “vaka” sayısı değil yeni “hasta” sayısı olduğunu itirafa zorladı. Bakan Koca bu ayırımı ne zamandan beri güttüklerini, dolayısıyla birikmiş toplam vaka sayısının nereye vardığını söylemedi. 15 Ekim’den itibaren “hasta” sayısının yanısıra “vaka” sayısını da açıklayacaklarını belirtti, ama bu sözünü de tutmadı. Ben öyle dememiştim ki; kesitsel tarama sonuçlarını açıklayacağımızı kastetmiştim gibi ifadelerle durumu geçiştirmeye çalıştı.
* Kasım boyunca “hasta” sayıları başdöndürücü bir artış gösterdi. 1-12 Kasım arasında 2000’lerde, 13-17 Kasım’da 3000’lerde seyretti. Oradan 4000-4000-5000-5000-6000-6000 diye gitti ve 24 Kasım’da 7381 ile tavana vurdu.
* Bu zeminde, günlük yeni “hasta” sayısının yanısıra günlük yeni “vaka” sayısının da açıklanmasına, nihayet ertesi gün, yani 25 Kasım’da başlandı. O gün “hasta” sayısı 6814, bu hastaları da içeren “vaka” sayısı 28,351 olarak verildi. 25 Kasım – 10 Aralık arasındaki 16 günde, “hasta” sayısı ortalama 6500, “vaka” sayısı da 30-31 bin dolayında oynadı.
* Fakat enteresan bir şekilde Sağlık Bakanlığı, sözkonusu 25 Kasım – 10 Aralık dönemi boyunca, artık “vaka” sayılarını da açıklamakta olduğu halde, iş toplam rakamlara geldiğinde hep “toplam hasta” sayısını vermeye devam etti. Dolayısıyla bu gösterge, günde 6-7 binlik artışlar gösterdi. 24 Kasım’da 460,000 civarındaydı. 10 Aralık’ta, yukarıda spotta verdiğim 564,435 rakamına ulaştı.
* WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve WHO’ya ulaşan resmî rakamları temel alan (John Hopkins Üniversitesi’nin denetimindeki) Worldometer sitesi ise, birkaç gün gecikmeyle de olsa tavrını hemen değiştirdi. İlk defa 28 Kasım’da, Türkiye’nin kümülatif toplamlarına artık “hasta” değil “vaka” sayılarını entegre etti. Yani 25-26-27 Kasım için 6600-6800’leri değil 28-29 binleri kullandı. Böylece 28 Kasım için, Sağlık Bakanlığı’nın 487,912’sinin hayli üzerinde, 578,347 rakamını buldu. Sonraki 12 günde de, kafayı devekuşu misali kuma gömmekte son âna kadar ısrar eden Sağlık Bakanlığı’nın aksine, Worldometer 6000’leri değil 30,000’leri toplaya toplaya gitti ve 10 Aralık’ta, gene yukarıda spot’ta verdiğim (564,435 değil) 955,766 rakamına ulaştı.
* Buna göre, Türkiye’nin dünya sırasındaki yerinde de belirgin bir değişiklik meydana geldi. “Vaka” sayıları gizlendiği için, “hasta” sayıları temelinde verilerini namusluca bildiren başka ülkelerin “gerisinde” kalmış ve 24. sıraya “düşmüş” gözüküyorduk. 28 Kasım’dan itibaren hemen “sıçradık” ve önce 18., sonra 16. en kötü ülke basamağına “tırmandık.”
İyi de, “vaka” sayıları kimbilir ne kadar zamandır kendi halkımızdan ve bütün dünyadan gizleniyor olmasaydı, nerede olacaktık acaba?
Worldometer’ın kendi zaman serisini kısmen düzelttiği 28 Kasım Cumartesi akşamı, bu soru benim de dahil olduğum küçük bir WhatsApp grubunda ortaya atıldı. Bir dizi mesajla cevaplamaya çalıştım. O hesabı cep telefonumdan bilgisayarıma aktarıp, neredeyse kelimesi kelimesine buraya alıyorum.
Hesap ortada… 7000 “hasta”ya 30,000 “vaka” karşılık geliyorsa… 1000 hastanın vaka karşılığı 4500, 2000 hastanın vaka karşılığı 9000 olur.
Benim tablolarıma göre, Haziran ve Temmuz (hasta) ortalamaları (ki o sırada = vaka sanıyorduk) 1000-1100 bandında. Haydi 1000 diyelim. EĞER vaka sayıları daha o zaman gizleniyorduysa, bu iki ayın gerçek vaka toplamı 60 gün x 4500 = 270,000 eder.
Ağustos’ta ise artık kesin gizleniyordu sanıyorum. Ağustos günlük hasta sayıları 1200-1250. Bana kabaca 5000 vaka karşılık gelir. Bu da ayda 30 x 5000 = 150,000 eder.
Eylül-Ekim için günlük hasta ortalaması 1600 gibi. Bu da günde 7200 vaka, ayda 216,000 vaka ve iki ayda 432,000 vaka eder.
Dolayısıyla Haziran-Temmuz-Ağustos-Eylül-Ekim vaka toplamını 270,000 + 150,000 + 432,000 = 852,000 diye tahmin edebilirim.
Kasım ayının ilk 20 günü için, günlük gerçek vaka sayısı ortalama 15,000 olmalı. 20 x 15,000 = 300,000.
Kasım ayının son 10 gününde ise “vaka” sayısı artık 30,000 (ve nitekim bu resmen de kabul edilmiş bulunmakta). Bu da 10 x 30,000 = ayrı bir 300,000 demek.
Dolayısıyla Kasım toplamı muhtemelen 600,000. Dolayısıyla 6 ayın toplamı 850,000 + 600,000 = 1,450,000.
Worldometer’a göre, Türkiye’nin 31 Mayıs’ta toplam vaka/hasta sayısı 163,492 imiş. 164,000 diyelim. 164,000 artı 6 aylık ilâve 1,450,000 = 1,614,000.
Bununla Türkiye toplam vaka sıralamasında dünyada 24. veya 18. bile değil, 6. olurdu. Amerika, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Fransa’nın ardından.
İşte aynen böyle yazmışım 28 Kasım Cumartesi gecesi. Neredeyse iki hafta sonra bugün (11 Aralık’ta) Türkiye’nin toplam vaka sayısı 1,780,673, felâket merdivenindeki yeri ise (Amerika, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Fransa’ya ilâveten, İngiltere ve İtalya’nın da ardından) 8. basamak olarak açıklandı.
Özetlersek, benim 28 Kasım tahminim 1,614,000; 11 Aralık gerçekleşeni 1,780,673. Gene benim 28 Kasım tahminim 6. sıra; 11 Aralık gerçekleşeni 8. sıra. Neyse ki şahitlerim var, çünkü hiç de fena tutturmamışım doğrusu. Kaldı ki, halen günlük vaka artış rakamları Fransa’nın 13 bin, İngiltere’nin 21 bin, İtalya’nın 18 bin; buna karşılık Türkiye’nin 32 bin. Buna göre, birkaç gün içinde hem İtalya hem İngiltere’yi “geçip” gerçekten 6. sıraya, oradan bir ay içinde Fransa’yı da “yakalayıp” 5. sıraya “çıkmamız” şaşırtıcı sayılmamalı. ABD, Hindistan, Brezilya, Rusya… ve sonra Türkiye. Ne müthiş! Bütün o Arjantin’ler, Kolombiya’lar, Meksika’lar, Peru’lar, Güney Afrika’lar, Şili’ler ise artık çok “geri”lerde. Büyük başarı!
Ama şimdi bir de şu soru satha çıkıyor bütün çıplaklığıyla: Bütün bunlar olurken sadece Sağlık Bakanı değil, aynı zamanda bütün o Bilim Kurulu ne yaptı? Ne yapıyor? Üç maymunları mı oynadılar? Gerçeğin neresinde yer alıyorlar? Bilimsel sorumluluğun neresinde yer alıyorlar? Halka karşı sorumluluğun neresinde yer alıyorlar?