Türkiye Milli Takımı ilk kez büyük bir patırtı olmadan, kavga gürültü çıkarmadan bir büyük futbol turnuvasına gidiyor. Hayatın her alanına yerleşen, belki de çıkış noktası futbol olan hamasete milli takımın Avrupa yolculuğunda bu kadar az baş vurulması bana gelecek adına umut verdi. Demek ki insanlar karşılarında işini yapan insanlar görünce hamasete ihtiyaç duymuyor.
Yarın (Cuma) İtalya ile oynayacağımız açılış maçıyla başlayacak Avrupa Futbol Şampiyonasının favorisi olmasa da ne yapacağı futbol dünyası tarafından en merak edilen takımı Türkiye. 24,5 yaş ortalamasıyla turnuvanın en genç takımı; yarattığı sempatiyle kendisine yakıştırılan ‘bizim çocuklar’ deyimini fazlasıyla hak ediyor. Bu genç takımın başında, turnuvadaki teknik direktörlerin en yaşlısı olsa da Şenol Güneş’in (69) bulunması milli takım için ayrı bir şans.
Güneş kariyeri, futbol bilgisi ve yönettiği takımları güzel futbol oynatarak yükseltmesinin dışında aynı zamanda bir filozof. Günümüz endüstriyel futbolunu “Eskiden futbolu fakirler oynar zenginler seyrederdi. Şimdi ise zenginler oynuyor fakirler seyrediyor” diye tarif eden Güneş, ‘bizim çocukları’ polemikten uzak tutarak kavgasız gürültüsüz turnuvaya kavuşturdu. Son yılların turnuva öncelerini hatırlarsak bu “sessizliğin” değeri daha iyi anlaşılır. Ülkece polemikten beslendiğimiz için, onun eksikliğinde ahalinin büyük bölümü Avrupa Futbol Şampiyonasının başladığından bile habersiz. Bu durum milli takım için büyük şans. İşlerini yapıp dönecekler; bu sakinlikle bakarsın Wembley’de oynanacak final maçına çıkarlar, olur mu olur.
Bu turnuvada Avrupa ve dünya futbolunun ‘olağan şüphelileri’ ile karşılaşacağız. Katıldığı her turnuvanın doğal favorisi olan Almanya’nın dışında son dünya şampiyonu Fransa, dünya futbolunun şu anda bir numarası Belçika, eski gücünde olmayan ama yeni nesil oyuncularıyla bir ivme yakalayan İspanya şampiyonluğun güçlü adaylarından. 1966 yılındaki dünya kupasından beri bir turnuva kazanamayan, göreve getirdikleri genç teknik direktör Gareth Southgate ile çıkışa geçen İngiltere hasret kaldığı kupaya bu sene ulaşabilir. Çok fazla favorinin olduğu turnuvada ‘bizim çocuklar’ gruptan çıkamayacağı gibi finale kadar da gidebilir. Bu milli takım sadece yaş ortalamasının düşüklüğü ile değil, oynadığı güçlü futbolla da ilham veriyor; neden futbolun ‘olağan şüphelilerini’ saf dışı bırakıp kupaya uzanamasın.
Grubumuzda bulunan İtalya başarısız birkaç yıl geçirdikten sonra takımı yeniden yapılandırdı. Kendilerine dünya kupaları getiren o katı defans anlayışını terk edip futbolu çok daha hızlı oynamaya yöneldiler. Bunda da başarılılar; 27 maçtır yenilmiyorlar. Başarının sahibinin Galatasaray’dan kovulan Roberto Mancini olması ayrı bir ironi. Ne hikmetse bizde ‘futbolu bilmiyor’ diye arkasından teneke bağladığımız adamlar, dünya futbolunda çok önemli yerlere geliyor. İtalya, bizim olduğumuz grubun da turnuvanın da favorisi. Açılış maçında gelebilecek muhtemel bir İtalya galibiyeti bizi turnuvanın şampiyonu yapmaz belki ama şampiyon yapmış kadar etki bırakır.
İtalya’yı bir tarafa koyarsak, şampiyonadaki kaderimizi İsviçre ve Galler’le yapacağımız maçlar belirleyecek. Son yıllarda turnuvalara adeta abone olan yaşlı İsviçre ve Gareth Bale etrafında toplanan Galler arasından sıyrılıp bir üst tura yükseleceğimize inanıyorum. Bu iki takımı da alt edebilecek güçlü bir oyunumuz var.
Mili takım bir tek Türkiye’deki kulüplere ilham vermiyor
Avrupa Futbol Şampiyonasında ne yapacağı merakla beklenen ve ilgiyle izlenen milli takım bir tek Türkiye’deki kulüplerimize ilham kaynağı olamıyor. Şenol Güneş’in muhtemel 11’inde Türkiye’de oynayan sadece iki oyuncu var: Kaleci Uğurcan Çakır ve Ozan Tufan. Uğurcan’ın şampiyona sonrasında büyük bir ücretle Avrupa kulüplerinden birine transfer olacağı iddiaları var. Geri kalanlar ya Avrupa’da yetişmişlerden ya da Türkiye Süper Ligini teğet geçerek Avrupa’da istikbal arayan gençlerden oluşuyor. Milli takımın defansının ortasında oynayan dünyanın imrendiği ikili Merih Demiral ile Çağlar Söyüncü Süper Lig görmediler. Zeki Çelik de öyle. Son yıllarda Türk futbolunun yetiştirdiği yıldızlardan Cengiz Ünder bir yıl oynayıp Avrupa’ya gitti.
Milli takım böyle ama açılan transfer borsasında zikredilen isimlerin çoğu 30 üstü yaşlı oyuncular. Batakta olan kulüpler daha da batmak için birbirleriyle çılgın bir yarış halindeler. Kulüp yöneticileri her ağız açışlarında gençleşmekten ve öz kaynaklardan bahsederler ama nedense bu sözler transfer sezonunda unutulur. Belli ki Avrupa’nın en yaşlı ligi olma özelliğini uzun yıllar kimseye kaptırmayacağız ve kaptırmamak için özel çaba harcanıyor. ‘Bizim çocukların’ sırf bu yüzden de başarılı olmasını istiyorum. Belki böylece, sırf işin içinde para olduğu için yaşlı ve isimli oyuncuları transfer eden yöneticileri istemeyen taraftar kitlesi doğar.
Bakarsın bu şampiyonayla birlikte şehre futbol gelir, ilkbahar olur. Şairin dediği gibi…