“Arabayı atın önüne koşmak”ın bir Anadolu deyimi olduğunu sanıyordum. Wikipedia’dan öğrendim, meğer 19. yüzyıl Almanya’sıyla 20. yüzyıl başı Fransa’sında kullanılan ve oralarda “atın önüne araba koymak” diye ifade edilen bir deyimmiş. (Türkçedeki ifade, deyimin Avrupa’daki biçiminin biraz değiştirilmiş bir tekrarı mıdır yoksa Anadolu’da çok daha eski yüzyıllardan beri kullanılıyor muydu bilmiyorum, fakat Wikipedia’da “Arabayı atın önüne koşmak” deyimi arandığında sözlük kullanıcıyı “Atın önüne araba koymak” maddesine yönlendiriyor.)
Wikipedia’nın ilgili maddesinden öğrendiğimiz bir şey de şu: 19. Yüzyıl sonu Almanya’sıyla 20. Yüzyıl başı Fransa’sında atın arkada olup arabayı itmek suretiyle hareket ettirdiği örnekler de varmış. (“Neden” diye soranlar tamamen haklı).
Wikipedia’nın “Atın önüne araba koymak” maddesi şöyle:
“Atın önüne araba koymak ifadesi, bir şeyin doğal veya normalde etkili olan olaylar dizisine aykırı olarak yapıldığını ima etmek için kullanılan bir deyim veya atasözüdür. Araba, normalde bir at tarafından çekilen bir araçtır, bu yüzden arabayı atın önüne koymak, işleri yanlış sırayla yapmak anlamına gelir.
“İfade, 19. yüzyıl Almanya’sında ve 20. yüzyıl başlarında Fransa’da atlar tarafından itilen araçların nadir örneklerine rağmen, bir atın genellikle bir arabayı çektiği yönündeki genel bilgiye dayanmaktadır.”
Bu faslı biraz uzattım ama bana ilginç ve eğlenceli geldi, siz de bilin istedim.
Artık CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, partisinin cumhurbaşkanlığı adayını belirlemek için ön seçim yapılacağını açıklaması meselesine gelebiliriz…
Bu kargaşanın temelinde müzakere korkusu var
Biliyorsunuz, yarın (9 Şubat Pazar) Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş CHP’de patlayan cumhurbaşkanı adayı krizini söndürmek için Ankara’da bir araya gelecek. Ondan bir gün sonra da CHP’nin en yüksek karar organı olan Parti Meclisi önceden belirlenmiş ön seçim organizasyonu gündemiyle toplanacak. Fakat o toplantının gündemi bir gün önceki üçlü toplantıdan çıkacak sonuca göre değişebilir, çünkü işler fena halde karıştı.
Şimdi kısaca bakalım işler bu noktaya nasıl geldi…
Özgür Özel, 28 Ocak’taki CHP grup konuşmasında CHP’nin cumhurbaşkanı adayını sayısı 1 milyon 600 bin olan CHP üyelerinin seçeceğini açıkladı.
Bundan birkaç gün sonra Mansur Yavaş’ın İstanbul’a gidip hakkındaki soruşturma için savcıya ifade veren Ekrem İmamoğlu’na ‘tam destek’ vermesi, otobüsün üstünde İmamoğlu’ya birlikte fotoğraf çektirmesi parti içindeki İmamoğlu taraftarlarını, Mansur Yavaş’ın da İmamoğlu’nun adaylığını ‘doğru’ bulduğu gibi yanlış bir yoruma sevk etti. Bunda, Özgür Özel’in ön seçim kararını açıkladığı toplantıda sarf ettiği “Ekrem ve Mansur Başkanla konuştuk değerlendirdik. İki demokrasi kahramanının ‘Partim bana görev verirse’ diye başlayarak kurdukları onurlu cümlelere teşekkür ediyorum” cümlesini “Partim bana ne görev verirse kabulümdür” tonunda telaffuz etmesinin de rolü olmuştu.
Ne var ki bu umutlu atmosfer Mansur Yavaş’ın peşpeşe yaptığı çıkışlar sonrasında dağıldı. Yavaş önce seçim tarihi belli olmadan aday ilan etmenin yanlış olacağını söyledi, önceki gün de (Perşembe) düzenlediği basın toplantısında gündeminde ön seçim olmadığını söyleyerek daha da net bir tablo çizdi.
İşte yarınki üçlü toplantı bu çıkışların ve muhalefete mensup bazı kesimlerin CHP’nin ön seçim kararına karşı geliştirdikleri eleştirilerin gölgesi altında yapılacak.
CHP’nin aday belirleme sürecine eşlik eden psikoloji Mayıs 2023 seçimlerindeki Altılı Masa’nın psikolojisine çok benziyor. Orada da burada da aynı korku belirledi süreci: Sorunu müzakere etme korkusu (‘konuşma korkusu’ da diyebiliriz). Altılı Masa’da bu korku nedeniyle müzakereden kaçılmış, cumhurbaşkanı adayı bir türlü belirlenememiş ve nihayet aday belirleme toplantısı bir krizle sonuçlanmıştı. O toplantı aylar öncesinde yapılmalıydı, fakat -hepimiz izledik- bir türlü yapılamadı.
Aynı şekilde, yarın yapılacak toplantı da çok önce yapılmalı ve öyle veya böyle bir uzlaşmaya varılmalıydı. Bu yapılmadı, bunun yerine adaylardan birinin kazanacağı neredeyse kesin bir seçim yöntemi ilan edildi, kaybedeceği kesin olan aday (ki CHP’li olmayanların da katılacağı bir seçim yönteminde o aday çok daha şanslı görünüyor) itiraz edince de müzakere masası kuruldu. Görülüyor ki tipik bir “arabayı atın önüne koşma” haliyle karşı karşıyayız.
Bu yöntemle alınmış bir karar, karar alamadığı için tümüyle hareketsiz kalmış bir bünyeye kıyasla iyidir ama (ki CHP’nin ön seçim kararı almadan önceki durumu böyleydi), müzakereyle alınmış bir karara kıyasla kötüdür, yani kötünün iyisidir.
Bu durumda şu soruyu sormak hiç yersiz görünmüyor: Özgür Özel’in ön seçim kararının ardından ortaya çıkan gelişmeler ve tartışmalar CHP’yi ‘kötünün iyisi’ tercihinden caydırabilir, yarın ve pazartesi yapılacak toplantılardan “ön seçimin ertelenmesi” kararı çıkabilir mi?
Ben bunu ihtimal dahilinde görüyorum.