Televizyon kanallarının tahammülfersâ haberciliğinden fenalık getirenlerin sığındığı birkaç limandan biri olan Bidebunuizle programında dün (27 Ekim) Yavuz Oğhan Fransa’da boğazı kesilerek öldürülen öğretmen Samuel Paty olayından yola çıkarak Fransa’nın “İslam’ı reforme etme” çabalarını ele aldı.
Oğhan’ın bu konuyu tartıştığı uzmanlardan biri de programa Fransa’dan katılan Doç. Dr. Buket Türkmen’di.
Oğhan ve Türkmen konuyu ayrıntılarıyla ele aldılar ama ben burada sadece, ikilinin, “Fransa’nın yetmez ama evetçileri” diye anmakta fikir birliği ettikleri küçük bir grubun başına gelenleri ele aldıkları bölümü aktaracağım.
Programın o bölümünde diyalog şöyle gelişti:
Buket Türkmen: Fransa’da son zamanlarda ‘İslamogoşizm’ diye bir kavram üretildi.
Yavuz Oğhan: O da ne?
Türkmen: Şöyle bir şey: Biz de bunu Türkiye’den biliriz aslında. Demokrasi taraftarı insanlar özgürlük adına başörtüsü özgürlüğünü, Müslümanların inanç özgürlüğünü savundular, birlikte yaşamayı savundular. Laikliğin buna engel olmaması gerektiğini savundular, yıllar boyunca savundular ve şimdi onlara “siz İslamogoşistsiniz, sizin yüzünüzden bütün bunlar başımıza geldi” deniyor. Bunu söyleyenler maalesef sadece sağcılar değil. Bunu söyleyenler arasında ortanın sağında, ortanın solunda olan insanlar da var.
Oğhan: Yani bizdeki yetmez ama evetçilerin bitmeyen çilesi gibi.
Türkmen: Ben bunu söylemek istemedim aslında, hiç sevmiyorum her şeyin altından onların çıkarılmasını… Siz söylediniz ama. Gerçekten böyle bir durum var burada şimdi. “Biz, başörtüsünün özgürlüğünü kadınların hakları adına savunamayız, biz inanç özgürlüğünü birlikte yaşama adına savunamayız”, işte asıl problem burada.
Oğhan, konuğunu uğurladıktan sonra meseleyi şöyle bağladı:
“Buket Türkmen, bizdeki yetmez ama evetçilere benzeyen bir grubun Fransa’da da oluştuğunu; Müslümanların haklarını savunanların, kadınların başörtüsü kullanma hakkını savunanların suçlandığını anlattı. Sizin yüzünüzden oldu, siz onları savunmasaydınız, yasal olarak dernekleşme haklarını savunmasaydınız bunlar olmazdı. Yani baskı daha çok olsaydı bunlar başımıza gelmezdi cinsinden… Sorunu görmeme hastalığının orada da olduğunu görüyoruz. Biz de sorunların altına inen, biraz daha meşakkatli, biraz daha gayret gerektiren çözümler peşinde değiliz. Yüzeysel olarak çözelim, asalım, keselim, kontrol edelim, mesele kapansın. Ama kontrol edince mesele kapanmıyor. Fransa’da da kapanmayacağı görülüyor.”
‘İslamogoşistler’ 20 yıl önce neyi savunmuştu?
Fransa’da son 20 yılda dalga dalga yükselen ve bugünkü “İslam’ı yeniden yapılandırma” noktasına varan bir laiklik tartışması var. Tartışmanın ivmesinin yükseldiği anlardan biri de 2003’te yaşanmıştı. AK Parti’nin iktidara geldiği ilk yıllar olduğu ve benzer tartışmalar Türkiye’de de yaşandığı için, Türk basını Fransa’yı çok yakından izliyordu. Tabii biz de (Kürşat Bumin ve ben) Türk basınını…
Bakmayın siz şimdiki laik-seküler çevrelerdeki Fransa antipatisine… O zamanlar, Fransa’nın, başta başörtülü kadınlar olmak üzere Müslümanları ‘adam etme’ politikaları Türkiye’deki laik cemaate pek sempatik geliyordu.
Hararetin iyice yükseldiği bir anda, Fransa’nın ne de hayırlı bir iş yaptığını Türk okurlarına anlatmak için Hürriyet gazetesi, yayın yönetmeninin “Bu iş buraya kadar, işte size politik-teolojik konularda usta bir kalem” sunumuyla işe aldığı akademisyen-şair Özdemir İnce’yi Paris’e bile göndermişti.
Özdemir İnce Paris’e ayak basar basmaz gazetesine Fransız kadınlarının başörtü karşıtı ‘haklı isyan’ını işleyen bir sokak röportajı göndermiş, Hürriyet de haberi gururla manşetine taşımıştı. Sokak röportajı dememe bakmayın… Ya da gelin, Kürşat Bumin’in nefis üslubuyla olan bitenle nasıl dalga geçtiğini hatırlayalım:
“Öyle anlaşılıyor ki İnce, Paris’e ayak basar basmaz karşısına çıkan ve iki laf edebileceği ilk Fransız’a ‘başörütüsü’ meselesi hakkında ne düşündüğünü sormuş! Hoş bir araştırmacı-gazetecilik yöntemi doğrusu… Bakın nasıl:
“Gazete satılan kulübede (‘biri orta yaşlı, biri yaşlıca’) iki Fransız kadın bulunmaktadır. Önce ‘orta yaşlı’nın düşüncesine başvurulur ve şu cevap alınır: ‘Takılması katiyen tasvip edilemez. Başka memleketlerden gelenlerin kendi dini timsallerini bize empoze etmeleri kabul edilemez, yanlıştır. Çok istediklerine göre gidip kendi memleketlerinde takıp takıştırsınlar ve bizim huzurumuzu bozmasınlar…’
“(…) Dikkat edin, ‘orta yaşlı’ kadın, ‘gidip kendi memleketlerinde takıp takıştırsınlar’ dediğine göre, ‘sıradan ırkçılık’la malül ve büyük olasılıkla Le Pen’in seçmenlerinden birisi! Ama olsun, o da İnce gibi ‘başörütüsü’ne karşı ya, ne derse yeridir… İnce farkında değil ki, ‘orta yaşlı’ kadının söz ettiği ‘Başka memleketlerden gelenler’ sınıfına kendisi de giriyor!
“Peki bu gazete bayii önündeki ‘kamuoyu araştırması’nda diğer Fransız kadın, yani ‘yaşlıca’ olanı ne diyor? Şunları: ‘Ah nerede o eski Fransamız bizim, hiç böyle şeyler bilmezdik. Şimdi bunlardan başka bir şey konuşulmuyor.”
Gerçi Özdemir İnce onlara mikrofon tutmamıştı ama, o zamanlar Fransa’da “orta yaşlı kadın” ve “yaşlıca kadın” gibi düşünmeyenler de vardı. Onlar, Müslümanların inançlarına uygun biçimde giyinmelerini savunuyor, yasakçı uygulamalara karşı çıkıyordu.
İşte onlar günümüz Fransasının ‘İslamogoşistleri…’ (‘Goşist’i ultra solcu olarak çevirelim, bu durumda ‘İslamogoşist’ de ‘sözde’ özgürlükçü fikirleriyle İslamcıların ekmeğine yağ sürmüş salak solcular gibi bir şey oluyor.)
Yalnız, Fransa’da bugün yaşananların bütün sorumluluğunu ‘İslamogoşistlere’ atanlar sadece ‘orta yaşlı kadın’ ve ‘yaşlıca kadın’ gibiler değil. Doç. Buket Türkmen’in dediği gibi birçok solcu da katılmış durumda bu kervana.
Oysa yirmi yıl önce Özdemir İnce gibilerin tavsiyesine uyulup gereği yapılsaydı bugün yaşananların hiçbiri yaşanmayacaktı!
Ah ah, bu ‘İslamogoşistlerin’ yatacak yeri yok! Tıpkı yetmez ama evetçiler gibi!