Ana SayfaManşetTürk dizileri İspanya’yı fethetti

Türk dizileri İspanya’yı fethetti

İspanya, televizyonculukta, filmde, dizide güçlü bir ülke. İspanya’nın bu gücü Netflix’le birlikte daha geniş kitleler tarafından fark edildi. Ancak yaklaşık son 5 yıldır, ekonomik koşulların da etkisiyle, ana akım İspanyol tv kanalları, dizi üretimini yavaşlatmış durumda. İspanya’da (ve bazı başka Avrupa ülkelerinde de) dijital platformlar dışında artık çok ciddi bir dizi üretiminden söz etmek zorlaşıyor. Türk yapımları, bu açıdan, boşluğu dolduruyor.

Türk dizilerinin uluslararası piyasaya yayılması, büyük oranda rastlantılarla ve sürprizlerle dolu bir hikayedir. Bu dizilerin dünyadaki başarı öyküsünü anlatan birçok yazı yazıldı. Türk dizileri 1990’lardan bu yana (Türkiye’de henüz Kore dizilerinin izlenmediği zamanlarda) Türkiye dışında da izlenmiştir. Ama 2010’lu yılların başlangıcıyla birlikte olay boyut değiştirdi.

Önemli dönüm noktalarından biri, 1001 Gece dizisiydi. İzzet Pinto, 1001 Gece dizisini, öylesine bir Bulgar kanalına yollamış. Pinto, başlangıçta, konunun yerel olduğunu ve bu nedenle ilgi görmeyeceğini tahmin ediyormuş. Ancak diziyi yayınlamaya başlayan Bulgar kanalının izlenme oranı aniden %15’ten %60’a yükselmiş.

İspanyol mizahında Türk dizileri

Sonunda da “Can Yaman Madrid Havaalanı’nda 2.000 kişi tarafından karşılandı. Slovakya’da 40.000 kişi Bergüzar Korel ve Halit Ergenç için festivale koştu” noktasına gelindi. Dünyanın birçok coğrafyasına hızla yayılan Türk dizileri, Latin Amerika’yı fethettikten sonra İspanya’ya girdi. Şu an her tür Türk dizisinin Türkiye dışında alıcısının olduğu günlerdeyiz.

Başta en önemli gazetesi El Pais olmak üzere İspanyol basınında Türk dizilerini inceleyen, bu beklenmedik başarıyı anlamaya çalışan yazılar yayınlanıyor. Dizilerimiz İspanya’da mizah dergilerinde boy gösteriyor, yani İspanyol popüler kültürüne de konu ediliyor. Türk dizileriyle ilgili esprilerde büyük bir zenginlik ve çeşitlilik göze çarpıyor. Küçümseyici espriler de yapılıyor. Ay Yapım’ın İspanya’da çizilen karikatürlerde görünür olması dizilerimizin ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Geçenlerde bir İspanyol mizah dergisinde “The Witcher, Silicon Valley gibi dizilerin Türk versiyonu nasıl olurdu?” konulu karikatürlere denk geldiğimde, kendimi Türk mizah dergisi okuyor gibi hissettim.

ABD’nin ardından ikinci

Türkiye, “ABD’den sonra en çok tv yapımı ihracatı gerçekleştiren ülke” olarak değerlendiriliyor. Yani dünyada ikinci sıraya oturmuş bulunuyor. 150 Türk dizisi 146 ülkeye satılmış ve dünyanın dört bir yanında yaklaşık 600 milyon kişi tarafından izlenmiş. Avrupalılar, Covid-19’dan kaynaklanan daralmaya rağmen Türkiye’deki üretimin artarak sürdüğünü şaşkınlıkla izliyorlar. Türk dizilerinin Türkiye’nin dünyadaki imajını  olumlu yönde etkilediğini söylüyorlar. Senaryo yazarlarının, İslamcı hükümetin çizdiği sınırları aşmamaya özen gösterdiğinin altını çiziyorlar.

 “Türkler bize benziyor”

Türk oyuncuların fiziki görünüşlerinin Latinlerle benzerliğine işaret ediliyor. Bu benzerliğin, Türk yapımların İspanya ve Latin Amerika’daki başarısında rol oynadığı düşünülüyor. Türklerin aşk hikayelerindeki kodlar da Latin dünyasındakine benziyor. Olaylar yavaş ilerliyor, insanlar meseleleri arkadaşlarıyla paylaşıyorlar.

Mesela ABD dizilerinde bir aşk ilişkisinde kırılma olduğunda her şey çok daha hızlı ve sert ilerler. Türk dizilerinin yavaşlığı seviliyor. Türk dizilerindeki “dış mekan çekimleri”nin çokluğuysa İspanyol ve Latin dizileri karşısında bir artı olarak görülüyor. Gerçekten de bir Türk dizisini izleyen kişi, İstanbul’un tüm dokusunu tüm güncelliği içinde hissedebiliyor.

Georgia Üniversitesi’ndeki Venezuelalı akademisyen Caroline Acosta, 20 yıldır Latin Amerika dizileri üzerine çalışıyor. Türk dizilerinin dramatik zirveye çok daha yavaş yükseldiğini ve dramatik zirvelerinin çok daha yüksekte olduğunu ifade ediyor. “Son 3 yılda, hele de son 2 yılda tamamen Türk dizilerine konsantre oldum. Bu diziler Latin Amerika’yı istila ediyorlar” diye konuşuyor. Acosta’ya göre, Türk dizilerinde iyi ve kötünün genelde siyah-beyaz çizilmesi ve mesajlardaki netlik, izlemede kolaylık sağlıyor.

İspanya, televizyonculukta, filmde, dizide güçlü bir ülke. İspanya’nın bu gücü Netflix’le birlikte daha geniş kitleler tarafından fark edildi. Ancak yaklaşık son 5 yıldır, ekonomik koşulların da etkisiyle, ana akım İspanyol tv kanalları, dizi üretimini yavaşlatmış durumda. İspanya’da (ve bazı başka Avrupa ülkelerinde de) dijital platformlar dışında artık çok ciddi bir dizi üretiminden söz etmek zorlaşıyor. Türk yapımları, bu açıdan, boşluğu dolduruyor.

İspanyollar, Türk dizilerinde, dış görünüşü onların dizilerindeki insanlara benzeyen insanlar görüyorlar. Kendi “klasik tv dizisi” atmosferlerini buluyorlar. Evler, insan ilişkileri, olaylar da kısmen benziyor. Tabii şöyle bir fark var: Türk dizileri daha muhafazakar. Bunun da aşırı modernlikten ve cinsellikten yorulmuş izleyicilere cazip geldiği söyleniyor.

Bazen de Türk dizilerindeki kültürel ve ahlaki değerler, İspanyollara kendi geçmişlerini hatırlatıyor. Türk dizilerini izlerken “Bizim ahlaki değerlerimiz Franko döneminde böyleydi” diye düşünen İspanyollar var. Bu nedenle yaşlı kuşağın Türk dizilerine ilgisinin biraz daha yüksek olduğu söyleniyor. Ancak genç kuşağın ilgisi de küçümsenmemeli.

Latinler başka İspanyollar başka

İspanya’da Türk dizileri İspanyolları kendi geçmişlerine götürürken, Latin Amerika’da tam tersine “Türk dizisi izlemek yenilikçiliktir” yorumları yapılıyor.

Şu açık: İspanyollar Türk dizilerine kafa yoruyorlar. En azından bizim “Casa de Papel”e kafa yorduğumuz kadar… Hatta daha fazla… Dalgasını geçiyor, ince esprisini yapıyor, hem övüp hem yeriyor, gündelik yaşamlarına dahil ediyor, “böyle entrikalı konu Türk dizisinde bile zor olur” diyerek kendi magazinlerini tanımlamak için kullanıyorlar. Türk dizilerini 1980’lerin İtalyan fotoromanlarına bile benzetebiliyorlar. Onlara, bizim bakmadığımız felsefi açılardan bakabiliyorlar.

Onlarda felsefi ve mizahi yaklaşımlara neden olan dizilerimiz, “tamamen duygusal” içerikleriyle, duygu havuzundan para kazanmayı sürdürüyor.

Kimbilir, belki de hep bizi anlamadığından, bize “Fransız kaldığından” yakındığımız Batı, dizilerimiz sayesinde bizi anlamaya başlayacak.

- Advertisment -