İki yıl önce. ABD’nin Ankara Büyükelçisi olarak ABD Başkanı Trump tarafından aday gösterilen (atanan değil, dikkatinizi çekerim) Satterfield’la ilgili bir haber: “ABD Başkanı Donald Trump’ın, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne aday gösterdiği David Satterfield, Senato Dış İlişkiler Komitesi’nden onay aldı. David Satterfield’in adaylığı ileriki günlerde Senato Genel Kurulu’nda da oylanacak.” Görüldüğü gibi halk tarafından 4 yıllığına Cumhurbaşkanlığına seçilen ABD Başkanı, büyükelçisini, kendi isteğine göre, bir denetime tabi olmadan atayamıyor.
Büyükelçilik Dışişleri görevi olduğu için önce Senato Dışişleri Komisyonu öneriyi onaylıyor veya geri çeviriyor. Ondan sonra Senato kabul ediyor veya etmiyor. Bunun için üçte iki çoğunluk aranıyor. Yani tek başına iktidar partisinin oyları bile başkanın bir görevlendirme yapması için yeterli olmayabiliyor.
Denge ve denetim olmadan demokrasi olmaz
Dün sabah Haberglobal TV’de, Meclis’in hükümeti denetlemesi meselesini konuşurken MHP’li hukukçu Aydın İşkur, şu doğrultuda bir yorumda bulundu: “Cumhurbaşkanı 5 yıllığına halk tarafından seçiliyor. Bakanları atamak, görevden almak dahil her türlü tasarrufu yapabilir. Çünkü onu halk seçti, 5 yıl içinde halk dışında hesap vermesi gereken bir yer bulunmuyor. Başkanlık sisteminin mantığı bu. Siz parlamenter sistemde kalmışsınız.”
ABD Anayasası
Dilerseniz biraz daha ABD’yi inceleyelim… ABD Başkanlık Sistemi, uzun deneyimlerin sonucu oturmuş bir sistem. Denge ve denetleme mekanizmalarının güvencesi altında işliyor. ABD Anayasası’nda, ABD Başkanı’nın nasıl görevlendirme yapabileceği konusu şöyle tarif ediliyor: “Başkan, Senato’nun tavsiye ve rızası ile, ve mevcut senatörlerin üçte ikisinin onayı ile, antlaşmalar yapma yetkisine sahip olacak; ve büyükelçileri, diğer diplomatik kişi ve konsolosları, Yüksek Mahkeme yargıçları ile bu Anayasa’nın öngörmediği ve yasalarla kurulacak Birleşik Devletleri makamları için bütün görevlileri önerecek ve Senato’nun tavsiye ve rızası ile bunların atamalarını yapacaktır.”