1975 yılının sonunda 3 eski Fransız sömürgesi (Vietnam, Laos ve Kamboçya), komünistlerin yönetimine geçmişti. Fransızların çekilmesinden sonra bölgeye yerleşen ve askeri açıdan çıkmaza giren ABD, bölgeyi terk edip etmeme konusunda kararsızdı. Bir kesim “domino teorisi” adı altında bir tez ortaya atmıştı. Bu teori şunu savunuyordu: “Bu ülkeleri takip ederek yeni komünist iktidarlar kurulursa, çevre ülkeler de etkilenir ve domino etkisiyle bölge ülkeleri birer ikişer komünistlerin yönetimine geçer.” Aynı dönemde Afganistan (1977) ve Etiyopya (1974), Sovyet yanlısı partilerin yönetimine geçmişti.
ABD’nin Ecevit korkusu
Türkiye’de ABD aleyhtarı fikirleriyle öne çıkan genç lider Bülent Ecevit, CHP’yi 1973 seçimlerinde yüzde 33’le, 1977’de ise yüzde 41.8 oyla birinci parti haline getirmişti. CHP dışındaki sol hareketler de yaygın bir güce sahiptiler, etkiliydiler. Sol cephenin temel özelliği ABD karşıtı olmasıydı. Türkiye’nin Sovyetler’e komşu olmasından ötürü stratejik bir önemi vardı. ABD’nin ve Batı’nın egemen güçleri, Türkiye’nin “kamp değiştirmesi” endişesi içindeydi. Tehdit algısı giderek güçlendi ve ABD’de Türkiye için “alarm” verildi.
ABD belgelerinden Washington’un darbeyi desteklediğini görebiliyoruz. Ülke içindeyse, gerilim ve kamplaşmanın derinleştirilmesi amacıyla sağ-sol çatışması körüklenmeye devam ediyordu. Kontr-gerilla faal şekilde iç savaş ortamını kışkırtıyordu. İngiliz yayın kuruluşu BBC, 12 Eylül cunta darbesine ilişkin (gizliliği 2011 yılında kaldırılan) ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerini yayınladı.
Belgelerden biri, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi James Spain’e ait. “Ordunun (yönetime) el koymasının ardından ABD-Türkiye ilişkileri” başlıklı yazışmasında, şu şekilde bir ifade yer alıyor: “Mevcut askeri liderlerin tamamını iyi tanıyoruz ve özellikle de NATO üyeliği başta olmak üzere Türkiye’nin güvenlik ya da dış politikasında değişim yaşanacağı yönünde bir endişe taşımamıza da gerek yok.”
Türkiye kamp değiştirmedi ama…