Ana SayfaHaberlerEBA: Sorun inanılmaz ilgi değil, inanılmaz ilgisizlik

EBA: Sorun inanılmaz ilgi değil, inanılmaz ilgisizlik

MEB’in geliştirdiği Eğitim Bilişim Ağı (EBA) daha ilk haftadan çöktü. Eğitim-İş sendikası başkanı Orhan Yıldırım’ın paylaştığı veriler, başka bir ihtimalin olmadığını gösteriyor: “18 milyon öğrenci ve 1 milyon öğretmenin her gün girmek durumunda olduğu bir sistemi 1 milyon ile sınırlandırırsanız, kilitleneceğini, çalışmaz hale geleceğini görmek için okulların açılmasını beklemeye gerek kalmaz.”

21 Eylül Pazartesi günü okula evden başlayan milyonlarca öğrenci, Eğitim Bilişim Ağı’na girmek üzere bilgisayar ve tabletlerin karşısına geçtiğinde bu ekranla karşılaştı:

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un aynı gün gelişmeyi “inanılmaz ilgi oldu, bizim için olumlu bir haber” olarak yorumlaması ise tepki çekti.

Eğitim-İş sendikası başkanı Orhan Yıldırım’ın paylaştığı veriler, kapasite yetersizliğini ortaya çıkardı:

“18 milyon öğrenci ve 1 milyon öğretmenin her gün girmek durumunda olduğu bir sistemi 1 milyon ile sınırlandırırsanız, kilitleneceğini, çalışmaz hale geleceğini görmek için okulların açılmasını beklemeye gerek kalmaz.”

İnternet yavaş, evlerde PC, tablet az; internete cep telefonundan giriliyor

Eğitimcilerin uzaktan eğitim sürecinin başarılı olması için hemfikir olduğu başlıca üç başlık var: İnternet altyapısı, site kapasitesi ve çocukların elektronik cihaz erişimi.

Avrupa’da ülkelerin kullandığı internet bant genişliklileri üzerine yapılan bir çalışmaya göre Türkiye, Avrupa’nın en yavaş internetini kullanan ülkesi.

Macintosh HD:Users:yildirayogur:Desktop:EilHZZ0X0AAQg9M.jpg

77 ülkenin kıyaslandığı OECD raporuna göre, Türkiye, “İnternet bağlantısına erişimi olan öğrenciler” listesinde 70’inci sırada. TÜİK’in 2019 yılı Hanehalkı Bilişim Teknolojileri verilerine göre, 16-75 yaş grubunda internete erişememiş yüzde 25’lik bir dilim bulunuyor. Bu da yaklaşık 15 milyon vatandaşa tekabül ediyor.

EBA’ya geçen yıl öğrencilerin katılım oranı yüzde 61’de kaldı

Sabancı Üniversitesi’ne bağlı Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) yayımladığı “Eğitim İzleme Raporu”nda Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınan verilere yer veriliyor. Buna göre 2019-20 eğitim-öğretim yılında EBA’da aktif öğretmen oranı yüzde 96,1 olurken, aktif öğrenci oranı yüzde 61’de kaldı.

Aynı dönemde öğretmenlerin ortalama EBA kullanım süresi (bir öğretmenin EBA’ya her bir girişindeki oturum süresi) 27,3 dakika, öğrencilerin ortalama kullanım süresi 29,5 dakika oldu. 23 Mart 2020-19 Haziran 2020 tarihleri arasında EBA’ya 976.695 öğretmen 88.620.015 defa; 8.867.106 öğrenci 243.696.703 defa giriş yapmış.

Yani ortada inanılmaz bulunabilecek bir ilgi ya da ilgisizlik yok; rakamlar ortada.

Aynı rapor bilgisayar ve benzeri cihazlara ulaşımdaki eşitsizliği de ortaya koydu. 2019 verilerine göre Türkiye’de hanelerin yüzde 88.3’ünde internet var ama masaüstü bilgisayar bulunan hane oranı yüzde 17,6, taşınabilir bilgisayar bulunan hane oranı yüzde 37,9 ve tablet bulunan hane oranı yüzde 26,7. Buna karşılık cep telefonu bulunan hane oranı ise yüzde 98,7. Bu rakamlar internete ağırlıklı olarak cep telefonundan girildiğini gösteriyor.

ERG raporundaki eleştirilerden biri de, EBA’nın da alt projelerinden biri olduğu ve 2014’te asrın projesi olarak lansmanı yapılan FATİH projesinin “son zamanlarda MEB’in gündeminde üst sıralarda yer almaması.”  FATİH Projesi, MEB’in 2017 ve 2018 Yılı Sayıştay Denetim Raporu’nda “mali saydamlık ve hesap verilebilirlik” ilkelerine aykırı uygulamalarıyla gündeme gelmişti.

Mardin Mazıdağı’nda EBA’ya giren öğrenci oranı yüzde 15,5

Sabancı Üniversitesinin araştırmasındaki verilere bakılırsa EBA, koronavirüsün gölge düşürdüğü eğitim sürecinde fırsat eşitsizliğine deva olamamış gözüküyor. Güneydoğu’dan çarpıcı bir örnek bunu gözler önüne serdi.  Mardin’in Mazıdağı ilçesinde EBA’yı aktif kullanan öğretmenlerin oranı yüzde 84,3 iken, öğrenciler için bu oran yüzde 15,5’te kaldı. Mardin ili genelinde de durum farklı değil. EBA’yı aktif kullanan öğretmenlerin oranı yüzde 80,9, öğrencilerin oranı ise yüzde 22,2.

Bu ümit kırıcı verileri Eğitim-Sen İstanbul 7 No’lu Şube Hukuk Sekreteri Zeynel Özgün’e sorduk:

EBA sistemi ilk günden çöktü, Bakan Selçuk bunu “demek ki talep var” diyerek olumlu karşıladı. Siz ne düşünüyorsunuz? Koronavirüs gölgesi altında devam eden süreçte yetkililer nasıl bir sınav verdi?

Pandemi süreci, bir yandan eğitim sisteminde zaten var olan sorunları daha görünür hale getirdi. Halen bu kaosun içinde çoğu zaman el yordamıyla yol almaya çalışıyoruz.

Yetersiz okul bütçeleri, eksik personel ve ihtiyacı karşılayamayan fiziki kapasite gibi sorunlar zaten varken, pandemi sürecine yakalanan eğitim sistemi yaşanan uzaktan eğitim pratiğinde de ne yazık ki çizilen pembe tablolardan uzak bir performans sergiledi.

Geçtiğimiz dönem EBA’ya giren her öğrencinin sistemi etkin ve verimli kullanmış olduğunu varsaysak bile Mart-Haziran arasındaki dönemde uzaktan eğitim yoluyla öğrencilerin sadece yüzde 42’sine ulaşılabildi. Öğrencilerin yüzde 58’ine ulaşamayan bir sistemin başarılı olduğunu iddia etmek mümkün değil.

Yüzde 58’lik dilim hangi nedenlerle girmiyor bu derslere?

Sistem dışında kalan yüzde 58’in bir kısmı EBA derslerini verimsiz bulduğu için, azımsanmayacak bir kısmı da erişim olanaklarına sahip olamadığı için eğitim sürecinin dışında kalmış durumda.

Uzaktan eğitim sürdürülebilir bir şey mi? Bu sene hep  böyle mi devam edecek?

Uzaktan eğitim, olağanüstü koşullar dışında ancak fiziki ortamda yüz yüze yapılacak eğitimin devamı ve tamamlayıcısı olarak kullanılabilir. Bu nedenle uzaktan eğitimin birincil bir sistem olarak uzun süreli kullanılabilmesi mümkün değil.

Pandemi gibi olağanüstü koşullarda yapılacak uzaktan eğitimde ise dönemin kendi özelliklerine uygun düzenlemeler yapılmak zorunda. Bunların başında, teknik alt yapının yeterli hale getirilmesi, fırsat eşitsizliğinin giderilmesi, müfredatın seyreltilmesi, e-sınav uygulamalarının iyileştirilmesi, personel çalışma koşullarının duruma uygun olarak, özlük ve ekonomik haklar korunarak yeniden düzenlenmesi geliyor.

Okulların tatil edildiği 19 Haziran’dan bugüne bu düzenlemelerden hiçbiri gerçekleşmiş değil. Halen, normal dönemdeki mevzuata göre işler sürdürülüyor, zaten zayıf olan internet alt yapısı aynı şekilde sorun yaratıyor, eğitimcilere kuralsız çalışma dayatılıyor ve çalışanlarda ekonomik kayba neden oluyor.

Zeynel Özgün

Bütün hazırlıkların tamamladığı yönündeki açıklamalara rağmen EBA’nın ilk iki gün içinde çökmesi, yapılan hazırlığın yetersizliğini ortaya koyuyor. 18 milyon öğrenciye ve 1 milyon öğretmene hizmet vermeyi vaat eden bir sistemin yoğunluk nedeniyle çöktüğünün açıklanması akıl alır bir durum değil.

“Gece 21.30 ve hatta 22.00’ye kadar sarkan dersler var“

Her bir canlı ders için ortalama 500 MB kadar internet gerekiyor. Bu internet giderini öğrenciler ve öğretmenler karşılıyor. Kamusal bir hizmet olarak eğitimin bu şartlarda sürdürülmesi kabul edilebilir bir durum değil.

Bir de EBA’daki yetersizlikler nedeniyle her sınıf seviyesine günün belli saatlerinde ders konulabiliyor. Örneğin lise 12. sınıfların dersleri hep akşam ve hatta gece saatlerine sarkıyor. Çünkü bu sınıflara günün diğer saatlerinde ders tanımlamak mümkün değil. Bu nedenle gece saat 21.30 ve hatta 22.00’ye kadar sarkan dersler var.

Öğretmenler açısından nasıl ilerliyor süreç?

Evden çalışan öğretmenler, günün neredeyse tamamına yakınını bir sandalyenin üzerinde ve bilgisayar ekranı karşısında geçirmek zorunda. Canlı derslerin hazırlığı çok daha fazla zaman alıyor. Dersle ilgili hazırlanan görseller, slaytlar ve diğer dokümanlar için gerekli olan hazırlık süreci ders süresinin birkaç katından fazla. Örneğin bir öğretmen yarım saatlik bir ders için bu derse önceden en az iki saat boyunca hazırlık yapmak ve slayt hazırlamak durumunda kalıyor. Öğretmenler, gün içinde uyanık oldukları zamanın çoğunu ekran karşısında geçiriyor.

Bakanlık, olağanüstü koşullar yaşadığımızdan hareketle öğretmenleri olağanüstü şekillerde çalışmaya zorlarken, bütün bu işler için olağan zamanlardaki mevzuata göre işlem yürütülüyor.

Devlet okulu ve özel okulda okuyan öğrencilerin imkânları arasındaki fark pandemide arttı mı?

Evet, eşitsizlik daha da derinleşti. Aradaki fark gözle görülür bir şekilde özel okulların lehine artıyor.

Bu dönemde bilgisayar, internet, zaman gibi olanaklara daha çok sahip olan, bu olanakları daha kolay satın alabilen grup elbette daha avantajlı durumda olacaktır. Çocuklarını devlet okullarına gönderen velilerin ezici bir çoğunluğu için fazladan bir bilgisayar veya tablet alınması, bazıları içinse aylık internet faturası ödenmesi ciddi bir külfet.

“EBA’da bir sınıfa 120 kişi düşüyor”

Aradaki farkı büyüten başka bir etmen de, sınıf ve okul mevcutları. EBA’daki alt yapı yetersizlikleri nedeniyle MEB, birleştirilmiş sınıf uygulamasını yaygınlaştırıyor. Öğretmenler sisteme tanımlanmış olan birden fazla sınıfla aynı anda ders işlemek zorunda bırakılıyor. Böyle olunca aynı anda 80, 100, 120 ve daha fazla sayıdaki öğrenci için tek bir ders tanımlanmış oluyor.

Bu şekilde yapılacak bir uzaktan eğitim dersinde öğrencilerle karşılıklı etkileşim kurmak mümkün değildir. Bir ders saati içinde en fazla bir ya da iki öğrenci ile karşılıklı etkileşim mümkün olabiliyor. Oysa özel okullarda uzaktan canlı ders yapılan öğrenci sayısı oldukça az. Bu da her öğrenci ile etkileşim olanağını artırıyor.

MEB tarafından kullanılan EBA, EBA Tv gibi platformların teknik kapasitesi, ihtiyacı karşılamaktan uzak. EBA üzerinden derse bağlanmaya çalışan bir öğretmenin zamanının önemli bir bölümü bunu gerçekleştirebilme  çabasıyla geçiyor. Aynı sorun öğrenciler için de geçerli. Art arda yapılan bağlanma denemelerinden sonra ders ekranı açılsa bile her seferinde karşılaşılan bu güçlük, hem öğretmenin hem de öğrencilerin motivasyonlarını büyük oranda düşürüyor. Bu şekilde başlanan dersler verimli geçmiyor.

Eğitim sürecinin dışında kalmış öğrenciler için çözüm aramak, onlarla hatıra fotoğrafı çektirmekten çok daha kapsamlı, çok daha bütünlüklü bir yaklaşım gerektiriyor.

Çünkü biliyoruz ki o çocuklar hafta sonu tatillerinde “vakit geçirmek” için o tarlalarda değil. O çocuklar birer çocuk tarım işçisi. Öncelikli görevimiz o çocuklara sahip olamadıkları olanakları sunmaktır. Çünkü eğitim kamusal bir hizmettir ve devlet bu hizmeti vermekle yükümlüdür.

- Advertisment -